Paylaş
Paris’i gezmeye başlamadan önce hem gece hem gündüz yüksek bir noktaya çıkıp, dinliye dinliye, okuya okuya , izleye izleye bitmeyen her köşesinde ayrı bir hikâye can bulan Paris’e “işte geldim buradayım” demek istiyordum. Görkemli manzaralar için gündüz Zafer Takı (Arc de triomphe de l'Étoile) gece de Eyfel Kulesi (La tour Eiffel) tercihim oldu. Eyfel Kulesi’ne çıkınca gecenin geldiğini papatyaların boyun büküşünden anlayamıyor insan belki ama yavaş yavaş şehrin ışıkları yanınca, ruhunu kadifeden bir şal gibi sararak yaklaştığını anlıyorsunuz. Siz bitmez tükenmez sırayı beklerken‘Işıklar şehri’ olarak anılan Paris karşınızda ışıldıyor olacak. Diğer aktiveteler bir şekilde idare edilebilir ama Eyfel kulesi bileti gitmeden online bileti alınmalı. Bir diğer gün de Eyfel çevresinin, romantizm tadını çıkarabilmek için tam bir gün ayrılabilir.
En az Eyfel çevresi kadar renkli Montmartre bölgesinin kalbi ‘Ressamlar Tepesi’ buram buram sanat kokuyordu. Birçok sanatçının stüdyolarının bulunduğu bu tepede ilk karşınıza çıkacak olan sokak ressamları... Portrenizi çizdirdikten sonra, çevrede bulunan restoranlarda bir öğle yemeği hiç de fena olmuyor. Ressamlar tepesine yakın ‘Sacre Coeur Bazilikası’ da Türkçeye ‘Kutsal Kalp Bazilikası’ olarak çevriliyor. Kutsal Kalp Bazilikası, Notre Dame Katedrali’nden sonra Fransa'da en çok ziyaretçi ağırlayan anıt.
Paris hayallerim lise yıllarında Victor Hugo'nun ‘Notre Dame'ın Kamburu’ kitabını okumakla başlamıştı. Kitap bitiminde Notre Dame Katedrali bir gün ziyaret edilecek kararı çoktan verilmişti. Vakti zamanında, Paris şehir planlamacıları bakımsızlıktan ötürü katedralin yıkılmasını istemiş. Buna gönlü razı olmayan Victor Hugo romanı hem halkın ilgisini buraya çekmek hem de katedralin yenilenmesini sağlamak için bu Katedral için yazmış ve başarılı olmuş.
Zaten Victor Hugo “Hiçbir ordu vakti gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir” diyerek, istenilirse nelerin başarılabileceğini tarihe kazımamış mıydı? Kiliseyi gezince karşıma ‘Esmeralda ve Quasimodo’ çıkmasa da hediyelik eşya bölümünden minik bibloları çoktan alınmıştı.
Katedraldeki gezintinin sonrasında Seine Nehri kenarından Orsay Müzesi’ne ulaştım. Burası eskiden bir tren garıymış. Orsay’da 2 binden fazla resim ve 600’den fazla heykel bulunuyor. Müzeyi detaylı gezince resimler arasında Osman Hamdi Bey’in ‘Yaşlı Adam Önünde Çocukların Mezarları’ adlı eserini de görebilirsiniz.
Müze gezmesine bir gün ara vererek yaklaşık bir saat süren trenle çocukluk hayali ‘Disneyland’ rüyasına daldım. Kaç yaşında olursa ol ‘Mickey Mouse’ ile karşılaşınca sıcacık bir sarılmayı paylaşasın geliyor. Zaten trende Barış Manço şarkılarıyla çocukluğuma dönmüş “Eh Barış abi aşk olsun, aç koynunu kuş konsun” havasına girmiştim bile. O kadar çok aktivite var ki, bir günde bitmesi çok zor, en güzeli girişte çok istediğiniz aktiviteleri belirledikten sonra planlı hareket etmek. Zaten ne kadar ayakta kuyrukta kalırsanız kalın otele dönünce çocukluk hayalini gerçekleştirmenin verdiği hazla yorulmadığınızı hissedeceksiniz.
Disneyland macerası da bittikten sonra geriye sadece üç aktivitem kalmıştı. Önce Louvre Müzesi’nden başladım. Louvre Müzesi Fransa’da açılan ilk devlet müzesi olmakla birlikte dünyada en çok ziyaret edilen sanat müzesi. Gez gez bitmeyen müze... Müzede görebileceğiniz büyük ve meraklı kalabalığı takip ederseniz mini minnacık meşhur Mona Lisa resmi önüne çıkarsınız. Kalabalığı aşabilirseniz ve eğer şanslı bir gününüzdeyseniz belki bir kare foto çekebilir, yakından görebilirsiniz. Ben başarabildim.
Louvre çıkışı 36 yaşındaki Charles Garnier ismindeki genç mimarın eseri ve ilk deneyimi opera binasını gezebilir balkonundan Paris’e bir el sallayabilirsiniz. Ve kimilerine göre çok estetik kimilerine göre ise sevimsiz ancak her koşulda etkileyici bir mimarisi olan müze Musée National d'Art Moderne yani Modern Sanatlar Müzesi... New York’taki Moma dışında en çok sevdiğim çağdaş sanat müzesi son durağım oldu.
Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry’in, Fransa’nın büyük savaş içerisinde olduğu zamanlarda yazdığı ‘Küçük Prens’ ülkesinden ayrılırken Paris’ uğrasaydı bir çocuk gözüyle neler düşünürdü bilmiyorum ama ben bu şehri gezerken sürekli çocukluğumdaydım. Bence sanatçıları da çocukluğuna götürebildiği için tüm sanatçılar en zor dönemlerinde yıldızlarını bulabilmek için Paris’e sığınmış. Peki, ben yıldızımı bulabildim mi? Maalesef... Yeni ülkelerde aramaya, sizlere de anlatmaya devam...
Paylaş