Paylaş
Peru’nun başkenti Cuzco deniz seviyesinden 3400 metre yükseklikte; ilk gün sadece yürürken bile nefes almakta zorlandık. Bu rakımlarda oksijen seviyesi düşük. “Yükseklik hastalığına” yakalanmamak için, ilk 2 gün yavaş hareket edip, koka yapraklarından demlenmiş çayımızdan içiyoruz. Peru’nun havasına alıştıktan sonra ilk durağımız Machu Picchu.
“İnkaların kayıp şehri” Machu Picchu’da hava daha hafif; burası daha aşağıda, yaklaşık 2,430 metreye geldik. Buraya 2 şekilde geliniyor. İlki trekking ile 4 günlük “klasik İnka yolu”, ikincisi ise bizim de yaptığımız gibi Cuzco’dan trenle 4 saatlik bir yolculuk. Trenden indikten sonra otobüsler 30 dakikada bizi Machu Picchu’ya çıkarttı.
Machu Picchu, Andes dağlarının tepesinde, taş binaları, tapınakları ve uçsuz bucaksız taraçaları ile 15. yy’dan kalma muhteşem bir güzellik. Birkaç bölümden oluşuyor; sıradan halkın yaşadığı mahalle, kraliyet ailesine ait evler, rahiplerin yaşadığı kutsal alan ve tüm bu şehir halkına yetecek yiyeceklerin yetiştirildiği çevresindeki tarlalar.
İnkaların bu kadar yükseğe bir şehir kurmasının sebeplerinden biri ne kadar yükseğe çıkarlarsa o kadar tanrılara yakın olacaklarına inanmalarıymış. Aynı zamanda İnkaların dahiane mühendisler olduklarını da öğrendim. Binalardaki taş işçiliklerine saatlerce bakabilirim. Siz de geldğinizde geometrik kesilmiş, birbirine yap-boz gibi geçen bu duvarları inceleyin. Mühendisliğe biraz ilginiz varsa hayran kalacaksınız. Büyük granit taşları dağ yamacındaki taş ocaklarından kesip, buraya hiçbir tekerlekli araç olmadan taşımışlar. Yapıların duvarlarını bu taşların arasına hiç harç koymadan örmüşler. Taşlar birbirine o kadar uyumlu kesilmiş ki aralarına ince bir ot dahi girmiyor.
Binaların bir başka özelliği de taşların arasında hiç harç olmadığı için deprem olduğunda, hafifçe kendi içlerinde hareket etmeleri; böylece sarsıntı anında yıkılmıyorlar. Machu Picchu’nun çevresi göz alabildiğince taraçalarla kaplı. Bunlar da yine bir mühendislik harikası; şiddetli yağmurları tarlalardan aşağı akıtıyor. Rehberimiz bize bu antik sistemin bugün de çalıştığını, tarlaları sadece birkaç dakika içinde kuruttuğunu anlattı. Taraçalar aynı zamanda şehrin dağdan aşağı kaymasını da engelliyormuş.
Etrafta lamalar var. Ben onları resimlerinden hep sempatik canlılar olarak düşünmüştüm ama yakından gördüğümde fikrim değişti. Lamalar biraz ürkütücü, pek sevimli de bakmıyorlar. Aslında oldukça aksi hayvanlar olabilirlermiş. Şahsen ben yanlarından arama hep epey bir mesafe koyarak geçtim, size de çok yaklaşmanızı tavsiye etmem.
Nazca Çizgileri
Çölün üzerine çizilmiş metrelerce uzunluktaki meşhur Nazca çizgileri. Aralarında pelikan, örümcek, arıkuşu, astronot dedikleri insan figürü, balina, kertenkele gibi figürler var. İçlerinden bazıları 300 metre uzunluğunda. O yüzden bunları tam olarak sadece havadan görebiliyorsunuz. Biz de 7 kişilik küçük bir uçakla yaklaşık 45 dk’lık bir uçuşa katıldık.
Muhteşem bir tecrübe ama sizi bu küçük charter uçakları hakkında önceden uyarmam gerek. Küçük uçaklar havada aşırı sallanıyor. Midenizin bulanacağından emin oldukları için her koltuğun arkasında birer karton poşet var. Benim dışımda 6 kişinin hepsi uçuş sırasında istifra etti. Ben kendimi tuttum ama eğer uçak sadece 2 saniye daha havada kalsaydı, ben de pes etmiştim. Uçak tam son saniyede yere indi diyebilirim.
“Toro Muerto” Kaya Çizimleri
İşte Peru’da hayran kaldığım bir başka yer. Dünyanın en muhteşem kaya çizimlerini gördüm burada. Ama aynı zamanda, ömrümde buradan daha sıcak bir çöle de denk gelmedim. Sıcaklığı kelimelerle anlatmak imkansız; insanın derisini yakıyor. Sağlık sorunları olanlar buraya asla gelmesin, baştan uyarmalıyım. Alan çok büyük, her yer bej ve kuru toprak. Birkaç metrede bir üstü kapalı gölgelikler kurmuşlar, bunların altında biraz nefes almadan yürümek zaten imkansız.
Buranın adı “Ölü Boğa” anlamına geliyor. Sebebi buraya gelen hayvan sürülerinin çoğu zaman buradan daha çıkamadan susuzluktan ölmeleriymiş. Etrafa saçılmış yaklaşık 5,000 volkanik kayanın üzerinde İ.Ö. 10.000 yıllarına kadar dayanan hayvan, insan ve geometrik figürlerin çizimleri var. Muhteşem bir yer burası; adeta başka bir zaman, gezegen gibi.
Peru’nun spesiyalitesi: Ginepig (conejillo de indias)
Cuzco’ya döndüğümüzde buraya ait yerel bir yemek tatmak istedik, masamıza ginepig geldi. Bunu herhangi bir şekilde dilimleyip koymuyorlar tabağa, aksine hayvanı tüm olarak, tabağa yayılmış şekilde getiriyorlar. İnkaların da yediği, dağlarda çok bulunan yüksek bir protein deposuymuş.
Yemekten sonra Cuzko’nun meydanındaki katedrale uğramanızı tavsiye ediyorum. Burada yerli bir ressamın uyarladığı “Son akşam yemeği” tablosunda masanın ortasında da bir ginepig’in ikram edildiğini göreceksiniz.
Fotoğraflar: Mana Yıldız, Lonelyplanetwp, travelandleisure, upload.wikimedia, indigodergisi, cde.peru, rei
Tüm dünyayı gezen adamdan harika film
Paylaş