Paylaş
İspanya’nın, Andalucia (Endülüs) bölgesi, tarih içindeki özgün ve farklı konumu, mimarisi, mutfağı ve müziği ile bugün dünyanın en çok ziyaret edilen bölgelerinden biri. İspanya dünyanın en çok turist alan ülkeleri arasında, ilk beşin içinde. Fakat Endülüs, neredeyse İspanya’dan ayrı bir turistik destinasyon gibi. Dünyanın her yerinden tarihi olaylara ve farklı mekânlara ilgi duyan, kültür ve gelir düzeyi yüksek özel ziyaretçileri var.
Bizim, Hatay’dan başlayıp Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’e uzanan, çevresinde daha birkaç ili kapsayan Güneydoğu coğrafyamız da bana hep, böyle özel bir çekicilik potansiyeline sahip bir bölge olarak görünür. Mimarisi farklı. Bazalt taşının zarif işlemelerle süslendiği kamusal ya da özel yapılar, daracık sokaklardan girdiğinizde bir vaha serinliği hissettiğiniz geniş avlular, Anadolu’nun en eski camileri, Hıristiyanlığın en eski kiliseleri, sinagoglar, kaleler, hanlar, kervansaraylar var.
Mutfağı, dünyanın hiç bir yerinde tadamayacağınız kadar zengin, zevkli ve lezzetlidir. Mezeler, kebaplar, hamur işleri, tatlılar, hatta çaylar ve kahveler bile tümü başka yerde bulamayacağınız çeşitlilikte ve güzellikte. Müzik, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası, bir anlamda hayatın, acının, sevincin, umudun, direncin türlü seslere bürünerek dile gelmesidir. Bırakınız mutfağı, mimariyi, sadece Hatay’da ‘Medeniyetler Korosu’nu dinlemek ya da Urfa’da bir ‘sıra gecesi’ne katılmak bile, insanın yaşamına değer katan bir ayrıcalık.
Dünyanın en büyüklerinden
Geçenlerde önce -bilmem kaçıncı kez- yeniden Diyarbakır’a, sonra Antakya, Urfa ve Gaziantep’e gittim. Önceki haftalarda bu gezilerin izlenimlerini, -yeni açılan ve dünya çapında birer değere dönüşen müzeleri merkeze alarak- kısa kısa yazmaya çalıştım. Bugün Gaziantep’le bu turu şimdilik noktalamak istiyorum. Aslında, Güneydoğu’da kültür turizmine -hemen şimdi olmasa bile yakın gelecekte- büyük katkı yapacağına inandığım bu yeni ve görkemli müzeler hamlesinin ilk işaret fişeği Gaziantep’te atıldı.
Antep’i Güneydoğu’nun sadece ekonomik değil, kültürel merkezi haline de getirmeyi amaçlayan dönemin Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’in başlattığı girişimler, kısa zamanda şehrin yüzünü değiştirdi. Çok sayıda ve farklı temalı müze, park, eski eser restorasyonu, kültür merkezi ve kültürel etkinliklerle ortaya gelişmiş bir şehir çıktı.
Zeugma Mozaik Müzesi, bu sürecin bir anlamda en önemli ürünü oldu. 2008’de, müze ve sosyal etkinlikler merkezi olarak Belediye tarafından temeli atılan inşaat, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bedeli ödenerek devir alındı. Dönemin Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü çalışanlarının, başta genel müdür Murat Süslü ve Zeugma Kazı Ekibi Başkanı Prof. Kutalmış Görkay’ın ufku ve emeği ile özel olarak ve sadece ‘Mozaik Müzesi’ haline getirildi.
2011’de açılışını yaptığımız Müze’de, esas olarak 1990 sonrası Nizip yakınlarında yapılan bir barajın kurtarma kazılarında bulunan eserler sergileniyor. 2000 metreyi aşkın mozaik sergisiyle Zeugma Müzesi, Türkiye’nin ve dünyanın en büyük mozaik müzeleri arasında yer alıyor. Müze’de uygulanan sergi yöntemleri son derece başarılı. ‘Çingene Kızı’ diye bilinen ünlü eser, ayrı bir mekanda sergileniyor. Mekanda gezerken kendinizi bir müzede değil, tarih içinde yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. İnşası sırasında galiba en az on kez gittiğim müzenin tamamlanmış halini gördüğümde bir köşeye oturup sessizce sevinç gözyaşları döktüğümü anımsıyorum. Benzer duyguları geçen ay, ilk buluntularının halini bildiğim Haleplibahçe’nin son halini görünce yine yaşadım. Emek verenlere, ülkem için, yeniden yürek dolusu teşekkür ediyorum.
Yeter ki barış ve huzur olsun
Zeugma Müzesi’nin ülkede ve dünyada gördüğü ilgi bizi yeni müzeler yapma konusunda cesaretlendirdi. Van Müzesi’nin temeli bu cesaretle atıldı; Kahramanmaraş ve Mardin müzeleri yenilendi. Diyarbakır İçkale’de başlamış olan tarihi yapıların müzeye dönüştürülme projesi hızlandırıldı, tamamlandı. Antakya’nın Asi kıyısında eski müzedeki Harbiye mozaiklerinin sergilendiği yeni Hatay Müzesi ve Haleplibahçe mozaiklerinin sergilendiği Şanlıurfa Müzeleri de -herbiri 30’ar bin metrekare civarında- bu cesaret ve heyecanın ürünleri olarak ortaya çıktı. Böylece, Anadolu Endülüsünde, İspanya’dan farklı olarak -mutfak üstünlüğünün yanısıra- dünya çapında bir mozaik müzeleri güzergahı da yaratılmış oldu.
Gaziantep’in eski müzesi de şimdi restore edilip sadece Arkeoloji Müzesi haline geliyor. Orada da çok özgün ve güzel eserler var. Ayrıca Antep’te Kent Müzesinden, Mutfak Müzesine, kent merkezindeki Kaleden Bilim Müzesine dilediğinizce gezebilir, yoruldukça da bir tatlıcının önüne oturup, ünü dünyayı tutan Antep baklavalarının tadına bakabilirsiniz.
Tabii, bölgeye gelmişken bir saatlik bir keyifli yolculukla Nizip’e, Zeugma antik yerleşim alanına da gitmelisiniz. Yerinde korunan mozaik süslemeli teras evler, yeni bulunan Muzalar (esin perileri) Evi ve bütün bunların barışcı bir dönemin getirdiği varsıllık içinde yapıldığını öğrenmek sizi düşündürebilir. O zaman baraj gölünün mavisine bakıp ülkemiz ve dünyamız için barış dileyin. Belki başka bir defa Rumkale’ye, Halfeti’ye, Nemrut’a, Ahlat’a, Van Kalesine doğru Anadolu’da yolculuğa devam ederiz. Yeter ki, bu güzel eserleri kendi insanımıza ve dünyaya duyurmaya yetecek barış ve huzur ortamı olsun.
Paylaş