Bahar Gündoğdu | Fotoğraflar: Bahar Gündoğdu, Alamy
Türkiye’nin saklı cenneti! Her yer sessiz sakin, burada deniz tatili bir başka güzel…
Hayallerimizi süsleyen ‘Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşelim’ cümlesinde adı geçen kasaba Foça’dır bence. Çok eskiden motorla çıktığım Ege turunda en çok zaman geçirdiğim yerdi Foça. Burası sakin deniz tatili isteyenler için çok ideal.
Akdeniz foklarının ve muhteşem gün batımlarının memleketi Foça, aynı zamanda bir tarih de barındırıyor. Eski Foça evleri, çiçek, böcek, deniz ve yeni bir masal, yeni bir macera… İşte size Eski Foça gezi rehberi…
Meyhaneler, küçük balıkçı kayıkları, insanlar, hediyelik eşyacılar… Birkaç kişiye sorunca yat limanına park ettiğimi anlıyorum. Benim gideceğim yer diğer tarafta. Küçük dar sokaklardan, eski taş evlerden, begonvilli kapılardan geçiyorum.
Biraz oturup balıkçı kayıklarının denizde salınışını, biraz öteden gelen müzik seslerine karışan anason kokuları eşliğinde manzaranın tadını çıkarıyorum. Gün aydınlanıp da sokakların güzelliği ortaya çıkınca kendimi başka bir ülkede gibi hissediyorum.
Hayatımda gördüğüm en berrak balıkçı barınağıydı sanırım. Kahvaltı edeceğim bir yer bulmak için dolanırken palmiyenin orada serpme kahvaltı yazısını okuyunca ani bir kararla geri dönüyorum. Ali Bey ile o an göz göze geliyoruz. O an şarjlarım bitik ve açım. Diyorum ki “Siz bana bir bardak limonlu su verseniz, bunları şarja taksam, sokakları dolanıp fotoğraf çekip gelsem ve sonra kahvaltı etsem olur mu?” Tüm isteklerimin cevabı kocaman bir “Evet”.
Küçük denizde geceliği 100-150 liradan başlayan birçok otel bulunuyor. İnternet, sıcak su ve klima var çoğunda. Yeni Foça tarafına giderken Eski Foça’nın hemen çıkışında bakınca görülebilen ağaçlık bölgede kamp alanlarının da olduğunu öğreniyorum.
Sanki başka bir yere ışınlanmışım gibi. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşmek dedikleri bu olsa gerek. Foça Akdeniz foklarının yaşam alanı…
Eski adı Phokaia yani fokdan geliyor. Ünlü çizgi film Pokohantas gibi bir isim değil mi? Foça’nın sembolü de Roma Phokaia‘nın önemlerinden beri fokmuş. Paraların üstünde bile bu amblem görülüyormuş.
Belki de tunç çağında kurulmuş Phokaia kim bilir? Bugün kilisenin olduğu yerde eskiden bir Athena tapına olduğuna dair bilgiler var.
"Buradan iniverdi mavinin kollarına bir imparatorluğun elleri küreklerle" şeklinde tasvir edilen Kale gece ışıklarıyla sizi eski çağlara ışınlayıveriyor. İki tane Osmanlı camisi varmış. Önce onları görmeye gidiyorum. Sonra Osmanlı mezarlığına gidiyorum. Osmanlı mezarlığının bir tabelası yok. Sonra Dedem Otel’in köşesinden doğru yukarı yeldeğirmenlerine yol alıyorum. 18-19 yy’da inşa edildiği düşünülen değirmenler Foça’ya kuş bakışı bir tepede Değirmentepe’de bulunuyor.
Deniz burada harika
Foça’nın içinden çok rahat denize girilebiliyor. Kumluk bir kumsaldan çocuklu bebekli denizseverler denizin tadını çıkartıyor. Bir de yol boyunca platform gibi hazırlanmış merdivenle inilen ahşap güneşlenme yerleri hazırlamışlar. Burada birçok tur teknesi de mevcut. Birkaç kişiye sorunca beni ‘Merhaba Foça’ adlı tekneye yönlendiriyorlar. Orhan Kaptan sabah 11’de gidilen, akşam 5.30’da dönülen, Siren ve Atatürk kayalıklarını da içeren tüm koylara girdiklerini anlatıyor.
Foça’nın içinden çok rahat denize girilebiliyor. Kumluk bir kumsaldan çocuklu bebekli denizseverler denizin tadını çıkartıyor. Bir de yol boyunca platform gibi hazırlanmış merdivenle inilen ahşap güneşlenme yerleri hazırlamışlar. Burada birçok tur teknesi de mevcut. Birkaç kişiye sorunca beni ‘Merhaba Foça’ adlı tekneye yönlendiriyorlar. Orhan Kaptan sabah 11’de gidilen, akşam 5.30’da dönülen, Siren ve Atatürk kayalıklarını da içeren tüm koylara girdiklerini anlatıyor.
Balık ve salata menüsü dâhil 50 TL, böyle bir tur. 10 TL’lik turlar İstanbul’daki boğaz turları gibi. Gidip geliyormuşsun sadece. Yüzme molası olmuyormuş. Küçük deniz de minik bir deniz molası vermiştim zaten ama artık günün yorgunluğunu atmak ve ıssız bir koy bulmak zamanı. Yeni Foça yoluna doğru ilerleyince birkaç beach tabelası önünden geçiyorum.
Pek beach insanı olmadığım için kendi kafama göre takılabileceğim bir yer arayışındayım. Ali Bey bana bir yerden bahsetmişti. Foça’ya 15 dakika uzaklıkta burası ama ücretli olmuş. Arabayı park etmek bile 10 TL. O da saat dört olduğu için. Hafta içi araba girişi 30, hafta sonu 40 TL. Bir kişi çadır kurmak 30 TL. Burasının özel bir mülk olduğunu, arabamı yukarıda ana yolda bıraksam bile para ödeyeceğimi öğrendim.
Tekrar Eski Foça tarafına doğru dönerken bir bakıyorum aşağıya, aradığım ıssız koy orada beni bekliyor. Birkaç araba park etmiş hatta. Burası kocaman elektrik direklerinin olduğu yer. Öyle daha kolay bulabilirsiniz. Ya da herkes bulmalı mı bilemiyorum. Arabayı yukarıda bırakıp deniz ayakkabılarımı giyip aşağıya inişe geçiyorum. Duvar gibi kayalıklardan inmek dikkat istiyor yalnız. Üç ay kayalardan inme eğitimim bir işe yarıyor sonunda.
Açıyorum müziğimi, seriyorum havlumu, yüzüyorum, dalıyorum, çıkıyorum, güneşleniyorum. Başımda para için bekleyen, “Onu içer misin, bunu yer misin?” diyen yok. Gün batmadan iki gündür peşinde koştuğum gün batımı için koşturmalıyım şimdi. Koyumu başkalarına emanet ederken nerede deniz kestanesi var anlatıyorum ki, kimseye zarar gelmesin.
Hızlıca Foça’ya dönüp yiyecek içecek bir şeyler alıyorum. Gün batmak üzere ve ben koşuyorum artık. Foça’nın meşhur günbatımı, Siren Kayalıkları manzarasının peşindeyim günlerdir ama öğrendiğim kadarıyla karadan görülemiyormuş.