Türkiye'nin oksijeni bol en güzel yeri! Yeşilliklerin içinde ucuza tatil...

Kazdağları'nda, doğanın içinde tüm yorgunluğunuzu atacaksınız... Burada kusursuz ve bol oksijenli tabiatı yakından keşfedeceksiniz. Sizin için gezilecek yerlerden, konaklanılacak yerlere kadar güzel bir rehber hazırladım. İşte size Zeus’un ve Afrodit’in evi olan Kazdağları gezi rehberi…

Fotoğraflar: Ezgi Kopuz, Alamy

Kazdağı’nın 21 bin 452 hektarlık alanı, 1993 yılında milli park olarak ilan edilmiş. Dünyada en çok endemik bitki barındıran ve oksijen bakımından en zengin ikinci bölge.

Bu park, kendi doğal seyrine bırakılmış, insan eli değmeyen; endemik bitki türleriyle, çeşitli hayvan topluluklarına ev sahipliği yapan yemyeşil mutlu ve huzurlu bir bölge.

Bugüne kadar 800 bitki çeşidi tespit edilmiş ve asıl güzel olan 31 adet bitki çeşidi sadece Kazdağı’na özgü.

Hayvanlar aleminde ise ormanın bekçisi ayıları ve ormanın çiftçisi domuzları görme şansınız belirli sezonlarda yükseliyor.

Dağı gezmek ise, Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından rehberlerle kontrollü bir şekilde yapılıyor.

1. Gün: Hasan Boğuldu ve Sutüven Şelalesi
Sabahın ilk ışıkları dahi olmadan soluğu havaalanında alıp Edremit’e doğru uçakla yola çıktım.

Akçay’a bağlı, Kızılkeçili köyünde, İda Natura otelde Bungalow hayatı bir başkaydı. İki kişi ahşap evlerde konaklamanın fiyatı: 300 TL.

Güne başlamak için alarm kurmaya gerek yok, ağaç evinizin yanı başında horoz o işi üstlenmiş durumda. Sıkı bir kahvaltı ise şart.

Bu otelin meşhur serpme kahvaltısı, sıcacık çayı, bal-kaymağı terasın sessizliğinde kendinizi çok iyi hissettiriyor.

Köyün meydanında 850 yaşında bir anıt çınar bulunuyor. Köy meydanı ve kahvesi oldukça keyifli.

Artık, keşif için hazırsanız; köyden yalnızca 3 km mesafede bulunan güzel manzaralar eşliğinde bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz usul usul akan Sutüven Şelalesi ve Kazdağı’nın ulaşılabilen en büyük şelale ve göleti olan Hasan Boğuldu, hafta sonunun tadını çıkarmak için çok ideal.

Hasanboğuldu; bir aşk hikâyesini ve onun hazin sonunu anlatıyor.

Edremitli Sabahattin Ali’nin romanıyla bilinse dahi aslında Obali Emine ile Ovalı Hasan baş kahramanları.

Birkaç saat burada geçirdikten sonra, otelde biraz dinlenip bisikletinizi alın ve Dostlar Restaurant’da yürüyüş ve oksijenle açılan iştahınızla birlikte köfte ve pirzola partisi yapın.

2. Gün: Sarı Kız Zirvesi
Jeep safariyle Sarıkız zirvesine doğru adım adım. Elbette ki bir Sarıkız efsanesi var, ama sürpriz olsun oradakilerden dinleyin.

Toz, toprak içinde bir yol kullanılması gerektiği için buna karşı kendinizce bir önlem almakta fayda var. Buraya, her yıl botanikçiler gelir ve bitki türlerini araştırır sonra da bilgilerde güncelleme yapılırmış.

Avlanmak da yasak, bitki türlerini toplamak da; her şeyin kendi haline bırakılması çok mutluluk verici. Sarıkız tepesine çıkarken, birkaç noktada durabilir ve çeşitliliğin farkına varabilirsiniz.

Japon elması da denilen yabani kızılcıktan, yaban armuduna; oğul otundan, yabani kavağa, gümüş yaprağa kadar… Karanlık dere parkuruna adım attığınız anda çok güzel görseller sizle beraber. Karşınızda bozayı ile ilgili tabela çıkarsa şaşırmayın.

3. Gün: Şahindere Kanyonu ve Köyler
Pınarbaşı köyünün muhtarı Gökhan Ergün ile birlikte oldukça serüven dolu bir güne Şahindere Kanyonu yoluna girerek başlıyoruz. Bu kanyon, oksijeni denizdeki iyotlu havayla karıştırıp dağdaki havayla birlikte vakumlayarak pompalayan bir yapıya sahip. Çok ilginç geliyor kulağa değil mi?

Sabah güneşi o kadar güzel ki, denizde ışıltılı danslar başlıyor ve yol zorlu olsa da müzikle keyifli hale geliyor. Kazdağları uçsuz bucaksız olduğu için, rehbersiz giriş yapılamıyor. Giriş için 130 TL ödemeniz lazım, fakat benim yaptığım gibi kendiniz de tüm günü kapsayacak şekilde tur ayarlayabilirsiniz.

Yaklaşık 10 km’ye yakın bir doğa yürüyüşüyle, güzel manzaralar eşliğinde belli noktalarda ayağınız yerden kesilecek, sanki tüm körfez ayaklarınızın altında; temiz hava ve nefes almanın böylesi diyorsunuz.

Ben çeşitli yoga hareketleri eşliğinde manzaranın tadını çıkardım. Yolda çoban ve köpeğine merhaba deyin. Çeşitli meyve ağaçlarıyla da karşılaşabilir, öğlen atıştırmanızı bu doğal ortamda yapabilirsiniz, çok tatlı geliyor.

Tüm yorgunluğa değiyor emin olun, tabii rehberiniz ve hünerleri de yolculuğunuzu maceraya dönüştürme yolunda çok önemli. Şimdi sıra geldi Zeus Altarı ve Adatepe’ye.

Bu köy, Rumlardan kalma yapısını bozmamış bir köy ve butik oteller muhteşem. Zeus Altarı ise Rumların Zeus için kurban kestikleri bir yer, şimdilerde manzarası için ziyaret ediliyor.

Adatepe pek tatlıydı, kalbim orada kaldı. Gün bitmek üzereyken ve güneş yeryüzünden yavaş yavaş çekilmek isterken Tahtakuşlar köyündeyiz.

Bu köy ilk köy müzesi ile ünlenmiş, ismi Alibey Kudar Etnografya Müzesi, şanslıysanız kurucusu ile tanışabilirsiniz benim gibi.

Müze, Orta Asya’dan bugüne kadar kültürünü yansıtıyor, dünyada sergilenen en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağasını da görmelisiniz.

Günü sonlandırmak adına, gün batımının en güzel tonları için en yukarı çıkmanız gerekiyor, herkes burada! Müzikler açık ve gökyüzü pembe, turuncu karışımı… Mutlu son, gerçek anlamda Kazdağları’nda…