Aynur Tattersall / Hürriyet Seyahat | Fotoğraflar: Aynur Tattersall, Alamy
Türkiye’nin en şirin kasabası… Şu sıralar en sakin günlerini yaşıyor
Alaçatı denince kiminin aklına ilk sörf gelir. Kimileri için de Alaçatı, uzun yaz gecelerinde dostlarıyla geçirdiği keyifli anıların adresidir. İğne atsan yere düşmez kalabalığı, festival zamanı ot kokulu dar sokaklarındaki eğlenceler artık bir süreliğine askıya alındı. Şu sıralar en sakin günlerini yaşıyor… İşte size bir parça huzur bulacağınız korana sonrası Alaçatı gezi rehberi…
Alaçatı denince kiminin aklına ilk sörf gelir. Kimileri için de Alaçatı, uzun yaz gecelerinde dostlarıyla geçirdiği keyifli anıların adresidir. İğne atsan yere düşmez kalabalığı, festival zamanı ot kokulu dar sokaklarındaki eğlenceler artık bir süreliğine askıya alındı.
Korona ile sokakları tenhalaşan Alaçatı’nın, tekrar eski güzelliğine dönmeye başladığını söyleyen Çağla Kubat, “Eski Alaçatı dönüyor galiba. Windsörfe âşık olduğum için gelmiştim Alaçatı’ya ama çok değişti. Şimdi ise tekrar geriye dönüş başladı. Tekrar eski güzelliğine, huzur ve sessizliğe dönüyor Alaçatı” diye konuştu.
Kubat’ın tek korkusu ise hâlâ şehir içindeki meyhane tarzı yüksek gürültülü yerlere gidenlerin hiçbir hijyen kuralına saygı göstermemeleri. Bu yüzden merkeze mecbur kalmadıkça gitmediğini söyleyen Kubat, “Eski huzurlu sessizliğe, Alaçatı’yı Alaçatı yapanlara dönecek Alaçatı” diye konuştu.
Bu tartışmalar sürerken ben de yıllar önce ilk defa gittiğimde tarihi dokusundan etkilendiğim ama bir türlü fırsat bulup da çıkamadığım tarihi bir yolculuğa çıktım. Tekrar hareketlenen ama hâlâ pandeminin etkisiyle tedirgin sokaklarında sabahın erken saatlerinde yaptığım uzun yürüyüşlerde daha önce bu beldenin hiç dikkatimi çekmeyen yönleriyle tanıştım. Bu keşfimde mübadele ve mimari çalışan Türkiye’deki tek araştırmacı olan Dr. Neval Konuk Halaçoğlu’nun Alaçatı hakkında yaptığı araştırma ve incelemelerden faydalandım ve çok etkiledi beni.
Alaçatı’nın yerleşimi Anadolu’nun batıya doğru uzanan en uç noktalarından biri olan Çeşme yarımadasında Çeşme ve Urla kasabaları arasında yer alıyor. Kocadağın batı eteklerini kaplayan Alaçatı kasabası güneyindeki Alaçatı körfezi ile kuzeyindeki Ilıca koyunun tam ortasında kurulu. Alaçatı, karayolundan İzmir'e 79, Çeşme’ye yalnızca 7 kilometre uzaklıkta.
Çeşme yarımadası tarih boyunca konumu itibariyle hem Anadolu hem de Ege adaları ile yakın ilişki içinde olmuş. Pek çok saldırılara hedef olan bölge Romalılar döneminde Alaçatı ve Çeşme limanları ile önem kazanmış. M.S. 11. Asıra kadar geçen sürede gittikçe refah ve önemini kaybeden bölge yerleşimleri İslam donanmasının etkisi ile de küçük köyler haline dönüşerek Aydınoğulları’nın bölgeye gelişlerine kadar varlıklarını sürdürebilmişler. Bu yeni dönemde Alaçatı ve Çeşme yeniden önem kazanarak Bursa ile Çeşme arasında gelişen ipek ticaretinin ihraç limanları olmuş.
60 KONUTLUK ALAÇATI
Aynı zamanda askeri birer üs olan bu limanlar Osmanlı döneminde de önemlerini korumuşlar. 15. asırda tipik bir Türk köyü görünümünde olan Alaçatı’da o dönemlerde sadece 60 adet konut bulunduğu Evkaf ve Tahrir defterlerinin tetkikinden anlaşılıyor. 17. ve 18. asırlarda bölgeyi etkisine alan hastalıklar ile doğal afetler bölgedeki Türk nüfusun azalmasına neden olmuş. Bu nedenle bölgenin geniş tarlalarında çalıştırılmak üzere 1810 yılında Sakız Adası’ndan işçiler getirilmiş. Böylece bölgeye yönelik bir göç olayı başlamış ve yeni gelenler akrabalarını yanlarına alarak hızlı bir nüfus artışına neden olmuşlar.
Alaçatı göç sonunda bölgede başlayan bağcılık ve diğer yeni tarımsal faaliyetlerle yeniden önemli bir ihraç limanı haline gelmiş. Bu gelişme Balkan savaşı ile son bulmuş. Savaş sonunda bölgeyi terk eden Sakız asıllı kişiler yerine Balkanlardan Türk nüfus iskân edilmişler. Bu yeni göç sonucunda da bölge tarımı yeniden biçim değiştirmiş bağcılık terk edilmiş ve ihracat sona ermiş.
1924'te yaşanan mübadele sonrasında da coğrafi yakınlık sebebiyle başta Sakız olmak üzere, Florina, Drama, Selanik, Girit, Karacaova, Yenicevardar, Preveze, Kayalar, Yanya ve Serez'den çok sayıda Türk mübadil gelerek yerleşir. Bugün hala bu mübadillerin torunları Alaçatı'nın merkez yerli nüfusunu oluşturuyor.
TARİH KOKAN EVLER
Alaçatı’da tarihi dokuyu oluşturan konutların büyük çoğunluğu bugün yapılarda bulunan kitabelerden anlaşıldığına göre 1850 ile 1892 tarihleri arasında yapılmışlar. Minimum programlı bu evlerde avlu içe dönük yaşantının en önemli mekânı olarak tüm konutlarda bulunuyor. Avlular ender olarak caddeye cephe veriyor. Genellikle yapıların arka bölümlerinde düzenlenmişler.
Burada dış yüze bağlantı bir koridorla sağlanıyor. Eski konutların hemen hepsi iki katlı. Tek katlı yapılar daha çok depo. Yapıların zemin katları, daha çok depo ve servis mekânlarını barındırıyor. Bu mekânlar kasabanın 19. asırda ne denli denizaşırı ticarete açık olduğunun göstergesi. Bugün bile mağaza olarak adlandırılan bu mekânlar o dönemlerde depo, teşhir ve satış üniteleri olarak kullanılıyormuş.
Bir yapıda dışa açılan birden fazla mağazanın bulunduğu örneklerin sayısı da az değil. Ayrıca zemin katlarda hayvanlar için ahır mekânları da düzenlenmiş. Konutların yaşama birimleri üst katlarda düzenlenmiş. Plan düzenleri basit. Bir sofa çevresinde bir kaç odanın dizilmesinden oluşmuşlar. Odalar çok fonksiyonlu olup oturma, yatma ve benzeri günlük faaliyetlerin yer aldığı bir plan elemanı. Genelde çıkma, balkon ve cumba gibi elemanlar baş oda olarak adlandırılan misafir odalarının ön yüzünde yer alıyor.
Alaçatı evlerinin bir başka karakteristiği de terasları. Hemen her konutta genellikle avluya bakan birer teras bulunuyor. Bazı yapılarda teraslar üst katın girişinde ana caddeye cepheli yüzde yer alıyor. Yapıların mutfakları teraslarla yakın ilişkili… Bir bölüm yapıda yaşama bölümü ile mutfak arasında teras bulunuyor.
Diğer yapılarda ise mutfaklar sonradan bu teraslar üzerine inşa edilmişler. Pek çok yapıda da banyo ve hela üniteleri özgün yerleri olan avlulardan alınarak teraslara yerleştirilmişler. Klasik Osmanlı Türk konutlarında rastlanılan iç, dış ve orta sofalı plan tiplerinin varyasyonlarını Alaçatı konutlarında da görmek mümkün.
ALAÇATI'NIN GÖLGEDEKİ ZENGİNLİĞİ
Kasabaya varmadan gözümüze ilk çarpan vista noktası Değirmendağı tepesi ile üzerindeki yel değirmenleri oluyor. Yüksek avlu duvarları ile birbirine bitişik iki katlı eski konutların sınırladığı dar yollar Alaçatı’nın ana karakteristiğini oluşturuyor. Çevrede göze çarpan temel yapı malzemesi taş. Bu taş malzemenin doğal krem rengi, pencere ve hatıllarda yer alan ahşabın kahverengi tonu ve kiremitlerin kırmızısı ile zenginleşmiş. Yörede kullanılan kireç badana ise temiz bir görünüm yaratıyor. Yollarda ağaç bulunmamasına karşılık avlu duvarlarından sarkan sarmaşık ve çiçekler kompozisyonu tamamlıyor.
Pazar Yeri meydanında yer alan cami ile minaresi Alaçatı'nın her noktasından görülen en önemli odak noktası. 1874 yılında kilise olarak inşa edilen yapı sonradan camiye çevrilmiş. 2011 yılında restore edilen cami, günümüzde belli günlerde kilise olarak da kullanılıyor. Meydan cami önünde yer alan hal ve çevresindeki dükkânlar ile tipik bir ticaret merkezi. Böylece kasabanın ticaret merkez i her iki meydanı kapsayarak, Pazar yerinde yoğunlaşıyor.
SAĞLIKLI YE-İÇ DOĞAYLA BAĞLANTIDA KAL
İnanılmaz etkileyici tarihe sahip Alaçatı işte bütün bu özellikleriyle bundan yıllarca önce sanatçıları, tarihçi ve kaliteli turisti beldeye çekmeyi başardı. Birbirinden nezih restore edilmiş otel ve restoranlara sahip Alaçatı’da şimdilerde büyük bir tartışma yaşanıyor. Uzun süren Korona kısıtlamalarıyla işletmelerini kapalı tutam esnaf kısa süreceğini tahmin ettikleri sezonda kendilerini kurtarmak için Korona kurallarını bile hiçe sayarak mekanlarını sabah saatlerine kadar açık tutuyor.
Tabii genellemek yanlış olabilir. Bazı otel ve restoranlar korona nedeniyle aldıkları sıkı önlemlerle adeta alkışlanıyor. Alaçatı’yı en tepeden görebileceğiniz biraz önce bahsettiğim güzelliğe kuş bakışı bakabileceğiniz bir noktada olan YEK inanılmaz lezzetli mutfağı ile de Alaçatı’yı yine parmakla gösterilen mekânlar arasında. Yine kapılarını bu yıl açan Pancar restoran hiçbir yerde bulamayacağınız pancarlı limonata ve çikolatalı pancarlı tart ile yaza damgasını vurdu.
İki kadın aşçı Nükhet Bayraktaroğlu ve Nalan Kocaoğlu hazırladıkları menü ile kısa sürede Alaçatı’da aranan mekânlar arasına yerleşti. Sağlıklı kalmak için yemek, karın doyurmak için değil sloganının benimseyen iki kadın aşçı bir araya gelerek Pancar’ı kurmuşlar ve mutfakta harikalar yaratıyorlar. İki başarılı şefin hayat hikayesi ve restoran açma yolculukları ilham verici. Mutlaka gidip Pancar tartı denemenizi tavsiye ederim. Korona önlemleri alınmış, masadan menü yok. Siparişler cep telefonundan QR kodu ile okunup veriliyor. Kimse hiçbir yere el değmiyor. Tabak çatallar önceden steril edilip torbalara paketlenmiş. Tüm garsonlar maskeli, masalar mesafeli. Her masada antibakteriyel sıvılar bulunuyor.
Üç aylık karantinanın ardından, Alaçatı yavaş yavaş canlanmaya başlamış. Dünyaca ünlü heykeltraşınız Cahide Erel tüm sanatını konuşturup Perispri adında workshopların yapılacağı sağlıklı yemeklerin sunulduğu birbirine mesafeli masaları olan bir cennet yaratmış Alaçatı’da.