Yazı: Bahar Gündoğdu / Instagram: @nerdesinbahar | Fotoğraflar: Çilem Yaşar / Instagram: @clmysr_sonsuz
Türkiye'nin en güzel manzarası: Çandır Tepesi
Dalyan Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri. Daha önce birkaç kez gitmiştim, bu sefer Dalyan’ın manzara noktalarını gezmek hayalim. Bundan iki sene önce bir arkadaşım bir fotoğraf gönderdi ve dedi ki “Bu sen misin Bahar?” Fotoğraftaki kadın bana çok benziyordu ama ben değildim. O zamandan bu zamana o manzara aklımdan hiç çıkmadı. Dalyan manzara noktası iki tane. Biri Radar Gökbel Tepesi, diğeri de Çandar Tepesi. Çandar Tepesi için düştüm yollara… İşte size Türkiye'nin en güzel manzarasına sahip Çandır Tepesi hakkında detaylar…
Önce Radar Gökbel Tepesi yoluna koyuluyorum. Gitmeden önce yol sorduğum ve öğrendiğim halde kendimizi birden bire 5 saatlik zorlu bir trekking yolunda buluyoruz. Şimdi ne yapmalıyız ne yapmamalıyız kısmına girelim. Navigasyona Radar Gökbel Tepesi yazdığınızda sizi İztuzu Plajı’na doğru götürüyor. Oradan yukarı tırmanamazsınız. Sizin Şahin Tepesi tabelasından sola ayrılmanız gerekiyor. Yolu hiç bırakmadan devam ederseniz bir müddet sonra asfalt yol bitiyor ve rahat bir yolda arabanızla gidebildiğiniz kadar gitmeniz gerekiyor. Son 300 metresi bozuk. 4x4 olmayan arabalar gidemiyormuş ve çoğu insan yürüyormuş.
Yol ayrımına geldiğimizi düşünüp yola park edip ormana daldık ve beş saat patika yollardan ilerledik. Hatta bir ara kaya tırmanışı yaparken bulduk kendimizi. Müthiş bir yoldu ama o yoldan en tepeye çıkılamıyor. Çok da zor bir yol. Yükseldikçe malum manzarayı görüyorsunuz tabi ki ama eğer yürüyüş amacıyla çıkmadıysanız yola, sadece manzarayı görelim diyorsanız asla asfalt yolu bırakmayın. Biz çok farklı bir yol izleyip farklı açılardan fotoğraf çekme imkânı yakalıyoruz bu yanlış yola girerek.
Tecrübemiz olmasa oradan çıkmamız çok zor olurdu. Tam Gökbel Radar Tepesi binasının altına geldiğimizde ve artık yukarı çıkamayacağımıza emin olduğumuzda aşağı inmeye karar veriyoruz. Geri dönmemiz akşamı bulur zira ve aynı yolu bulabileceğimden emin değilim. Çok dik dağdan, kayan kayalardan zor bir şekilde aşağıya inip otostop yapıyoruz. Zira arabayı bıraktığımız yeri bulmamız gerekiyor. İlk başta kimse almasa da en sonunda çok tatlı insanlar bizi alıyor. Hatta yollarını değiştirerek bizi arabayı bıraktığımı tahmin ettiğim yere kadar götürüyorlar. İsimlerini hatırlamamam ne büyük ayıp.
Hızlıca arabaya binip asıl burada olma sebebim olan Çandır Tepesi’ne doğru yola koyuluyorum. Gideceğimiz yer suyun karşı tarafında. Burada dikkat edilecek en önemli şey karşıya geçmek için bir feribot olduğu. Zira navigasyona Çandır yazdığınızda sizi 110 km’lik Köyceğiz Gölü’nü çepçevre dönmeniz için yönlendiriyor. Halbuki Dalyan Feribot İskelesi’nden karşıya 5 dakikada geçebilirsiniz. Navigasyona Dalyan Feribot İskelesi yazdığınızda sizi ‘Deniz Kızı Feribotu’na götürüyor. Feribot dediysem en fazla 3-4 araçlık bir tekne. Boşuna bilet gişesi aramayın.
İskeleye vardığınızda kaptan tekneye biniyor. Dolmasını da beklemeden hareket ediyor. Kaptana 20 TL vererek beş dakikada karşıya geçiyorsunuz. Tam 110 km yoldan da böylece kurtulmuş oluyorsunuz. Feribottan inince yeni rotamıza Çandır yazıyoruz. Çünkü asıl gitmek istediğimiz yer haritada işli değil. Aramak zorundayız yani. Önce Çandır Köyü’ne gitmemiz gerekiyor. Navigasyona yazdığınız Çandır Teras sizi bir restorana götürecek. Boşuna heveslenmeyin oraya varınca manzarayı göreceğiz diye. Tozlu bozuk yollar bizi bekliyor yine. Çandır Köyü’ne vardığınızda sağa dönüyorsunuz. Biraz gidince bir sağ daha yapıyorsunuz ve ondan sonrasında hep plaj tabelalarını takip ediyorsunuz.
Plaj tabelalarının altına gitmek istediğimiz yerin manzara fotoğrafını koyup okla da göstermişler ama bakana bu bilgi. Ben yön bulma konusunda pek iyi değilim. Plaj tabelalarını takip edip yanlış yola sapıyorum. Sonra neyse ki yolda birisiyle karşılaşıyoruz ve onların peşine takılıyoruz. O fotoğrafların farkına ertesi gün varıyorum. Yol çok bozuk. 4x4 araç için uygun. Çoğu yerde arabamı feda ettim. Toz toprak içinde kaldık resmen. Çandır Tepesi manzara noktası özel bir arazi içinde kalıyor. Demir bir kapıdan geçmeniz gerekiyor önce.
Sonra The Haven Village tabelasını görüyorsunuz. Sağda arazi sahibinin şirin evi ve havuzu var. Arabadan inip manzaraya doğru giderken bu kadar inanılmaz olabileceğini hiç aklıma gelmemişti. Gün batımı zamanı yaklaşırken tam o altın saatlerin içindeyiz. Güneş aşağıdaki manzaranın üstüne öyle bir vuruyor ki... Bir taraf İztuzu Plajı, karşımda bütün gün dağlarında kaybolduğum Radar Gökbel Tepesi, tam altta muhteşem bir Dalyan manzarası. Bence burası Türkiye’deki en güzel manzaraya sahip yeri. Dünyanın hiçbir ülkesinde de görmedim.
Çok özel bir yer gerçekten. Arazi sahibi gelenler manzarayı iyi izleyebilsinler diye koltuklar koymuş. Eğer isterseniz bir şeylerde içebiliyorsunuz. Kimse başınıza da dikilmiyor. Mecbur değilsiniz yani. Koltukların önüne demir korkuluklar yaptırmış insanların başına bir şey gelmesin diye. Yüzlerce fotoğraf çekip koltuklara yayılıyoruz. Bir şeyler içerken manzarayı seyrediyorum. Bir buçuk aylık Türkiye turumun planlanan son noktası burası. Yol arkadaşım Çilem’in son günü. O gidecek benim yolum tek devam edecek.
Sayısız yer görmenin ve sona ermenin sarhoşluğunu yaşıyorum. Oradaki çocukla sohbet ederken gece kamp yapıp yapamayacağımızı soruyorum. Birkaç telefon sonrası izni koparıyoruz. Düşünsenize iki senedir bir yere gitmeye çalışıyorsunuz. Gidip gördünüz. Fotoğrafladınız. Gitmeniz gerekirken orada uyuyacaksınız. Ben hemen hamağımı kuruyorum. Çilem koltuklardan kendine yer beğeniyor. Masalar ve elektrik var, lükse bak. Yemeğimizi pişirirken, yemek yerken, uyumadan önce ve uyandığımda gördüğüm manzara bu harika kanallar oluyor.
Bazı manzaraları hafızama emanet etmeye bayılıyorum. Belki bencilce ama sadece bana ait kalsın istiyorum. Mülk sahibi arazinin sit alanı ilan edildiğinden bahsediyor. Burası için planları var. Bakalım zaman ne gösterecek.
Hazır Çandır’a gitmişken Kaunos Antik Kenti’ni, Kaya Mezarları’nı ve Sultaniye Kaplıcaları’ndaki çamur banyosunu ıskalamayın. Üstümüzdeki tozu pisliği arıtmanın ve aylardır yolun verdiği yorgunluğu atmanın en güzel tarafıydı Sultaniye Kaplıcaları.