Anadolu Ajansı
İsviçre'de evlendiler Kazdağları'nda kendilerine yeni bir hayat kurdular...
İsviçre'de evlenen Serkan ile Elena Çelik çifti, gezmeye geldikleri Kazdağları'na hayran kalınca burada çocuklarıyla doğal bir ortamda kendilerine yaşam kurdu.
İsviçre'de doğup burada büyüyen Serkan Çelik, kendisiyle aynı pastanede çalışan Elena Çelik ile hayatını birleştirdi.
İlk olarak anne ve babasını Türkiye'ye kesin dönüş yaptıran Serkan Çelik, ardından ailesiyle taşınmak için harekete geçti.
Çocukları Aylin İnatta (4) ve Atilla Kaan Çelik (2) ile doğal bir yaşam süren çift; domates, biber, elma ve zeytin gibi ürünlerin yanı sıra bölgeye yabancı olan sebze ve meyveleri de üretmeye karar verdi.
Serkan Çelik, gazetecilere yaptığı açıklamada, İsviçre Alpleri'nin soğuğunu, Kazdağları'nın ise havasını sevdiklerini söyledi.
Kazdağları'nın bol oksijene sahip olduğunu belirten Çelik, "İleride keçi yetiştiriciliği yapmayı düşünüyoruz. Çeşitliliği artırarak gelir elde etmeyi de planlıyoruz." dedi.Elena Çelik ise kendilerine yetecek kadar sebze ve meyve yetiştirdiklerini anlatarak, "Bütün sebze ve meyvelerimiz organik. Hiç ilaç kullanmıyoruz. Giderek geliştiriyoruz. Burada rahat ve mutluyuz. Çocuklarımıza ayakkabı giydiremiyoruz. Doğal yaşamayı çok seviyorlar." diye konuştu.
Bu tip köy hayatını tercih eden birkaç isim daha var. İşte Anadolu Ajansı'na konuşan o isimler... Uzun yıllar İstanbul'da tekstil atölyesi işleten Nilüfer Aydın (49), metropolün ağır iş yükü ve stresinden kaçarak göç ettiği eşinin köyünde çalışkanlığı ve azmi ile çiftlik sahibi oldu.
Metropolün trafiği, iş stresi ve insanların birbirlerine olan davranışlarından dolayı şehir hayatından uzaklaşmak istediklerini ifade eden Aydın, çocukluğundan beri duyduğu hayvancılık işine başladıklarını ifade etti.
Hayaller kurarken, tekstil atölyemizi kapatarak, köye dönmeye karar verdik. İlk geldiğimizde hiçbir şeyi bilmiyorduk. Hayvanları sadece televizyonda gördüğümüz kadar biliyorduk." diye konuştu.
Severek yapılan her iş başarılı oluyor. Bazı yakınlarımız, 'Şehirden neden geldin?', 'Biz senin yerinde olsak gelmezdik.' diyor ama ben hiç birine kulak asmadım. Sadece işimi yaptım."
Zorluğu severek aşıyor
Hayvancılığın zor olduğuna dikkati çeken Aydın, işlerini severek yaptıkları için başarılı olduklarını belirtti. Şehirde yaşayanların çocuklarının büyüdüğünü bile göremediğini dile getiren Aydın, "İstanbul'da yaşarken sabahın ilk ışıklarında kalkarak iş atölyeme gitmek için yola çıkıyordum, çocuklarımın büyüdüğünü bile göremedim.
Şehir hayatında hep bir koşturmaca oluyor. Bence köyde yaşam sanıldığı gibi korkulduğu gibi değil, tam tersine çok zevkli. Köyde yaşamak insana keyif, mutluluk ve huzur veriyor." değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul'da, Nişantaşı semtinde büyüyen ve 2 yıl önce Bilecik'e yerleşen Elif Sarıkaya, 70 keçiyle başladığı küçükbaş hayvancılıkta, sürüsündeki hayvan sayısını 225'e çıkardı. Çocukluğu Nişantaşı'nda geçen, İtalyan Lisesinde okuyan ve gördüğü eğitim sayesinde İtalyanca ve İngilizce bilen 41 yaşındaki girişimci Sarıkaya, Galata semtinde uzun yıllar pastane işletti. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapmak üzere 2018'de Bilecik'in Vezirhan beldesine bağlı 10 haneli Zobran köyüne taşınan Sarıkaya, muhtarlığın tahsis ettiği eski okul binasına yerleşti.
Bilecik'te 70 hayvanla başladığı işini, aradan geçen 2 yıllık süreçte büyüten, sürüsünü koyunlarla zenginleştirerek hayvan sayısını 225'e kadar çıkaran Sarıkaya, köye 1 kilometre uzaklıkta 11 dönüm alanda tesis kurarak bölgeye katma değer sağlamayı sürdürüyor. AA ekibini, 2018 yılında yaptıkları haberin ardından yeniden konuk eden Elif Sarıkaya, "İki dil bilen Nişantaşı kızı köyde keçi güdüyor" haberini gören pek çok kişinin kendisini aradığını söyledi.
Mutlu bir yaşam sürdüğünü vurgulayan Sarıkaya, "Adapazarı'ndan birisi, 'Tavuk çiftliğim var, ne yapayım?' diye sordu. 'Ankara'dan geliyoruz, sizi çok merak ettik' diyenler oldu. Çok tatlı insanlardı. Bu benim sosyal sorumluluğum. Onların alacağı hayvan için hangisine daha doğruyu anlatabilirsem o kadar iyiyim." dedi. Sarıkaya, keçi ve koyunlarıyla farklı bir sevgi içinde olduklarını dile getirdi. İnsanlara faydası dokunduğu için kendini mutlu hissettiğini anlatan Sarıkaya, şöyle konuştu:
"Hayvan sayımız bir hayli arttı, şu an 225 nüfus olduk. Koyun ekledik, az miktarda peynir üretimim var. Hayvanlarımla yine aşırı samimiyim. Koyunla biraz değişik ama kuzuyu şöyle göbeğine dayıyorsun, çok güzel oluyor.
Kendime ve hayvanlarıma uygun bir nokta tespit ettim. 3 sene bekledim ve köy yakınında bir yer aldım. Günde 16 saat çalışıyorum, özellikle koyunlar çok gezmek istiyor. İnsanlara doğayı ve hayvancılığı tavsiye ediyorum ama kim olduklarına bağlı. Soranlar oluyor ama şimdi ben seni tanımıyorum. 'Yapabilir misin? Evet.' Bir çarpışma gücü lazım.
Doğa ile ilgili meseleler oluyor. Ben korkmayı doğada öğrendim. 'Doğada bir yerlerde durmak istiyorum, bu süreçte de kendime yeten bir sistem kurmak istiyorum' diyorlarsa olur. Ben şehirde kalsam çok daha zengin biri olabilirdim ama burada bulunmak istiyorum." Yetiştirdiği hayvanlara yetebilen bir noktaya gelmenin önemine işaret eden Sarıkaya, "Hayvanlarım karın altında yiyecek arasınlar istemiyorum." ifadesini kullandı.
İstanbul'da reklam yazarlığı yaparken şehrin gürültüsü ve stresinden uzaklaşmak için sanat yönetmeni eşiyle Nevşehir'de doğayla baş başa bir hayatı tercih eden Gökhan Dinler, her şeyden uzak ahşap evinin bulunduğu arazide kendilerine yeten ve izole bir hayat yaşıyorlar. Ürgüp ilçesi yakınlarındaki Pancarlık Vadisi'nde satın aldıkları arazide bir yıl önce hayalini kurdukları doğal yaşam alanını oluşturan Gökhan ve eşi Gözde Dinler, hem hayvanlarına bakıyor hem de tarımla uğraşıyor.
Tavuk, kaz, ördek, tavus kuşu, deve kuşu ve köpeklerden oluşan onlarca hayvanla bir arada yaşayan Dinler çifti, bahçelerinde yetiştirdikleri doğal ürünlerle de yiyecek ihtiyaçlarının bir kısmını karşılıyor. Gökhan Dinler, AA muhabirine, birçok insanın arzuladığı ortamı yorucu çalışmaların ardından oluşturduklarını, bundan sonraki hayatlarını doğayla iç içe sürdürebilmek için de araştırıp öğrenmeye devam ettiklerini belirtti.
Geleneksel yöntemlerle uyguladıkları tarımsal çalışmada kimyasal ilaç kullanmadıklarını, kaybolan üretim kültürünü yeniden canlandırmak için gayret ettiklerini anlatan Gökhan Dinler, şöyle konuştu: "Burada tarım ve hayvancılıkla uğraşıyoruz. Amacımız her şeyden uzak, kendimize yeten sürdürülebilir ekolojik bir ortam oluşturmak. Bizim için bu süreç öğrenme süreci. Kendimizi keşfetmek için attığımız bir adımdı bu. Yaşama dair beklentilerimizle alakalı bir durum. Doğanın içinde hayatta kalma mücadelesi vermek istiyoruz."
Doğada yaşama fikrini yakınlarıyla paylaştıklarında annesi dışında çevresinden destek gördüğünü aktaran Gökhan Dinler, sosyal medyada zaman zaman paylaştığı görüntüleri izleyen arkadaşlarının misafir olmak için farklı şehirlerden geldiğini söyledi. Gün doğumundan gün batımına kadar işleri tamamlayabilmek için bahçede çalışıp, hayvanlarla ilgilendiklerini dile getiren Gökhan Dinler, şunları kaydetti:
"Çokça insanın yapmak istediği bir şeyi hayata geçirme cesareti gösterdik. Kolay da değil, çok zorlandık. Buradaki hayatı sosyal medyada paylaştığımız zaman çok renkli bir dünyaymış gibi görünüyor. Tavuklarla birlikte fotoğraf çektirdiğimizde çok tatlı diyorlar ama kümesi temizlerken kimse yanımda olmadığı için o işin ne kadar kokulu olduğunun farkında olmayabiliyor.
Benzer hayatı yaşamak isteyen arkadaşlarımızdan çokça ziyaretçimiz olmaya başladı. Zaman zaman buraya gelen arkadaşlarımızı misafir edip bu duyguyu tatmalarına yardımcı oluyoruz. Bizden ilham alanlar sorduklarında tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Mümkün olduğunca yapabildiğimiz her şeyi kendimiz üretmeye çalışıyoruz. Tereyağı, peynir, salça, pekmezi kendimiz yapıyoruz. Pirinç gibi burada üretemediklerimizi de ilçeye gidip alıyoruz."