Paylaş
Batı ülkelerine aralık ayının başından itibaren huzurlu bir hava çöker. Yaşam yavaşlar, insanlar daha hoşgörülü olur, kentler ışıl ışıl ışıldar. Bunun nedeni, önce Noel ve ardından gelen yeni yıldır. Bu dinginlik Ocak’ın ortalarına kadar sürer.
Beklediğim gibi bıçak keskinliğinde bir ayaz vardı. Bu ayazı iyi bilirim. Beni ağlatmışlığı vardır yıllar önce! Soğuğa rağmen caddeler tıklım tıklımdı. Bu mevsimde New York’a çok turist gelir. Gelenlerin kimi ucuz alışveriş peşinde koşturur, kimi ışık seline kaptırır kendini, kiminin hedefinde ise lezzetli yemekler vardır.
New York bizim kentler gibi zırt pırt değişmez. 100 yıl önceki bina da, yol da, köprü de hep aynıdır. Onun için bu kent beni pek şaşırtmaz.
Bildik yerleri görünce geçmişi hatırlayıp, anılarımı tazelerim sadece. Bu Noel’de de geçmiş Noel’lerde olduğu gibi büyük alış veriş merkezlerinin vitrinleri, masal diyarlarına benzemişti adeta. Kimi geçmişten kimi ise gelecekten bir masal anlatıyordu.
Noel ayında New York’ta vitrin düzenleme bir yarışa dönüşüyor. Sanatçılardan, tüketicilerden ve uzmanlardan oluşan bir jüri en iyi üç vitrini seçip, altın gümüş ve bronz madalya ile ödüllendiriyor. Bu senenin birincisi Bergdorf Goodman mağazası olmuştu. Gördüm ki, bu vitrinlerin önünden kalabalıklardan geçilmez olmuş. Kimi vitrinin fotoğrafını çekiyor, kimi de önünde poz veriyor. Söylendiğine göre bu yıl vitrin düzenleyicileri dijital teknolojiye ağırlık vermişler. Bu yarışma eğitime de katkı sağlıyor. Şöyle ki; yarışmaya katılanlardan alınan ücretler, dizayn okullarında okuyan öğrencilere burs olarak dağıtılıyor.
Pizza kokan kent
Aralık ayında Avrupa kentlerini buram buram tarçınlı, portakallı sıcak şarap kokusu sarıp sarmalar. Yılın son gününün özel kokusudur bu! İnsanı Bin bir Gece masallarına taşıyan bir kokudur. Her düşe yer vardır bu kokunun içinde: Şişeden çıkan devler, güzel cariyeler, zalim krallar, gökyüzünde kızağı ile süzülen aksakallı ihtiyarlar, buzdan şatolar, prensesler, yakışıklı prensler, ejderhalar, Kaf Dağı’ndan gelen kuşlar...
Tarçın kokulu sıcak şarap, herkesin bir başka masalı anlatmasını sağlar. Ama New York’ta bu sihirli koku yoktur sokaklarda. Bu kent yılın 12 ayı, pişmiş domates, sarımsak ve hamur kokularının karışımından oluşan ‘Pizza Kokusu’ndan asla vazgeçmez. Bu koku insanı acıktırır. Belki de bu kentteki insanların çoğunun şişman olmasının nedeni bu kokudur.
New York, gastronomi turizminden en çok payı alan kenttir bence! Çünkü buradaki binlerce lokanta her akşam tıklım tıklım dolu olur. Rezervasyonunuz yoksa, kapıdan içeri adım atamazsınız. Ben ve arkadaşlarım da kendi çapımızda bu gastronomi turizmine katkıda bulunduk. Kısa süreyi değerlendirip her öğünde lezzetli yemekler yiyip, lezzetli içkiler içtik. “Darısı İstanbul’un başına” demekten de kendimizi alamadık.
Her gezinin bir bahanesi vardır. New York gezisinin bahanesi ise dünyanın en prestijli çikolata markası olan Godiva’nın yeni yıl vitrinlerinin hazırlanışı izlemek, yeni ürünlerin tadına bakmaktı. Bütün dünyada bilinen, en ünlü mağazalarda, pastanelerde başköşede yer alan bu çikolataya ilgi duymamızın nedeni, bu markanın bir Türk firmasına ait olmasıydı. Bu dünya markasını, Yıldız Holding (Ülker) satın almıştı. 90 yıl önce Belçikalı Pierre Draps’ın kurduğu Godiva’nın, bugün 19 ülkede 750’den fazla mağazası var. 282 mağaza ile Japonya başı çekiyor.
Onu 206 mağaza ile Kuzey Amerika, 48 mağaza ile Pasifik ülkeleri, 12 mağaza ile Türkiye, 7 mağazayla Avrupa izliyor. Murat Ülker, yatırım hedeflerinde Çin ve Hindistan olduğunu belirtiyor. Şimdiye kadar Çin’de 100 mağaza açılmış, bu rakama her hafta bir mağaza ekleniyormuş. Diğer mağazalar gibi Godiva da yeni yıl için hem satış noktalarını süsleyip püslemiş hem de koleksiyonuna yeni lezzetler eklemiş. Yeni Yıl Koleksiyonu Çaykovski’nin Fındıkkıran Balesi’nden esinlenerek hazırlanmış. Koleksiyonun tasarımcısı ise bir Özbek!
Çikolata gezisinin en heyecanlı tabii ki tadım bölümüydü. Godiva’nın ürünlerinin tadına tüm dünyada 7 şef karar veriyor. Bizim katıldığımız tadımı, bu şeflerin en kıdemlisi olan Belçikalı Thierry Muret yönetiyordu. Söylediğine göre Godiva yılda 30-40 yeni ürün çıkartıyormuş. Bu yeni ürünlere karar verirken, ülkelerin damak tatları göz önünde bulunduruluyormuş. Yeşil çay, gül yaprağı, zeytinyağı, pembe Himalaya tuzu, chili biber, bazı baharatlar katarak çok değişik çikolatalar üretiliyormuş.
Godiva’nın yeni koleksiyonundaki çikolataları tararken kendimden geçtiğimi söyleyebilirim. Kiminde çay ve meyve tadı, kiminde kahve çağrışımları, kiminde kek dokusu, kiminde kışın simgesi kestanenin tadı, kiminde fındık kiminde portakal tadı vardı. Tabii bir de bunları dünyada ilk yiyenlerin arasında olmanın hazzı.
Dünya markası Godiva’nın Türk patronu Murat Ülker, gelecek ilgili planlarını şöyle özetledi: “Özellikle Kuzey Amerika’da mağazalarımızı insanların oturup yiyip içeceği kafeler haline getireceğiz. Bu, şu anda Türkiye ve Ortadoğu’da gerçekleştirdiğimiz bir uygulama. Mağazalarda pastalar, kekler, hamurlu ürünler de bulunacak. Yani sabah 10’dan akşam 10’a kadar yenebilecek ürünlerle zenginleştirebileceğimiz mönüler hazırlanacak.”
Paylaş