Paylaş
Yıl boyu düzenlenen meşhur İskoç festivallerinden, Glasgow da fazlasıyla nasiplenmiş durumda. Ocak ayında Celtic Conections Müzik Festivali, martta Glasgow Uluslararası Komedi Festivali, mayısta Sanat Festivali, Viski Festivali, temmuzda The Wickerman Alternatif Müzik Festivali, Caz ve Blues Festivali bu festivallerden bazıları. Festival zamanları dışında daha sakin olan şehir, festivaller sırasında hınca hınç insanla dolup taşıyor. Festivallerin tüm yıla yayıldığını düşünecek olursak, her mevsim turist geldiğini söylemeliyim. Glasgow Kraliyet Konser Salonu, İskoçya Ulusal Kraliyet Orkestrası’nın verdiği konserlerle de klasik müziğin en önemli adresi.
Clyde Nehri’nin kuzeyine kurulmuş olan Glasgow’un ana meydanı George Square. Alışveriş caddeleri olan, Argyle Street, Sauchiehall Street ve Buchanan Street bu civarda yer alıyor. İskoçya’nın ana kültürel aktiviteleri de yine burada: İskoç opera ve bale performanslarının sergilendiği Theatre Royal, King’s Theater, Glasgow Royal Concert Hall, Glasgow Film Theatre bu bölgede yer alan sanat merkezleri.
George Square’de, buhar makinesini icat eden James Watt’ın heykeli dikkat çekiyor. Heykelin az ilerisinde City Chambers’i görebilirsiniz. George Square’de ihtişamlı bir biçimde yükselen City Chambers’ın (Glasgow Hükümet Konağı’nın) içi de en az dışı kadar gösterişli. Binanın içindeki bazı alanlar, rehber eşliğinde, günde iki defa düzenlenen ücretsiz turlarla gezilebilen Hükümet Konağı, mermer sütunları, mozaik döşemeli zeminleri ve kemerli yapısıyla dikkat çekiyor. Glasgow’un en çok fotoğraflanan bu binasının, halka açık geniş ön bahçesi ise turistlerin hem dinlendikleri hem de şehrin koşturmacasını oturdukları yerden seyrettikleri güzel bir alan.
City Chambers’ın batı bloğunda yer alan, şehrin trafiğe kapalı alışveriş caddesi Buchanan Street, gündüzleri yerel halk ve turistlerle dolup taşıyor. Edinburgh’la da ulaşımı sağlayan şehrin ana otobüs terminali ile metro istasyonu arasında uzanan bu cadde, şehrin tam merkezinde bulunuyor. Festival zamanları dışında akşamları yazın bile çok kalabalık olmayan bu cadde çok sayıdaki dükkânla, sokak müzisyenleriyle rengârenk bir görüntü sergiliyor. İskoçya’ya dair ne varsa bulabileceğiniz bu caddede isterseniz bir kafede oturup şehrin büyülü atmosferini izleyebilir, isterseniz sebepsizce volta atabilirsiniz.
Glasgow şehir merkezinin doğusunda bulunan Merchant City, ticaret merkezi ve yerleşim bölgesi. Orijinali 1926’da çıkan bir yangında yok olan Toolbooth Saat Kulesi etrafına kurulan Merchant City önceden, zengin İskoç tüccarların ikamet etikleri bölgeydi. Adını da buradan alıyor. Şehrin lüks apartman daireleri, kafeleri, restoranları, stil sahibi butikleri ve en kaliteli dükkânlarıyla Glasgow’un bugün en lüks yaşam alanlarından biri.
Merchant City’den kuzeye doğru High Street üzerinde devam ettikten sonra, Cathedral Street üzerinde de Glasgow Katedrali çıkacak karşınıza. 15. yüzyıldan kalma gotik tarzda yapılmış bu Katedral, muhteşem vitrayları, ahşap işçiliği ve dış bahçesiyle Glasgow’un simgesi. İskoçya’nın Ortaçağ’dan günümüze ayakta kalabilmiş tek katedrali olan Glasgow Katedrali, İskoçya’nın ilk piskoposu Aziz Mungo’nun anısına, onun mezarının bulunduğu yere yapılmış. Katedral’in hemen yanında bulunan St. Mungo’s Museum of Religious Life and Art (Aziz Mungo Dinsel Yaşam ve Sanat Müzesi)’da, Aziz Mungo’nun gündelik yaşantısından dini öğretilerine örnek teşkil edecek tasvirler sergileniyor.
Doğu yakası (East End) Glasgow Green ve Celtic Park’ı içinde barındırıyor. Glasgow Necropolis Cemetery, tepeye doğru 62 metrelik bir yükseklikte bulunuyor. Glasgow’a hâkim bir tepede, Glasgow Katedrali’nin hemen yanında bulunan bu mezarlığa yürüyerek ulaşmak mümkün. “Tatile geldik, niye mezarlık ziyareti yapalım?” demeyin, zira buradaki heykeller görülmeyi ve fotoğraflanmayı hak ediyor. Anıt mezarların her biri sanat eseri… Mezarlıkta üç binin üzerinde mezar bulunuyor.
Batı yakası (West End), bohem kafeleri, barları, butikleri, Kelvingrove Park, Glasgow Üniversitesi, Glasgow Botanik Bahçeleri, Sergi ve Konferans Merkezi (Scottish Exhibition and Conference Centre) ile turistler için oldukça popüler. Her yıl Haziran ayında yapılan The West End Festival, Glasgow’un en büyük festivallerinden biri olup bölgeyi hareketlendiriyor.
Ortasından geçen Kelvin Nehri’nin adının verildiği Kelvingrove Park, içinde barındırdığı anıtlar ve yemyeşil alanı ile gezilmesi gereken bir yer. Kelvingrove Art Gallery and Museum (Sanat Galerisi ve Müze) de burada bulunuyor. Bu galeride 19. yüzyıl İskoç ressamlarının yanı sıra, Rembrandt, Boticelli ve Bellini’ye ait tablolar da sergileniyor. Yine müzede bulunan arkeolojik sergi, sanatseverlerin ilgisini çekiyor. Glasgow, barındırdığı hazinelerle hiç de İngiltere’nin ve Londra’nın gölgesinde kalmış gibi değil. Farklı bir milleti temsil eden bu yeşil başkent, dünyanın en güzel ülkelerinden İskoçya’yı görmek için önemli bir sebep oluşturuyor.
Fotoğraflar: Serhat SARISÖZEN
Paylaş