Paylaş
1- İskoçya’ya İngiltere vizesi ile gidiliyor. THY’nin Edinburgh’a direkt uçuşları sayesinde ulaşım çok kolay.
2- Para birimi İngiliz sterlini ama İskoçların kendi sterlinleri de var. Her iki para birimi de geçiyor. Ama dikkat, dönüşte elinizde kalan paralar İskoç sterlini ise, başka yerde kullanmak mümkün değil.
3- Pasaport kontrolüne geldiğiniz an “Bunlar nece konuşuyor” paniği sizi saracak, korkmayın. Turistik çevrelerde daha dikkat ediyorlar konuşmalarına, ikinci gün İskoç aksanlı İngilizce’ye alışmış olacaksınız.
4- Pencereden bakıp “Hava da ne güzel, hadi dışarı çıkalım” deyip, kapıdan dışarı adımınızı attığınızda gri bir gökyüzü ve sağanak yağmurla karşılaşıp, vazgeçip oturma odasına geri dönünceye kadar güneşin yeniden pırıl pırıl olabildiği çok garip bir yer burası. Yağmursuz gün yok, kabullenmek gerekiyor. Dikkat etmeniz gereken yağmurun tüm gün sürüp sürmeyeceğ
5- İskoçya demek “Highlands” demek, yani ülkenin batısındaki “yayla”lar diyelim. Oraları görmeden İskoçya’yı tanımak mümkün değil. O yüzden Edinburgh’da ya da Glasgow’da, şehirle sınırlı bir seyahat, İskoçya seyahati sayılmaz.
6- Edinburgh gotik, sıkışık bir şehir. Neredeyse her yer yürüme mesafesinde ama sönmüş eski bir volkanın üzerine kurulduğundan, tepeleri, yokuşu fazla. Yollar eskiden kalma ve dar ve bu nedenle trafiği sorunlu. O yüzden ya yürüyeceksiniz, ya gayet iyi işleyen raylı toplu taşımadan faydalanacaksınız.
7- Edinburgh, burada kaleme alınmış olması nedeniyle, “Harry Potter” hayranı turistlerle dolu. Bir tarafta korku turları, diğer tarafta yeraltı şehri turları, vampir, zombi ve bilumum benzeri yaratıkların hayranları ile de dolup taşıyor kent.
8- Şehirde, başka ilgi alanları için de çok sayıda aktivite var de. Scottish National Gallery of Modern Art, modern sanat meraklıları için bir cennet. Andy Warhol’dan Picasso’ya, modern sanatın büyük isimlerinin eserlerini burada bulabilirsiniz. Şehrin biraz uzağında ama ulaşımı kolay, tıpkı tüm müzeler gibi bu da ücretsiz bir müze.
9- Şehrin tam göbeğindeki Scottish National Gallery ise, da Vinci’den Van Gogh’a, Titian’dan Monet’ye çok zengin bir seçkiye sahip. Tek kusuru, yağmurlu günlerde turist doluyor, şöyle doya doya gezmek zorlaşıyor.
10- Eğer çocuklarınızla geziyorsanız, National Museum of Scotland kaçırmamanız gereken bir adres. Neredeyse tüm gününüzü ayırın. Dinozorlardan bilime, uzaydan Mısır mumyalarına, modadan hayvanlar alemine çok geniş bir yelpaze içeren, neredeyse tüm konu başlıklarında ziyaretçilere deneyimleme imkanı sunan bu müzede, yetişkinler bile çocukluğuna dönüyor.
11- Botanik bahçelerine meraklıysanız, Royal Botanic Gardens’da kendinizi kaybedebilirsiniz.
12- Edinburgh Kalesi, Holyroodhouse Sarayı gibi uzun turist kuyruklarına maruz kalacağınız yerler var ama eğer Highlands’e gidecekseniz, orada göreceğiniz kaleler, şatolar, saraylar çok daha etkileyici. Bunları pas geçebilirsiniz.
‘Highlands’ olmadan olmaz
13- Şimdi gelelim Highlands seyahatine. Direksiyon bize göre ters tarafta ama olsun, alışırım, bir araba kiralayıp Google Map’e baka baka gezerim buraları diyorsanız, yanılıyorsunuz… Çünkü Highlands dediğimiz bölgede, değil 3G, 4G, 4.5G, cep telefonları bile çekmiyor, bildiğiniz “No service” durumu var.
14- Highlands turları düzenleyen birçok firma var, hepsi de gayet profesyonel. İster özel tur yapar, isterseniz 10 kişilik küçük ya da 30 kişilik büyük turlara katılabilirsiniz. Ama kalabalık turlarda, bagaj sınırlaması oluyor. 1 günden 5 güne kadar farklı sürelerde turlar var. 5 gün bile zor yetiyor, o yüzden boşuna daha kısa turları denemeyin derim.
15- Highlands’de görülecek yerlerin başında Isle of Skye geliyor: Buraya en az 2.5 gün ayırın. Ama Pazar gününe de denk getirmeyin sakın, çünkü buralar biraz dindar: Pazar günleri herkes kilisede, çalışan bulmak zor. Isle of Skye’in merkezi Portree çok küçük, renkli bir kasaba. Öyle planlamadan gezeyim, kalacak bir yer bulurum demeyin sakın, otellerde yer yok, aylar öncesinden rezerve edilmiş oluyor tüm odalar. Aynı şey restoranlar için de geçerli. Çok restoran var ama hepsi taş çatlasa 10-15 masalık ve sürekli dolular.
16- Restoran demişken, bir Michelin yıldızlı akşam yemeği deneyimi istiyorsanız, koyunların otladığı gayet kırsal bir alandaki “The Three Chimneys” tam sizlik, ama eğer yer bulabilirseniz.
17- Kilt Rock, Neist Point, Fairy Pools, Old Man of Storr, Quiraing gibi her biri büyüleyici birer doğa harikası olan yerleri gezmeniz şart, o derece etkileyici bu doğal oluşumlar. Tek problem, hepsi birbirinden epey uzak.
18- Mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri de Dunvegan Şatosu. İskoçya’da şatoların sahipleri halen şatonun bir bölümünde yaşamaya devam ediyor, diğer bölümleri de ziyarete açıyor. Tabii giriş ücretli ve epey de pahalı ama koskoca şatoyu mali açıdan başka türlü döndürmek de pek mümkün değil. Özellikle bu şatonun, benim diyen botanik bahçelerine taş çıkartacak bir bahçesi var, mutlaka ziyaret edilmeli.
19- Oscar ödüllü “Braveheart” filmiyle gönlümüze taht kurmuş İskoç kahramanı William Wallace adına inşa edilmiş 62 metrelik Wallace Anıtı’na tırmanmak da İskoçya seyahatinin olmazsa olmazlarından. Daracık ve baş döndürücü taş basamakları çıkmak epey zahmetli ama tepede, eğer rüzgardan uçmazsanız, William Wallace’ın savaştığı toprakları kuş bakışı görebiliyorsunuz.
20- İskoçya ve viski malum, ayrılmaz ikili. Ülkede her yer viski imalathanesi ile dolu ve bunlar ziyarete açık. Biz, İskoçya’da “elle üretim yapan” tek ve son imalathane olan, bir yıllık üretimi diğer markaların 1 haftalık üretimi kadar olduğu için, bu özelliğiyle epey gurur duyan “Edradour”u gezdik, tadım yaptık, uzun uzun viski hakkında bilgi aldık. Viski meraklısı olmasanız da, mutlaka bir viski imalathanesini gezmenizi tavsiye ederim, apayrı bir deneyim.
Paylaş