Seni düşünmediğim bir tek gün yok

Oray Eğin geçen yıl doğum günü için Panama’da.
Her şey güzel, keyifli.

Haberin Devamı

Ne gökyüzünde tek bir bulut.
Ne de Oray’ın içinde tek bir sıkıntı.
Kendini mutlu hissediyor.
Uykuya dalıyor.
Ve bir rüya görüyor.
Ya da kâbus mu demeli?
Birileri babasının gözüne iğne saplıyor.
Kan ter içinde uyanıyor.
Bir saat sonra Türkiye’den bir telefon.
Babasının öldüğünü haber veriyorlar.
Perişan vaziyette, apar topar Türkiye’ye dönüyor.

HABERCİ RÜYA VAR MI?

Hayatta çözemediğim, çözülebileceğine de ihtimal vermediğim şeylerden biri rüya.
Nedir bu şimdi?
Bilinçaltımızdaki şeylerin bir tür dışa vurumu mu?
Peki ya Oray’ın gördüğü rüya?
Haberci rüya mı?
Bir şey, ona filmin iki kare sonrasını mı gösterdi?
Bir karışıklık oldu da Oray, gelecekten bir kesite mi tanık oldu?

HATIRLADIKÇA KORKUYORUM

Fala çok takılanlardan değilim.

Seni düşünmediğim bir tek gün yok
Adana 1969... Annem bana hamileyken...

Geçmişle ilgili birtakım şeyleri biliyor olabilirler.
Ki biliyorlar.
Ama gelecek dedin mi, orada durun.
Gelecekten verdikleri haberlere itimat etmiyorum.
Fakat Oray’ın yaşadığına benzer bir şey benim de başıma geldi.
Hiçbir zaman çözemeyeceğim bir şey olduğu için hiç aklımdan çıkmıyor.
Hatırladıkça korkuyorum da.
Ben o rüyadan sonra, gelecekten, rüya yoluyla da olsa hiçbir şekilde haberdar olmak istemediğimi anladım.
Varsa bile böyle bir ‘kanal’ım, kapansın arkadaşlar, istemiyorum.
Yok bu sadece bir tesadüf idiyse de, lütfen bir daha tekrarlanmasın.
Gördüğüm kötü rüyaları hatırlamak değil, unutmak istiyorum.
Sadece hayatı yaşamak istiyorum.
Benim zamanım ‘şimdi.’
‘Şimdi’de yaşamak istiyorum.
Gelecekte olacak şeyleri zaten zamanı gelince yaşayacağım, önceden yaşamamın manası yok.
Nasıl olsa müdahale de edemiyoruz.

Haberin Devamı

BEBEKLERDEN BİRİNİ SEÇ!

Dört yıl önce ocak ayı, Dubai.
Hayatımın iyi bir dönemi, huzursuzluk yok, kavga-dövüş yok, kendimle barışığım, ailemle aram iyi, iş fena gitmiyor, expat hayatını seviyorum, Alya büyüyor, her gün annemle telefonda konuşuyorum, babamla aramız daha iyi, her gün olmasa da, haftada bir konuşuyorum, haftada bir atlayıp haber için İstanbul’a geliyorum.
Şikâyet edeceğim hiçbir şey yok.
Arkadaşlarımız var, güzel bir evimiz var.
Her şey iyi Allah’a şükür.
Alya’nın ablası Yasemin bizde, Dubai’de.
Ve bir gece rüya görüyorum.
O kadar canlı ki, şu an size anlatırken bile yaşıyorum o rüyayı, beyaz bir yükseklikte, bir masa belki, iki kundak var, iki bebek, biri annem, biri babam.
“Allah Allah!” diyorum, “Hayat ne acayip, ben onların çocuğuyum ama ben onların bebek hallerini görüyorum.”
Aklımdan bunları geçiriyorum.
Annem boncuk mavisi gözleriyle bakıyor, babam beyaz tenli, siyah saçlı çok tatlı bir bebek.
Ben o iki beyaz kundak mı kefen mi olduğu karışık, beze sarılmış bebeklere şaşkınlık içinde bakarken…
Nereden bilmiyorum...
Ama bir ‘talimat’ geliyor…
“Bebeklerden birini seç!”
Kalakalıyorum.
Çocukların baş belası o pis sorusu vardır ya, “Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?” onun gibi bir şey.
Seçtiğim bebeği kucağıma alacağım beyaz yüzeyin üzerinden.
Rüyada bile olsa, insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri bu.
İki çocuğun var, birini seçmek zorundasın.
Annen ve baban var, birini seçmek zorundasın.
Ama ‘talimat’ da kesin.
Suçluluktan kahrolsam da o delirtici seçimi yapıp, annemi kucağıma alıyorum.
Çok yakın şimdi bana, aynen kızımı birkaç aylıkken kucağımda nasıl tutuyorsam öyle.
Gülümsüyorum, ne kadar mutluyuz anlatamam.
O anda fantastik bir şey oluyor, bebek-babam, kundak-kefen karışımı o beyaz bezden kurtuluyor ve bedeni tramplenden atlayan olimpik yüzücülerin estetik hareketine benzer bir şekil alıyor ve uçuveriyor.
Ve kayboluyor./images/100/0x0/55ea4e2ef018fbb8f8773210
Babam artık yok!
Biz annemle baş başa kalıyoruz.
Hemen sonra bir ‘talimat’ daha geliyor, kucağımda bebek-annem, söylenen yere yürüyorum…

Haberin Devamı

GİTMESİ GEREKİYORDU

O da ne!
Orada bir koltukta babam oturuyor, bebek filan değil, normal haliyle.
Bakışıyoruz.
Ne var ki, ona ulaşamayacağım, dokunamayacağım bir yer orası.
Biliyorum, hissediyorum.
“Eyvah” diyorum, “Babam ölmüş!”
Ama ona tek bir soru sorma hakkım var.
“Babacım” diyorum, “Senin hiç mi hatan yoktu?”
Net bir şekilde hatırlıyorum.
“Hata” dedim, “suç” demedim.
Çünkü yaşadıklarımızda ‘suç’ yoktu, ‘suçlu’ da.
Sadece iletişim kuramadık.
Tanıyamadık birbirimizi.
O da  “Hatasız insan olur mu kızım? Tabii vardı” diyor en anlayışlı gülümsemesiyle.
Tuhaf bir şekilde rahatlıyorum.
Aramızda bir kızgınlık, kırgınlık olmadığını artık biliyorum.
Küs değiliz, biz iyiyiz ama işte babamın gitmesi gerekiyor.
Ve rüya orada küt diye kesiliveriyor…

Haberin Devamı

SÖYLE HANGİSİ ÖLDÜ?

Gözümü açtım.
Ağlamaya başladım.
O gün gördüğüm, konuştuğum herkese rüyamı anlattım.
Babam hariç.
Bir tek ona anlatmadım.
“Seni değil annemi seçtim!” demeye utandım.
Aradan iki saat geçti.
Telefonda ablam.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
“Rüyan gerçek oldu!” dedi.
Ama o anda hangisinin öldüğünü bilmiyordum.
“Hangisi?” dedim, “Söyle hangisi?”
Kundaktaki bebeklerden hangisi diye geçirdim içimden.
“Babam!” dedi.
İşte ben babamın öldüğünü böyle öğrendim.
O günden sonra da hiç rüya görmedim, görmek de istemiyorum.
HAMİŞ: 27 Şubat babamın doğum günü. Ölüm günü gibi doğum günü de yaklaşınca bir tuhaf oluyorum. Ben ona sormuştum, “Kendi babanı ne kadar düşünüyorsun?” diye, dedemi yani, “Düşünmediğim tek bir gün yok” demişti. “Vay be!” demiştim içimden, “Amma seviyormuş babasını!” Şimdi fark ediyorum da benim de babamı düşünmediğim tek bir gün yok. Babacığım seni çok özlüyoruz…

Yazarın Tüm Yazıları