Başbakanımız “savaş ve barış”tan bahsetti, savaş kolaydır ama barış zordur filan dedi.
* Tolstoy mübarek. * Sizi bilmem... Başbakanımız ne zaman edebiyata başlasa, fena halde korkarım ben. * Yanlış şiir okuyup, hapse girmişti. Bilahare, yanlış şair okumuştu. Türk Dil Kurultayı’nda “günün manasına uygun olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Sanat isimli şiirini okumak istiyorum” demiş, okumuş, salon adeta alkıştan yıkılmıştı. Küçük bi pürüz vardı. Okuduğu şiir, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın değil, Faruk Nafiz Çamlıbel’indi... İsimler “en az üç”lüydü ama, denk getirememişti. * Bi ara... “İstanbul’un tarihçesini bilmiyorlar, öyle elinde mercekle Romen Diyojen gibi dolaşılmaz” dedi. Mercekle dolaşan, hayali roman kahramanı Sherlock Holmes’tü. Mercek yerine fenerle dolaşan Diyojen’in İstanbul’la alakası yoktu, Sinoplu filozoftu. Romen Diyojen desen, zaten mercekle fenerle alakası yoktu, Malazgirt’te Alparslan’a esir düşen Bizans imparatoruydu. Tarihçe dersi verirken, 1500 senelik hata yapıp, Diyojenleri karıştırmış, Sherlock Holmes’le harmanlamıştı. “En az üç”lüyü gene denk getirememişti. * Deyim’lere el attı. “İnce at, kargalar yesin” dedi. E, ufak atınca civcivler yiyorsa, ince atınca kargalar niye yemesindi? * Folklor işine de girdi. Miting esnasında hıçkırık tuttu, “bizim Karadeniz’de bunun türküsü var, hıçkırık tuttu beni, tuttu da bırakmadı beni” dedi. Gerçi o türkü, Ege yöresine ait “hıkkıdık duttu beni, duttu da guruttu beni”ydi ama, olsundu, Başbakanımız öyle diyorsa, Denizli herhalde Karadeniz’deydi. * En son... “Savaş ve barış” dedi. “Barışa talibiz” dedi. Allah korusun memleketi.