Sarmalutsa

BAYRAMDA çalışmanın tesellisi ne olabilirdi ki? İşin arasına, küçük bir turistik programı da ayak üstü organize edip iki gün Bükreş'i hızlı bir tempoyla arşınlamaktan başka?

Lipscan caddesindeki dükkanda karşılaştığım kızdan öğrendiğim tipik Romen lokantası ‘La Mama’.

Tıklım tıklım dolu olmasına rağmen, bir yer bulundu ve garsonun yardımıyla yemeğimi ısmarladım. Romence'yi hiç bilmeyen benimle İngilizce'yi az bilen onun arasında geçen kısa bir ‘müzakere’den sonra ‘Sarmalutsa’da anlaştık. Etli bir Romen tabağı. Hem de ‘tipik’ idi. Öyle söyledi. Yanında da Yunan salatası.

Aslında böylesine iç içe örülmüş bir ortak kültür coğrafyası olan buralarda, hiçbir şeyin benim için ‘tipik’ olmayacağını düşünmem gerekirdi.

Evet; tipik Romen yemeği diye ısmarladığım sarmalutsa, çıka çıka bizim kıymalı lahana dolması çıkmasın mı?

Son anda vazgeçtiğim bir başka tipik Romen yemeği etli fasulye yahnisinin, bizim kuru fasulye olduğunu; ‘Babanaş’ı ilk gördüğümde, ‘‘Aa, bu bizim ünlü baba tatlımız’’ dediğimi, uzun uzun anlatmama gerek var mı?

Aslında, Yunanlı kadınlar ile bu konuda bir geçmişimiz var. Dolmaların Türklere mi Yunanlılara mı ait olduğuna dair derin ve heyecanlı tartışma hálá sürmekte. Macar, Romen, Sırp, Arnavut, Bulgar, Makedon, Hırvat, Bosnalı kadınlarla henüz bu konuları açmadık. Hatta Moldovalılarla da.

* * *

MUZEUL National De Arta Romanici'de, Osmanlı tarihlerinde ‘Memleketeyn’ adıyla bilinen Karpatlar ile Tuna arasındaki Vlah (Eflák), Moldova (Boğdan) ve Transilvanya'nın (Erdel), Besarabya prensliği ile birlikte, Romanya'nın çekirdeğini meydana getirdiğini çarpıcı bir biçimde anımsatan zengin bir sanat birikimini izledim. ‘Memleketeyn’in Osmanlı ile temasının 1389'a dayandığını aklımda tutarak dolaştım.

Müze görevlisi genç kadın, ‘Türklerin katliamı’ konulu bir resmi dikkatle izlediğimi görünce yanıma gelerek, ‘‘Tarihimizde ortaklıklar var. Burada bizim açımızdan anlatılıyor, sizin müzelerde sizin açınızdan’’ demek ihtiyacını hissetti. Bir Türk ile evli olduğunu, Türkçe sohbetimiz sırasında öğrendim; Müze'nin küratörlerinden heykeltıraş Zoe'nin ‘yüzde beş Türk’ olduğunu da bir randevuya yetişmek üzere aceleyle kapıdan çıkarken...

* * *

SADECE müzeleri değil, oradaki insanları daha iyi tanımak için, eskici dükkanlarını da gezerim her gittiğim ülkede.

Ünlü Hanul Cu Tei, yani Ihlamur Han'ın içinde, Bükreş'in en büyük eskici dükkanlarından birinde dolaşırken, Romanya'nın 2007'de Avrupa Birliği'ne üye olacağına hiç inanmayan satıcı bey, bir tepsinin gümüş olup olmadığını sorduğumda itiraz etti. ‘Lütfen’ dedi, ‘‘Romanya bir gümüş ülkesidir. Size yıllarca gümüş, altın gönderdik biz. Aslında önce Roma'ya, sonra Osmanlı'ya, ardından Rusya'ya ödedik. Yine de bitmedi madenlerimizdeki gümüş.’’

* * *

AVRUPA Birliği'nin genişlemeden sorumlu komiseri Verhaugen on gün önce, 2007'de Bulgaristan ve Romanya'nın tam üyeliğe kabulüyle Avrupa'nın genişlemesinin sona ereceğini açıkladı. Ama sokaktaki Romanyalı hiç inanmıyor. Yolsuzluğun İngilizcesi dillerde. ‘‘Bu korapşın ile Avrupa bizi almaz’’ deniyor. Avrupa işlerinden sorumlu eski bakan ve şimdiki İçişleri bakanlarının adları bile Avrupa fonlarıyla ilgili ‘korapşın’ skandalına karışmış durumda. Ama süreç hızla devam ediyor. Türkiye ile bir türlü müzakerelere başlama kararı veremeyen Avrupa, dört yıl sonra Romanya'yı da Bulgaristan ile birlikte almak için her şeyi yapıyor.

Bunları düşünürken canım bir kahve çekiyor. ‘‘Nasıl olsun’’ diye soruyor garson, ‘‘Espresso mu Türk kahvesi mi?’’

‘‘Kafe Turco’’
diyorum, ‘‘Espresso’’yu da Schengen vizesi ile gelmek zorunda kalacağım bir dahaki sefere içerim.

Sevgili okuyucular, Bükreş'te sadece gezip dolaşmadım, başka önemli şeyler de yaptım. Onlar da önümüzdeki günlerde karşınızda... İzlemeye devam edin...
Yazarın Tüm Yazıları