Paylaş
Başbakan Erdoğan kardeşlik mesajında Said-i Nursi’nin de adını telaffuz etti. İlk kez Said-i Nursi’nin adını anarak konuşma yapan Başbakan Menderes’ti. Peki neydi bu konuşmanın içeriği? Bu konuşmayla 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra Said-i Nursi’nin cesedinin mezarından çıkarılıp bilinmeyen bir yere götürülmesi arasında nasıl bir ilişki vardı? 6 aylık süreçte neler yaşandı?
1980’li yıllar...
Ankara’da muhabirlik yapıyorum...
Görüştüğüm haber kaynaklarından biri de yetmiş yaşındaki Gıyaseddin Emre!
1954-60 yılları arasında TBMM’de görev yaptı. Demokrat Parti milletvekili olarak Yassıada’da yargılanıp hüküm giydi.
Kürt’tü...
Bitlisliydi...
Said-i Nursi’nin yakınıydı...
Böyle bir girişi niye yaptım?
Bildiğiniz gibi geçen hafta Başbakan Erdoğan kardeşlik mesajı verirken Said-i Nursi adını da telaffuz etti. İyi de etti.
Bunun üzerine denildi ki, Said-i Nursi adını Başbakan olarak ilk kez Adnan Menderes konuşmasında geçirdi.
Adnan Menderes’in Said-i Nursi’nin adını telaffuz etmesine hangi olay neden olmuştu?
İşte benim görüşmekten hep keyif aldığım Gıyaseddin Emre o olayın birincil tanıklarındandı.
Geliniz 50 yıl öncesine gidelim...
Nereden çıktı bu gezi
Tarih 1 Aralık 1959...
Said-i Nursi nedense birdenbire yurt gezisine çıktı.
Konya’da Mevlana Türbesi’ni ziyareti sırasında olaylar meydana geldi. Benzer olaylar Said-i Nursi’nin gittiği her yerde yaşanmaya başladı.
Basın olaylara geniş yer ayırdı.
DP Hükümeti’nin Devlet Bakanı İzzet Akçal sık sık, “Türkiye’de irtica tehlikesi yoktur” diye demeçler vermeye başladı.
Bu tartışmalar, kavgalar arasında Said-i Nursi hiç geri adım atmadı; yurt gezisini sürdürdü.
Olaylı Malatya, Eskişehir, Kütahya, Bursa, İstanbul gibi şehirlerden sonra Ankara’ya geldi.
Tarih 1 Ocak 1960...
Said-i Nursi Ankara Ulus’ta Denizciler Caddesi’nde bulunan Beyrut Palas Oteli’ne yerleşti.
Polis diğer şehirlerde olduğu gibi olayların çıkmaması için geniş güvenlik önlemleri aldı.
Said-i Nursi’nin ziyaretçileri arasında DP milletvekili Gıyaseddin Emre de vardı.
Zaten Said-i Nursi’nin gezisi büyük tartışma yaratmışken bir de iktidar partisinden bir milletvekilinin Said-i Nursi’yi ziyaret etmesi olayları alevlendirdi.
CHP lideri İsmet İnönü, 6 Ocak’ta Vatan Gazetesi’ni ziyareti sırasında Ahmet Emin Yalman’ın, “Said-i Nursi seçimde vazife almış mıdır” sorusunu, “Öyle görünüyor” diye yanıtladı. Bir gün sonra Gaziantep ilçe merkezine gönderdiği mesajda, “Bediüzzaman iktidar partisinin seçim mekanizmasında kendine düşen vazifeyi yapmaya başlamıştır” dedi.
8 Ocak’ta Başbakan Menderes, İnönü’den DP’yi Said-i Nursi ile irtibatlı gösteren sözlerini geri almasını istedi.
Meclis’te Said-i Nursi kavgası
Said-i Nursi gerginliği Meclis’e de yansıdı.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Meclis kürsüsünde sert bir konuşma yaptı:
“Sizler Said-i Kürdi’yi neden Türkiye’de şehir şehir dolaştırıyorsunuz? İrticayı seçim kazanmak için mi hortlatıyorsunuz? Atatürkçüleri bilerek mi hiddete getiriyorsunuz? Amacınız nedir?”
İnönü, konuşmasında Said-i Nursi değil Said-i Kürdi adını kullanmıştı.
CHP lideri İnönü’nün bu sözleri Meclis Genel Kurulu’nu hareketlendirdi.
İnönü geri adım atmadı: “Dinin siyasete en yaldızlı şekilde alet edilmesi yüzünden memleketin iki defa battığını görmüş benim gibi bir adamın, din istismarcılarının zararı karşısında duyduğu heyecanlı hassasiyeti paylaşmanızı istiyorum.”
Meclis’te kimsenin anlayış gösterecek ruh hali yoktu.
Meclis Başkanı Refik Koraltan milletvekillerini sakinleştirmek için yoğun çaba harcadı.
İnönü’nün sözlerine yanıt vermek için bu kez Meclis kürsüsüne Başbakan Adnan Menderes geldi.
İşte ilk kez bu konuşmasında Başbakan Menderes, Said-i Nursi adını telaffuz etti:
“Said-i Nursi gibi bir pir-i fani bütün hayatını iman ve Kuran davasına vakfetmiş; dünyayı bu derece bırakmış bir insandır. Bütün dünyasını ilme, Kuran’a ve ahirete feda etmiş bir zattır. Siz bundan ne istiyorsunuz?”
Milletvekillerinin karşılıklı laf atması üzerine Meclis karıştı; yumruklaşmalar başladı.
Meclis Başkanı Refik Koraltan, İsmet İnönü’ye 12 oturum Meclis’e girmeme cezası verdi.
Oturumu güçlükle kapattı.
Menderes’in Said-i Nursi’ye ricası
Gıyaseddin Emre TBMM’den çıkıp hemen Said-i Nursi’nin kaldığı Beyrut Palas Otel’e gitti. Otelin çevresindeki polis sayısı artmıştı. CHP’lilerin eylem yapmasından çekiniyordu.
Gıyaseddin Emre, Said-i Nursi’yi otelden alıp DP Isparta milletvekili Tahsin Tolan’ın Bahçelievler’deki evine götürdü.
Gıyaseddin Emre gece 23.00’e kadar evde kaldı sonra yatmak için kendi evine döndü.
Tam uyuyacaktı ki evinin telefonu çaldı. Başbakan Adnan Menderes acilen Konut’a bekliyordu. Kalktı gitti.
Başbakan Menderes ile aralarında nasıl bir görüşme olduğunu Gıyaseddin Emre şöyle anlattı:
“Adnan Bey bana, ‘Bakınız Gıyaseddin Bey sizi şunun için çağırdım; Üstad Bediüzzaman hazretlerine gideceksiniz (Üstad’ı Üstad Bediüzzaman hazretleri diye ifade ediyordu.) benim ta’zimatlarımı (saygılarımı sunarak -SY) kendilerine bildireceksiniz; hava çok gergin, meselenin üzerinde çok duruyorlar. Yolda rahatsız ederler. İdareciler meseleyi anlamadıkları için kendisini taciz edebilirler. O bakımdan kendisinden rica ediyorum bu defa dönsün. Hava biraz sükûnet bulsun. Sonra ben kendilerine haber veririm. Gelip giderler. Ben bizzat Anadolu’yu gezmesine imkân hazırlayacağım.’
Başbakan Menderes’in bu sözlerinden sonra ‘Peki efendim’ diyerek Üstad’ın yanına gittim.
Meseleyi kendisine arz ettim.
Üstad bana şöyle dedi: ‘Adnan Bey olmasa idi ben mutlaka gezecektim. Her ne olursa olsun gezecektim. Yalnız Adnan Bey dine hizmet etmiş bir insan olarak kendisini kırmayacağım ve bu defa döneceğim’ dedi.
Bu konuşmamız devam ettiğinde saat gece 01 suları idi. Huzurlarından ayrılıp Adnan Menderes’e gittiğimde beni beklerken buldum. Odasında gezinerek gidip geliyordu. Heyecanla Bediüzzaman’ın cevabını sordu. Durumu kendisine anlattım. Bu defa döneceğini söyledim. Menderes rahatlamıştı. Derin bir sükûnet içinde bana dönerek şöyle dedi:
‘Üstad hazretleri konuştuğu zaman, parmaklarını adeta üç ordu emrinde imiş gibi (o zaman bizim üç ordumuz vardı) ve orduları harekete geçirecekmiş gibi gezdiriyor ve hiddetle konuşuyordu değil mi?’ Ben de ‘Evet efendim’ dedim. Menderes o zaman ‘İşte bu iman kuvvetidir Gıyaseddin’ diye mukabelede bulundu.”
Cesedi niye kaçırıldı
Said-i Nursi birkaç ay sonra tekrar yurt gezisine çıktı.
23 mart 1960’ta gezi maksadıyla bulunduğu Şanlıurfa’da öldü.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesini yapan askerler, Şanlıurfa’daki mezarı kazıp Said-i Nursi’nin cesedini alıp bilinmeyen bir yere götürdüler.
Kuşkusuz bu hareketin hiç olumlu bir yanı yoktur. Çirkindir.
Ancak nedense meselenin diğer yanı hiç konuşulup tartışılmaz.
Sanki...
Askerler Said-i Nursi’nin cesedini niye alıp bilinmeyen bir yere götürdüler?
Bu olaydan önceki birkaç ayda Türkiye’de neler olmuştu; kimse meselenin bu karanlık noktasıyla ilgilenmiyor. Said-i Nursi’yi kim Türkiye gezisine çıkardı?
İnönü’nün söylediği gibi DP, Said-i Nursi’yi seçim malzemesi olarak mı kullanmak istedi?
Said-i Nursi’nin her gittiği şehirde neden olaylar çıktı? DP bunlara niye göz yumdu?
DP hem Said-i Nursi’yi desteklerken hem de Konya’da Bursa’da, Malatya’da neden Nurcuları yakalayıp cezaevine koydu.
Emirdağ’da kim yeşil bayrak açtı? Şeriat isteyen bildirileri kim dağıttı?
Keza Türkiye Said-i (Kürdi) Nursi’nin yurt gezisi nedeniyle hop oturup hop kalkarken, 17 Aralık 1959’da DP Hükümeti neden 49 Kürt aydınını tutuklayıp cezaevine gönderdi? Bu olayın Said-i (Kürdi) Nursi meselesiyle ilgisi var mıydı?
DP ve Başbakan Adnan Menderes, Said-i Nursi konusunda ne derece samimiydi?
Evet Said-i Nursi’yi kim hedef haline getirmişti?
Sorular çok...
Bu soruların yanıtlarını Gıyaseddin Emre biliyor muydu?
O yıllar sormak aklıma gelmedi.
Sonra yollarımız ayrıldı. Ankara’dan göçtük; ben İstanbul’a, o Konya’ya yerleşti.
Yüz yaşına çok az kala 2008 yılında hayata gözlerini yumdu.
Başbakan Erdoğan’ın Said-i Nursi adını telaffuz etmesiyle biz de eski bir dostu anmış olduk.
Allah rahmet eylesin...
Gıyaseddin Emre bu toprakların insanıydı...
İşte Said-i Nursi’nin soyağacı
Gıyaseddin Emre, Said-i Nursi’nin yakınıydı.
Said-i Nursi’nin ağabeyi Molla Abdullah, Gıyasettin Emre’nin dedesi Molla Mehmed Emin Efendi’ye bağlanmış ve ilmi icazetini ondan almıştı.
Said-i Nursi de ağabeyinin tavsiyesi ile Bitlis Merkez Camii’nde Gıyasettin Emre’nin dedesinden ilk derslerini aldı.
Yani; Gıyasetten Emre ile Said-i Nursi’nin ailesi birbirlerine çok yakındı.
Bu nedenle Gıyasettin Emre, Said-i Nursi’nin soyağacını bilen ender kişilerden biriydi. Çünkü Said-i Nursi ailesi hakkında konuşmayı pek sevmeyen bir yapıydaydı.
Said-i Nursi’nin ailesine mahalli dilde, “Mala Hıdro” diyorlardı. Soyağacının en başında Mala Hıdır vardı.
Hıdır’ın oğlu Mirza Reşad’dı.
Mirza Reşad’ın oğlu Ali, Said-i Nursi’nin dedesiydi.
Said-i Nursi’nin babasının adı ise Sofi Mirza idi.
Sofi Mirza’nın eşinin adı Nuriye’ydi.
Sofi Mirza-Nuriye çiftinin Molla Abdullah, Molla Muhammed ve Said-i Nursi adında üç oğullarından başka üç kızları vardı:
Durriye, Mercan ve Hanım.
Hanım, Molla Said adında biriyle evlendi. Bir süre Şam’da yaşadı; orada vefat etti.
Durriye’nin Ubeydullah adında bir oğlu vardı. Halk içinde Ubeyt deniliyordu.
Ubeyt dayısı Said-i Nursi ile birlikte Ruslara karşı çarpışırken şehit oldu.
Said-i Nursi’nin annesi 1913’te; babası 1920’de; ağabeyi Molla Abdullah 1914’te ve kardeşi Molla Muhammed 1951’de vefat etti. Mezarları Bitlis’in Nurs Köyü’ndeydi.
Said-i Nursi’nin üç amcası vardı: Hacı, Mehmet ve Kolos.
Mehmet’in oğulları Abdurrahman, Reşit ve Kasım’dı.
Abdurrahman’ın oğlu Hacı Çerkez daha geçen yıllara kadar yaşıyordu.
Said-i Nursi’nin amcası Hacı’nın Molla Davut adında bir oğlu vardı.
Davut’un oğulları ise Hacı, Şamil ve İsa idi.
Gıyaseddin Emre’nin Said-i Nursi’nin soyağacına ilişkin bilgileri bu kadarla sınırlıydı.
‘Said-i Nursi millidir’
Gıyaseddin Emre her sohbetimizde Said-i Nursi’nin “milli” değerlere nasıl sahip çıktığını anlatırdı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Güroymak’a eski adıyla Norşin dersek ne olur sanki” sözüyle, adı bir anda ünlenen Norşin aslında Nakşibendilerin Anadolu’daki önemli merkezlerinden biriydi.
Norşin Şeyhleri Rus işgaline karşı direnmiş, Şeyh Said ayaklanmasına katılmamış, Mustafa Kemal’i modernist buldukları için ulusal kurtuluş savaşına destek vermemişlerdi.
Gıyaseddin Emre yine de Norşin şeyhlerini “milli” görüyordu.
Said-i Nursi de Norşin şeyhlerinin medreselerinde yetişmişti.
Ve Gıyaseddin Emre’ye göre Teşkilat-ı Mahsusa’ya katılan Said-i Nursi kesinlikle dış güçlere/emperyalizme karşı çıkan bir din adamıydı.
Nurculuk konusunda Gıyaseddin Emre’den çok bilgi aldım.
Örneğin...
Said-i Nursi’nin yakını Gıyasettin Emre, Fethullah Gülen’e karşıydı.
Bunun nedenini pek anlamıyordum.
Fethullah Gülen’e saygılıydı ama mesafeliydi. Ve nedense her fırsatta eleştiriyordu.
Bunu da sadece sohbetlerinde dile getirmiyor; Nurcuların yayın organı Yeni Asya Gazetesi’ndeki makalelerinde de yazıyordu.
- “Ağlayan Hoca’nın haline ağlayalım”
- “İsrail’e atılan füzelere ağlayan Hoca”
- “Günün modası dinler arası diyalog” gibi makalelerinde Fethullah Gülen adını açıkça yazarak “milli olmamakla” eleştirdi.
Fethullah Gülen’in Said-i Nursi’nin yolundan ayrıldığını iddia ediyordu.
Oysa o dönemde Fethullah Gülen cemaati ardı ardına Said-i Nursi sempozyumları-panelleri düzenliyor. Kitaplar çıkarıyordu.
Gıyaseddin Emre bunları “göstermelik” olarak görüyordu.
Ben ise; “Kıskançlık mı yapıyor” diye düşünüyordum.
Çünkü Nurcu Yeni Asya Gazetesi çevresi pek gelişme/büyüme gösteremezken, Fethullah Gülen cemaati hızla büyüyor; dergilerle başlayan yayıncılık faaliyeti gazeteler, TV’ler ile hız kazanıyor; okullar ve üniversitelerle yurtdışına açılıyordu.
Kurdukları çeşitli dernekler ve vakıflar sayesinde devlet katında onay görüyordu.
Ancak...
Bugün Gıyaseddin Emre’nin haklı çıktığını görüyorum.
Son iki yıldır Fethullah Gülen cemaati Said-i Nursi adını pek telaffuz etmiyor.
Artık Said-i Nursi adına paneller, sempozyumlar yapmıyor, kitaplar çıkarmıyor.
Birdenbire cemaat nedense Said-i Nursi’yi unutuverdi!
Risale-i Nur kitapları okunmaz oldu!
Bir hafta boyunca kutlanan doğum günü hatırlanmaz hale geldi!
Niye cemaat için Said-i Nursi yok artık.
Niye artık sadece Fethullah Gülen Hocaefendi var?
Said-i Nursi’nin üzerini kim çizdi?
Said-i Nursi’nin yakını Gıyaseddin Emre bunu nasıl yıllar önceden görebildi?
Evet medyada çıkarılan büyük gürültüler asıl tartışmamız, konuşmamız, anlamamız gerekenler üzerinde durmamıza engel oluyor.
Bunun yerine eski solcu yazarlar, “Said-i Nursi’yi solcular hâlâ niye anlamıyor” diyor?
Biz henüz Gıyaseddin Emre’nin Fethullah Gülen’e neden karşı olduğunu anlamadık ki, Said-i Nursi meselesini kavrayabilelim!..
Bu çevreleri yakından bilen yazarlar konuyu aydınlatmıyorlar ki neler olduğunu bilelim!..
Paylaş