Sahnede üç sandalye vardı

VİYANAEĞER Hrant Dink öldürülmeseydi, ben onlarla o sahneye çıkmayacak, o sandalyede oturmayacaktım.

Daha doğrusu Türkiye aynı kefeye konmayacaktı.

Sınırsız Gazeteciler Örgütü’nün Avusturya kolu, Rus gazeteci Anna Politovskaya’nın ölüm yıldönümü nedeniyle panel düzenlemeyi tasarlarken, Türkiye ve Çin’in de konuşulması gerektiğine karar vermiş.

Rus filozof Mikhail Ryklin, Anna Politvoskaya’nın öldürülmesinden sonra ülkesinde gazeteciliğin daha da zor koşullarda yapılır hale geldiğini anlattı. Putin Rusya’sının istikrar uğruna giderek nefes alınamaz bir hale geldiğini de gözler önüne serdi.

Politovskaya ikinci Çeçen savaşını, burada yaşanan dramı gözler önüne serdiği için cezalandırıldı. Belki de yolsuzlukların üzerine gitme cesareti gösterdiği için.

Ryklin, Avrupa Birliği’ni de eleştirdi konuşmasında. Putin Yönetimi, eski Sovyet rejimini aratmaz hale gelmesine rağmen Avrupa gözünü kapamayı yeğliyordu. Çeçenistan unutulmuştu.

* * *

ÇİN
Bağımsız PEN Merkezi üyesi Yü Zhang’ın anlattıkları daha da iç karartıcı.

Çin’de, gazeteler devletin kontrolünde.

Özel gazeteler de var ama onlar da yoğun baskı altında.

Devlet Başkanı’nın yapacağı konuşmayı bir gün önce yayınladığı için bir gazeteciye 10 yıl hapis ceza verilebiliyor.

Çin’de herkesin bildiği bir haberi Yahoo’da yayınladığı için gazeteci hapse atılabiliyor.

Basın ve düşünce özgürlüğünün üzerindeki bu baskılara rağmen, Olimpiyatlar’ın Pekin’de yapılmasında bir sakınca yok. Çin dünya için çok önemli çünkü, yeni yatırım cenneti.

* * *

TÜRKİYE
ne Rusya ne de Çin, yine de göz göre göre bir gazeteci ölüme gönderiliyor, öldürülüyor. Neden? Siyasi cesaretsizlik, basiretsizlik olduğunu nasıl anlatayım?

Avrupa’nın Anayasa tartışmasında Türkiye’yi hırpalayarak kullanmış olmasının rolünden, söz ettiğimde, Türkiye’nin Avrupa vizyonunun bulanmasının sonuçlarını saydığımda anlıyorlar mı diye izleyicileri süzüyorum.

Anladıklarını gördüğümde öfkem daha da büyüyor.

Onun, diasporanın iddialarını savunduğu için öldürüldüğüne inanıyorlar. Hrant Dink öyle dar bir alana sınırlamamıştı ki kendisini. Meslek yaşamı boyu barış için çalıştığını, Türkiye’nin kendi iç sorunlarını çözmesi ve komşularıyla iyi geçinmesini istediğini, her türlü iktidarın karşısında olduğunu, acı çekenlerin, dışlananların kaderini paylaştığını anlatıyorum.

Soğuk Savaş’ta Türkiye’ye verilen "NATO’nun güneydoğu karakolu" görevinin sonuçlarından söz ediyorum.

Bir yandan da düşünüyorum. Türkiye’de sol hareketi dağıtmakla görevli oyuncuların hálá varlıklarını devlet mekanizmasının orasında burasında sürdürüyor olmaları en önemli sonuç değil mi?

Üstelik antikomünist koşullanmaları bugün "herkes bize düşman" paranoyasına dönüşmüş biçimde, hem de müttefikler tarafından umursanmamanın hayal kırıklığı içinde.

Neden? Çünkü ne darbelerle, ne işkencelerle, ne faili meçhullerle ne de yolsuzluklarla hiç biri ile, hiç biri ile yüzleşmedik. İnsanlar değil, maksat zihniyeti, davranışları, anlayışı mahkum etmekti, etmedik.

Son telefon kayıtları da göstermedi mi? Herkesin bilgisi dahilinde, gözü önünde bu ülkede bir gazeteci daha öldürüldü. Şimdi gerçek, anlaşılmaz hale getirilmeye çalışılıyor.

* * *

SAHNEDE
üç iskemle vardı. Biri Çin, biri Rusya biri de Türkiye için.

Ben üçüncüsüne oturdum. Acılar içinde.
Yazarın Tüm Yazıları