Ramazana veda ederken

RAMAZANIN son oruç günlerini yaşıyoruz. Pazar günü bayram. Yüce Allah’ın, sabrımıza mükáfat olarak bahşettiği bu bayramı da 2 milyara yakın İslam álemi ile birlikte, tıpkı ramazan ayında olduğu gibi ortak bir duygu ve inanç titreşimi içerisinde idrak etmiş olacağız.

Allah’a iman edip, ibadetlerini yerine getiren ve hayırlı iş işleyen müminler için bundan daha büyük bir kazanç olabilir mi?

Ramazan ayı boyunca elde ettiğimiz güzelliklerin sürdürülmesi esastır. İbadetlerde süreklilik Yüce Allah’ın istediği, Sevgili Peygamberimiz’in arzu ettiği bir durumdur.

Hz. Peygamberimiz, ‘İbadetlerin Allah’a karşı en sevimli olanı, az da olsa devamlı olarak yapılanıdır’ buyurmuştur. Ramazan boyunca sergilediğimiz fazilet ve güzellikler, insan ve toplum ilişkileri açısından fevkalade önemli tesirler bırakmıştır. Zaten yüce dinimiz İslam’ın telkin ettiği imanın amacı da budur.

* * *

Bayramlar da insanlar arasında sevgi, muhabbet ve kardeşlik duygularının tekrarlanmasına vesile olan önemli günlerimizdir. Yapılan karşılıklı ziyaret ve hoş sohbetlerle dostluk, komşuluk ve akrabalık bağları güçlendirilir, çocuklar sevindirilir, aile büyükleri ve yaşlıların elleri öpülerek duaları ve gönülleri alınmaya çalışılır. Dargın olanlar barıştırılır, düşmanlıklar sona erdirilir, kırılan gönüller onarılır.

Küresel sarsıntılara maruz bir dünyada yaşıyoruz. Dinler ve uygarlıklar arasındaki çatışmalar artık topla-tüfekle olmuyor. Savaşlar artık bilgisayarların klavyeleri ile kitle haberleşme araçlarının ekranlarında cereyan ediyor. Evlerimizin yatak odalarına kadar kargolanan yabancı kültürler, emperyalist emelleri obezleştiren iştahlarıyla birlikte tehlikeli bir ahlaki yozlaşmayı da beraberinde getiriyor.

* * *

Bütün bu saldırılar karşısında, toplumumuzu ayakta tutan milli ve manevi kolonları sağlamlaştırmanın yegáne yolu, bu bayram günlerini de vesile sayarak, bizi biz yapan değerleri insanca ve İslamca bir tefekkürle yeniden gözden geçirmek, karşı tedbirlerimizi de ona göre geliştirmektir. Bu tefekkürle yolumuzu aydınlatabildiğimiz ölçüde varlığımızı koruyabilir, onurlu bir hayatın sürekliliğine sahip olabiliriz.

O halde nasıl bir tefekkür?

Önce yaradana iman ve şükürle başlayan bir tefekkür. O’nunla var olduğumuzun ve ancak O’nun izniyle var olabileceğimizin idrakiyle sarmalanmış bir inançla. O’nun vazettiği ahlak ilkeleri çerçevesinde yaşanan bir hayatla. Bunun sonraki adım, ‘yaradılanı sev, yaradandan ötürü’ felsefesidir. İnsanı sevmek, hayvanları, bitkileri sevmek, álemlerin genişliğinde álemi sevmek...

İnsan ve Müslüman olmanın yüklediği görev ve sorumluluklar içerisinde hareket etmek. Yalan söylememek, kul hakkı yememek, yetim hakkını yedirmemek, komşusu açken tok yatmamak. Bireyler olarak kendimizi de, içinde bulunduğumuz toplumu da yüceltmek, bu değerlere sımsıkı sarılmakla mümkündür.

Arkasına ve etrafına bakmadan yürüyen insanın yolu yol değildir. Şu bayram gününe binbir sıkıntı ve çaresizliğin içinden geçerek giren, çocuğuna bayram giysisi alamayan, belki mütevazı bir bayram sofrası bile kuramamış binlerce ailenin ıstırabına seyirci kalınarak yaşanan bir bayram, gerçek bir Müslüman’ın tasavvurunda yer edinemez.

Zekát ve fitrelerini vermemiş olanlarımız için vakit hálá geçmiş değildir. Yoksulu, yetimi ve çaresizi sevindirmek için bir hayırsever bekleyen on binlerce kapıdan birine de biz yönelelim. Bir bayram gününe çocuğuna bayram harçlığı verememenin ezikliği altında giren babaların dramına kayıtsız kalamayız.

* * *

Boynu bükük yavrularımızın iç dünyalarını anlama cehdini göstermeden kendi çocuklarımızı sevindirme zevkini tadamayız. Kazancımızı Allah için onlarla paylaşalım. Kazançlarımızın ancak paylaşılarak çoğalabileceğine inanarak bunu yapalım.

Bir kerim ağızın söylediği gibi ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’. İnsanı yaşatalım ki, devletimizle birlikte hep birlikte ‘ebed müddet’ kalalım.

Bu duygularla, mübarek Ramazan Bayramı’nın milletimiz, İslam álemi ve bütün insanlık ailesi için hayırlara vesile olmasını, huzur ve esenlikler getirmesini diliyorum.

SORALIM ÖĞRENELİM

Bana ait bir evim var, oturuyoruz. Eşimin de bir evi var, kiraya verdik. Ancak kira gelirlerini ihtiyaçlarımıza harcıyoruz. Çünkü çalışmıyorum. Bu evimi de yıllar önce biriktirdiğim para ile aldım. Zekátını da vermedim. Bize zekat düşer mi?

Gülnur KÖKSAL

Zekátla yükümlü olabilmeniz için bir yıllık yiyecek, içecek, giyecek, mesken, binek ihtiyaçlarınızdan arta kalan meblağın 80 gram altın veya mukabil bir değere tekabül etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, belirttiğiniz mal varlığından dolayı size bir zekát düşmez.

Yatmadan önce tespih çekip dua ediyorum. Kıbleye yönelmem gerekir mi?

Ayşe Tosyalı/İSTANBUL

Kıbleye yönelmek namaz için şarttır. Tespih ve dua için gerekmez.

Boy abdesti aldıktan sonra tekrar abdest almak gerekir mi?

Lütfü Öztürkoğlu/ANKARA

Boy abdesti almadan önce namaz abdesti almak sünnettir. Boy abdesti aldıktan sonra namaz abdesti almaya gerek yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları