MUS’AB (ra) Medine’de islamı anlatıyor ve bu gayretleriyle her geçen gün Müslüman olanların sayısı artıyordu.
Bu durum Medine burjuvasını rahatsız etti. Eğer tedbir almazlarsa Medine halkının tamamının Müslüman olması kaçınılmazdı. Bir gün henüz Müslüman olmayan Sad bin Muaz, yanında oturan Üseyd bin Hudayr’a şöyle dedi: - Sen işini bilen bir adamsın. Şehrimize gelen şu adamın yanına var git de onu yaptıklarından alıkoy. Üseyd bin Hudayr mızrağını eline alarak hızla Mus’ab’ın bulunduğu yere doğru gitti. O sırada Mus’ab ile Es’ad ve birkaç arkadaşı oturmuş sohbet ediyorlardı. İleriden hızla kendilerine doğru bir gelenin olduğunu gören Es’ad bin Zürare şöyle dedi: - Bu yanımıza gelen kavmin ileri gelenidir. Onu kazanırsak çok şeyin kapısı açılır. Mus’ab: - Yanımıza gelip oturursa onunla konuşurum, dedi. Useyd Hz. Mus’ab’ın yanına gelince büyük bir sinir ve hınçla sordu: - İçimizdeki cahillerin inançlarını bozmak niyetindesin? Derhal Medine’yi terk et. Mus’ab hiç tereddüt etmedi, endişelenmedi tebessüm ederek şöyle dedi: - Eğer zamanın varsa hele bir otur, nefeslen ve benim söyleyeceklerime bir kulak ver. Eğer beğenmezsen bizden yüz çevirirsin. Ben de seni rahatsız etmem. Mus’ab’ın sakin ve temiz üslubu Useyd’i etkiledi. Sakinleşti ve: - Peki, yerinde bir söz ettin. Anlat bakalım ne diyeceksin, diyerek mızrağını yere saplayarak oturdu. Mus’ab Kur’an-ı Kerim’den bir süre okumaya başladı. Sonraları Es’ad anlatır: Mus’ab Kur’an okumaya başladığı andan itibaren, Üseyd’in yüzünde İslam’ın nurunun parladığını görmeye başladık. Mus’ab okumayı bitirince Üseyd: - Bu okuduğun nedir? Ne kadar güzel ve yüce bir söz, anlattıklarını kabul etmek için ne yapmalıyız, diyerek müslüman oldu. Oradan ayrılmadan önce oraya geliş maksadını hatırlayınca dedi ki: - Beni buraya gönderen bir adam var ki; o Müslüman olursa kavminden Müslüman olmayan tek bir kişi kalmaz, onun adı Sa’d bin Muaz’dır. Ben onu size göndereceğim.