Param olunca sokakta bir tane bile tinerci çocuk bırakmayacağım
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Sevgili ablacığım, ben 19 yaşında bir genç kızım. Benim şikayetim yaşıtlarıma göre çok farklı gelebilir size.
Yedi yaşından beri çalışıp aileme bakıyorum. Okula giderken üç ay tatillerinde çalışıyordum. Çalıştığım parayla ise okulumu sürdürüyordum. Arkadaşlarım yaz tatillerini nerede geçireceklerini konuşurken, ben nerede iş bulabilirim telaşındaydım. Bu çalışma hayatım da hálá sürüp gidiyor. Tahmin ettiğiniz gibi de iş hayatım hiç kolay değil.
Şimdi kendi kendime soruyorum, bu hep böyle mi gidecek? Ben ömür boyu böyle hep didinecek miyim? Hep azar işiten, itilen, kakılan mı olacağım? Yine de umudumu kaybetmemeye çalışıyorum. Elbette hayat günün birinde bana da gülecek. Belki ben de bir gün bol paraya ve imkana kavuşacağım. Eğer öyle bir şey olursa, tüm zenginlere göstereceğim. Sokaklarda bir tane bile tinerci çocuk bırakmayacağım, dilencilere de yardım edeceğim.
Kendi kendime söz verdim. Bu düşüncelerim size saçma görünebilir. Bu yolda devam mı edeyim, yoksa değişmeli miyim? Ne olur akıl ver, sana çok ihtiyacım var!
Rumuz: Esir gibi
Canım kızım, seni takdir ediyorum... Yedi yaşından beri çalışıp ailenin yükünü hafifletmeye çalışman gerçekten takdir edilecek bir şey... Hem de ifaden, Türkçen, yazın gerçekten çok güzel. Bu çabalarının hiç de boşa gitmediğini gösteriyor. Aferin sana!... Seni tüm kalbimle kutluyorum. Bu mektubu da bir anlamda, küçücük sorunları dert edinen, hayatın gerçeklerini bilemeyenlere sunuyorum.
Sen işte bir gerçeksin! Çalışmak ise asla ayıp değil, tam tersine gurur duymak gereken bir sorumluluk. Belki çocukluğunu tam anlamıyla yaşayamamış olabilirsin. Ama, bak işte erken yaşta olgunlaşmışsın. Ne yazık ki, genellikle senin gibi düşünenlere, yani yardım çabası içindekilere Yaratan pek fazla para vermez...
Ben de sanırım zengin olsaydım, tüm paramı, senin düşündüğün gibi ben de ihtiyacı olanlara dağıtır, sonuçta kendim yine parasız kalırdım. Belki de işte bu yüzden bize çok para vermiyor, ne dersin? Neyse, sonuç olarak insanlığın, düşüncelerin çok güzel, çok olgun ama kızım biraz da kendin için yaşamalısın. Kendini düşünmelisin. Azar işitmen, itilip kakılman çok üzücü... Ama bu ailenden mi, yoksa işyerindekilerden mi kaynaklanıyor, bilmiyorum. Eğer işyerindense, sana çok daha şefkatle ve iyilikle yaklaşacak başka işverenler de olabilir. Ama ailense, onları anlamam mümkün değil. Tahsiline devam etmeni dilerim kızım. Umudunu kaybetme.
Nice işkadınları, senin gibi küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başlayıp, nerelere gelmişler. Önemli olan eğitimin ve zekanı iyi yönde kullanabilmendir. Ben sana güveniyorum, mutlaka başaracaksın.
HERKES ORMANDA MANGALINI İSTEDİĞİ GİBİ YAKIYOR
Sevgili Güzin Abla, umarım bu mektubumu yayınlarsınız. Ben çevre konularında çok hassasım hele bu turizm cenneti diye geçindiğimiz Antalya’yı her sene milyonlarca turist ziyarete geliyor. Ama gelin görün ki bu ülkenin nimetlerinden yararlanan otel sahipleri ve işletmeler arıtma tesisleri olmadan güzelim denizimizi girilmez hale getiriyor. Buna hiçbir yetkili dur demiyor. Sizin gibi insanların desteğine ihtiyacımız var.
Size gelen mektuplar daha çok aşk meşk üzerine... Ben ise size çok daha ciddi çevre katliamından bahsediyorum: Bakın şu an Antalya alev alev. Ormanlarımız bilinçsizlikten yakılıyor; yok ediliyor. Hiçbir önlem yok herkes dilediği gibi ormanlarda, mangalını pikniğini gelişigüzel yapıyor. Sonuç ortada; hiçbir yetkili buna dur diyemiyor ve ormanlarımız teker elden gidiyor ve bir süre sonra yerine otel ya da işletmeler kuruluveriyor.
Bu yangınlar binlerce canlının ölümüne neden oluyor. Lütfen siz yazın ki sizi örnek alan halkımız bilinçlensin, hep birlikte bunun üstüne gidelim. Kaybeden Türkiye olmasın..
Rumuz: Temiz Hayat
Bağışlayın sevgili okurum, size hak vererek bu doğa ve çevre faciasını ele alsam da, bu köşe daha çok gönül yaralarının, aşk ve sevgi mağdurlarının, sorunlu evliliklerin köşesi. Saçma bulduğunuz bazı mektuplarda bile, o insanlar acı çekiyor ve teselliye ihtiyaç duyuyorlar. Arada bir sağlık ve güzellik sorunlarına, sevgili dört ayaklı dostlarımıza da yer veriyorum. Ama tabii çevremizin ve doğamızın talan edilmesi, korkunç yangınlar ve bu yangınlarda yok olan canlar söz konusu olunca, elbette ben de sessiz kalamıyorum. Yetkililer elbette artık bütün bunlara son vermek zorundalar.
Karım bana resmen eziyet ediyor
Sevgili Güzin Abla, 36 yaşındayım ve çektiklerimi Allah bilir. Size belki ilginç gelebilir ama karım bana şiddet uyguluyor. Bir keresinde kumandayı elime aldım diye bana tokat attı. Yine de onu çok seviyorum boşanmak istemiyorum. Bazen yaptıkları o kadar aşağılayıcı ki, anlatamam. Ancak sırf o mutlu olsun diye evin bütün işlerini ben yapıyorum. Ona hizmet ediyorum ama yaranamıyorum. Ayaklarına oje bile sürdürdü sesimi çıkarmadım. Sizce ne yapmalıyım?
Rumuz: Yıldım
Ben senin gibi hem eziyet gördüğünden şikayet edip hem de kocamı ya da karımı seviyorum, diyebilen insanlara akıl erdiremiyorum. Bu arada oje sürmek bir sevgi işareti de olabilir, neden ters alıyorsun? Belki eşin senden beklediği ilgiyi ve sevgiyi bulamıyor, bu nedenle sana karşı ters ve öfkeli davranıyordur. Madem eşini sevdiğini söylüyorsun, ayaklarına oje sürmeyi bir eziyet olarak değil de, onun hoşuna gidebilecek bir sevgi belirtisi olarak kabul edemez misin?
Tabii ki tokat atması asla kabul edilebilecek bir şey değil ama mutlaka evliliğinizde birtakım eksiklikler var ki, o da bu derecede tepkili. Eğer bu durumdan yılmışsan, karını bırakır, çeker gidersin. Ya aklı başına gelir, toparlanır ya da boşanırsınız, eziyet de biter.
Oğlum, evliliğinizi şöyle bir açık yüreklilikle karşılıklı gelip gözden geçiremez misiniz? Her ikinizin de eksikliklerini görüp, birbirinizden ne beklediğinizi sözlere dökemez misiniz?