Ozan’ın eğitim alabilmesi için AİHM’in önüne çadır kurarım

Onu artık bütün Türkiye tanıyor.
Avukat Sedef Erken Sanlısoy. Müzisyen Ogün Sanlısoy’un eşi.

Haberin Devamı

Otizmli Ozan’ın annesi.
Akıllı ve cesur annesi.
Sosyal medyada, başlattığı imza kampanyası, üç gün içinde 15 bine ulaştı.
Twitter’da TT oldu.
Eğer siz hâlâ imza atmadıysanız, bu röportaj bir fırsat, siz de atın.
Sedef, çocuğunun hakkını arayan bir anne.
Sonuna kadar gitmeye kararlı bir anne./images/100/0x0/55ea8cc7f018fbb8f88749b9
Herkesin sustuğu bir ülkede, o kafa tutuyor, sistemle mücadele ediyor.
Beş buçuk yaşındaki otizmli oğlu Ozan’nın mahallesindeki okula, ‘kaynaştırma raporu’ olmasına rağmen kabul edilmemesini kınıyor.
Kınamakla kalmıyor, hır gür çıkarmadan davasını AİHM’e kadar taşımayı planlıyor.
Aslına bakarsanız bu sadece otizmli Ozan’ın sorunu değil. Bu ülkedeki bütün engelli çocukların eğitimin hakkını savunuyor. Bu hakka sahip olamayanların, sistem dışına itilmesine karşı savaşıyor.
Bu röportaj yaparken, ara ara duyduklarıma üzüldüm. Ama Sedef Erken Sanlısoy’dan bana geçen esas duygu hayranlıktı... Bizi düşen de ona destek olmak...

Ayşe ARMAN

Haberin Devamı


Ozan’ın eğitimi ne zaman başladı?
- İki buçuk yaşında kreşe başladı. O zamandan beri özel eğitim de alıyor. Bir tek gün bile “Ozan’la sorunumuz var” diyebileceğimiz bir şey yaşamadık, son derece uyumlu ve sosyal. Ozan gibi diğer çocuklarla birlikte okuyabilecek otizmlilere bir kaynaştırma raporu veriliyor. Ozan’ın da var.

Siz de o raporla, Ozan’ı normal bir okula kaydettirmek istediniz...
- Evet. Çünkü ana sınıfı yaşı geldi, sonraki sene de ilkokula başlayacaktı. Teşvikiye’ye taşınmıştık, peki nereye gitsin diye düşündüm. Eve en yakın okulu seçtim: Işık Lisesi. Aradım, “Okulunuzun ana sınıfında boş yer var mı?” diye sordum. “Var, var” dediler. Bunun üzerine ben de “Yalnız bir detay var” dedim, “Oğlum özel eğitim de alıyor, belli saatleri orada geçirmesi gerekecek. Bunun programını birlikte yapabiliriz değil mi?” “Haaaa biz o zaman alamıyoruz?” dediler. “Neden?”dedim. “Biz kaynaştırma modeli uygulamıyoruz.” “Ama yasada var. Her okul uygulamak zorunda” dediğimde, “Şimdiye kadar hiç öyle çocuk almadık, almıyoruz” diye yanıtladılar. Almadılar.

Haberin Devamı

Gerekçeleri neymiş? Veliler itiraz eder diye mi? Ya da otizimli çocuklar diğerleri kadar hızlı öğrenemez diye mi?
- Onların ne düşündüğünü bilemiyorum. Ama onlara otizmli çocukların da diğerleri gibi eğitim hakkı olduğunu tatlı tatlı anlattım. Ama onlar, “Öğretmenlerimizin böyle bir eğitimi yok” diye itiraz ettiler.

Siz ne yaptınız?
- “Orasını düşünmeyin” dedim, “Size her şeyi sorabileceğiniz danışmanlar getireceğim. İsterseniz seminer de yaparız. Sormak istediğiniz her şeyi sorabilirsiniz.” Sonra ‘gölge öğretmen’ diye bir sistem var, onu anlattım. Çocuğu belli bir süre okula yanında bir gölge öğretmenle götürüyorsunuz. İsterseniz sınıfın dışında bekliyor, isterseniz içinde. Bazen gerek bile olmuyor, çocuk bir-iki ayda alışıveriyor. Ve bu anlattığım şeyler yeni değil, Türkiye’de bunun uygulaması var, belli okullar yani otizm dostu okullar, çocukları kabul ediyor. Ama Işık Lisesi etmedi. “Bugüne kadar yapmadık, bundan sonra da yapamayız, ayrıca veliler de itiraz eder” diye tutturdular. Ben de dedim ki, “İyi ama bir yerden başlamalısınız, siz kapatırsanız, herkes kapısını kapatırsa, otizmli çocuklar ne olacak?” Elimde bilgi olarak ne varsa, onlarla paylaştım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgelerini götürdüm, hayatlarında ilk defa görüyorlardı.

Haberin Devamı

NE YAPTIYSAM OKULU İKNA EDEMEDİM

Sonuç?
- Kaydını yapmadılar. Oysa devlet bana, “Bu çocuk okula gidecek düzeyde” demiş. Zaten sınıf içinde ders yapamayacak çocuklara ‘kaynaştırma raporu’ verilmiyor.

Yani diğerleri harfleri öğrenirken Ozan öğrenemez diye bir şey yok...
- Yok yok, birçok otizmli çocuk okuma-yazmayı kendiliğinden söküyor. Ozan mesela 4 yaşından beri hikâye kitabını ses olarak ezberliyor, kelimelerin anlamlarını bilmiyor her zaman ama ben sayfaları çevirirken, sanki okuyormuş gibi anlatıyor. Ama ne yaptıysam, ne dediysem okulu ikna edemedim. Sonunda da uzlaşamayınca, mecburen ihtarname çektim./images/100/0x0/55ea8cc7f018fbb8f88749bb

Dava açtınız yani...
- Evet Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi ayrımcılık yasağı getiriyor. Bir engellinin bir hizmeti almasına mani olursanız bunun bir cezası var. Ama ne yazık ki savcı, takipsizlik kararı verdi. İtiraz merci Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ydi, oraya dilekçe verdik, itiraz ettik...

Haberin Devamı

Peki önce okul, sonra mahkeme talebinizi reddedince ne hissettiniz?
- Hissettiğim şu: Çocuğumun eğitim alma hakkını sonuna kadar savunacağım. Süreç bizi nereye kadar götürürse!

Nasıl yani?
- Talebim yine reddedilirse, bu defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracağız. Çocuk, mahallesindeki okula gidebilsin diye Strasbourg’dan karar çıkartacağız!

Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi her zaman, her davayı kabul ediyor mu?
- Valla beni ilgilendirmiyor, çocuğumun eğitim hakkını alana kadar, gerekirse AİHM’nin önüne çadırı kurarım. Hiçkimseye kızgın değilim. Üstelik onları anlıyorum da. Ozan’dan önce benim de engelliler konusunda bazı hazımsızlıklarım vardı. Ama artık bunun bir rahatsızlık olduğunu ve iyileşmemiz gerektiğini herkesin anlaması lazım. Bu çocuklardan hakikaten öğreneceğimiz çok şey var.

Haberin Devamı

Kürtaj söz konusu olduğunda, “bebek hakları”, “çocuk hakları” diye tozu dumana katanların otizmli çocukların eğitim hakkı için kıllarını kıpırdatmamaları sizde ne tür duygular uyandırıyor?
- Türkiye’de maalesef şöyle bir şey var: Yılan kendimize dokunana kadar o yılanı görmezden geliyoruz. Ne zaman bize de dokunsa “Aa burada yılan var!” E o yılan vardı hocam, senelerdir oradaydı. İkiyüzlülük sistematik bir davranış modeli haline gelmiş bu ülkede. Hırslı değilim, sadece çocuğumun hakkını istiyorum.

YORGUN DEĞİL DİRİ SAVAŞÇIYIM/images/100/0x0/55ea8cc7f018fbb8f88749bd

Kendinizi yorgun savaşçı gibi hissediyor musunuz?
- Tam tersine, diri ve canlı savaşçıyım. Çünkü o kadar çok destekçimiz var ki. Onlar bana savaşma gücü veriyor...

Ayrıca mücadelenizin simgesel bir yanı da var. Bütün otizmli çocukları, bütün otizmli çocuk annelerini temsil ediyorsunuz...
- Aslında böyle bir misyonum yoktu. Konunun içine girince oldu. Bizim rehabilitasyon merkezlerine hiçbir kasını oynatamayan çocuklar geliyor, işitme engelli çocuklar, hiperaktif çocuklar, ağır zihinsel engelli çocuklar... Türkiye’de bu konu da çok yanlış biliniyor, adının başında ‘zihinsel engelli’ varsa “Ondan bir şey olmaz!” deniyor, bitki gibi bir şey zannediliyor. Oysa öyle değil. Onlarda da bir potansiyel var. Gelişebiliyorlar. Birçok şeyi yapabiliyorlar. İnsan malzemesini çok kötü değerlendiriyoruz. Hep bakıma muhtaç gibi görüyoruz. Hayır, değil. Avrupa’da sadece otizmlilerle çalışan bir IT şirketi var çünkü bir otizimli aynı şeyi 5 bin kere üst üste yapabilir ve onun içindeki farklılığı, hatayı tık diye bulabilir. Çünkü zihin yapısı farklı. Daha farklı şeylere odaklanabiliyorlar. Değerlendirebileceğimiz çok ciddi bir potansiyelleri var. Bunu anlamak zorundayız. Onlar eksik değil, sadece farklılar.

İnternette açtığınız imza kampanyasının ulaştığı noktadan memnun musunuz?
- Çook! Hayalimin bile ötesinde. “Biz bu dilekçeyi sadece AİHM’e vermeyelim, beş bakanlık var Türkiye’de konuyla ilgili, iki de komisyon, onlara da verelim. Niye sadece Avrupa’ya, Ankara’ya da götürelim? Hatta gerekirse oğlumla yürüyerek de gideriz” derken, “Biz sizin için ne yapabiliriz?” mesajları gelmeye başladı. İşte o zaman imza kampanyası fikri doğdu. İlk gün beş bin, ikinci gün on bin, üçüncü gün de 15 bin imzayı görünce gözlerime inanamadım. Yabancı otizm grupları da konuya dahil oldu. Onların çabasıyla uluslararası platforma da yansıyor.

Artık bu konunun uzmanısınız. Engelli çocukların, otizmli çocukların öğrenim süreçleri konusunda Türkiye’de yasaların değişmesine ihtiyaç var mı? Yoksa yasa yeterli de, uygulama mı fos?
- İkisine de ihtiyaç var. İlave bazı yönetmelikler de gerekiyor. Ayrıca yürürlükteki yasa ve yönetmeliklerin denetlenmesine de. Biz bunları yaşamadan bu söz konusu okulun denetlenmesi gerekmiyor muydu? Kaç okul otizm dostu, kaç okul değil?

500 BİN ÇOCUĞUN 2 BİN 500’Ü OKULDA

Öneriniz nedir? İmza kampanyanıza destek olmak dışında bizler ne yapabiliriz?
- Bir kere artık kendimizden başka şeylerle de ilgilenmeye başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Biz uzlaşma kültürüne alışık değiliz; hep kavga ediyoruz. Dava aslında kavga etmek değil, hakkını almaya çalışmak. Önerim şu: Avrupa’yı Amerika’yı yeniden keyfetmeye gerek yok, onlar 35 sene önce bu sorunları yaşamışlar, çözmüşler. Onlar ne yaptıysa, bizim de o yoldan yürümemiz lazım. Yabancılara yaşadığım sorunu anlatamıyorum, “Çocuğumu normal okula almıyorlar!” dediğimde akılları basmıyor, şaşkın şaşkın yüzüme bakıyorlar, “Nasıl yani” diye soruyorlar.

Size “Benim çocuğumu da okula almadılar” diye yazanlar oldu mu?
- Ooo yüzlerce. Hiç alınmayan da olmuş, önce kaydedilip sonra atılan da. Sorun şu ki bu çocuklar sistemin dışına itiliyor. Maddi durumu da yoksa, özel eğitim de alamıyor ve kendi kaderine terk edilmiş oluyor.

Türkiye’de otizimli çocukların eğitim sorunu rakamsal olarak ne kadar büyük bir mesele?
- Ulaşabildiğim rakamlar şöyle: 500 bin otizmli çocuk olduğu tahmin ediliyor. 150 bini ilk öğretim çağında. Ve bunlardan sadece 2 bin 500’ü devlet okullarında kayıtlı. /images/100/0x0/55ea8cc8f018fbb8f88749bf

BİR KUYUYA DÜŞMÜŞSÜN HİÇBİR FİKRİN YOK NEDEN ORADASIN, NASIL ÇIKABİLECEĞİNİ BİLEMİYORSUN

 Ogün Sanlısoy’la nasıl tanıştınız?
- Biz tanışmadan önce, aynı fotoğraf karesinin içinde yer aldık. Bir yıl sonra tanışınca da aynı hayat karesinin içinde...

Nasıl yani?
- Bir gece kulübünden çıkarken flaşlar patladı. Meğer bir ‘yakalanma anı’ymış, paparaziler yanımızda duran ünlüleri çekiyorlarmış. Ogün’le ben de, yanlışlıkla aynı kareye girmişiz. Bir yıl sonra bir konserde tanıştık. Bir sürü ortak tanıdığımız varmış, kız kardeşimin bile arkadaşıymış, bir ben tanımıyormuşum. Tanıştığımız o nisan gecesi sırıl sıklam âşık oldum.

Rockçıların dayanılmaz cazibesi mi?
- Bilmiyorum. Bir şey oldu, çarpıldım. Ogün çok karizmatik bir adamdır.

Sonra?
- Sonra flört etmeye başladık. Kurumsal bir şirkette üst düzey yöneticiydim, işimden fena halde sıkılmıştım. Kendi işimi yapmak istiyordum. Avukatlık yani. Daha doğrusu sanatı ve hukuku birleştiren bir iş. Nasıl olduysa, kendimi önce Ogün’ün, sonra Pentagram’ın menajeri olarak buldum. Hayatımdan fevkalade memnundum.

Bir müzisyenle aşk yaşamak nasıl bir şey?
- Bir sürü inişler çıkışlar yaşadık. Birlikte yaşayıp, birlikte çalıştık. Zorlukları birlikte aştık. Dolayısıyla güçlendi ilişkimiz.

Ve evlendiniz...
- Evet evlilik, sonra hamilelik... Ama öyle bir planımız yoktu gerçi. Hayatın akışı gerektirdi. Tabii ki havalara uçtum hamile kalınca, 38 yaşındaydım, işlerden elimi ayağımı çektim, çocuğuma kendim bakmak istedim. Ve Ozan dünyaya geldi.

Onu ilk kucağınıza aldığınızda hissettiğiniz şey neydi?
- “Allah’ım bu ne kadar büyük bir ödül! Bunu hak etmek için ne yaptım?” Böyle bir hissiyat... Hâlâ da öyle hissederim. O anne olduğum ilk günlerde oğluma bakıp hüngür hüngür ağlıyordum mutluluktan.

Peki bir şeylerin yolunda gitmediğini ilk ne zaman fark ettiniz?
- Bir yaşına kadar hiçbir şey fark etmedim. Her şey normaldi. Hızlı bir şekilde gelişti. Dişlerini erken çıkardı. Sakin bir bebekti. Sorunsuzdu. Hatta küçük küçük konuşma heceleri çıkarmaya başlamıştı ki, birden her şey kesiliverdi. Sadece bazen ağlıyordu, onun dışında tepki sıfır. Parka gidiyoruz, bir şeyler söylüyorum, sanki ben orada yokmuşum gibi davranıyordu. Şüphelenip doktoruna sordum, “Endişelenme her şey normal” dedi. İki yaş kontrolünde, “İlişki kurmakta zorlanıyorum, çok içine kapanık” dedim. Yine bir teşhis konulmadı. Oysa o ara, tekrar tekrar yaptığı bazı davranışlardan anlamak mümkünmüş...

Peki otizim konusunda ne kadar bilinçliydiniz?
- Çok az. ‘Yağmur Adam’ filmi ve oradan buradan duyduğum bazı şeyler dışında neredeyse hiçbir bilgim yoktu. Neredeyse cahildim.

Teşhisi koyan kim?/images/100/0x0/55ea8cc8f018fbb8f88749c1
- Cerrahpaşa’da çocuk nöroloğu Prof. Dr. Barış Korkmaz. Ama ona ulaşmak da kolay olmadı. Muayenehanesi yok, idealist. Türkiye’nin her yerinden çocuğunu kapıp gelen aileler kapısında bekliyor. Yerin iki kat altında bir koridorda... İki buçuk yaşındaydı Ozan. Dedi ki “3 yaşı geçmeden tanı koymak istemem. Hafif belirtileri var ama belli olmaz, eğitimlerine başlasın, çizgiyi atlayabilir.” Ama ne yazık ki atlayamadı.

38 yaşındaydınız, hamilelik için çok erken sayılmaz. Bütün testlerinizi yaptırmış mıydınız?
- Evet. Ama otizmin sebebi bilinmiyor. Önceden de anlayamıyorsunuz. İleri yaşta hamile kalmakla da alakası yok. 20 yaşındaki bir kadının çocuğu da otizimli doğabiliyor. 10 bine yakın genle ilişkisi bulunduğu düşünülüyor. Bir tek bazen diyorlar ki: “Aşılar acaba tetikliyor mu?” ABD’de çok büyük polemik konusuydu bu. Fakat o da tam kanıtlanmış değil. Ama herhangi bir çocuğun aşıdan sonra otizme yakalanacağına ben inanmıyorum, doğuştan olduğunu düşünüyorum.

O ÇALIŞTI, BEN BAKTIM

Baba bu yaşadıklarınızın ne kadar içinde?
- Hem ailenin hem Ozan’ın masrafları vardı, birinin çalışması gerekiyordu. O çalıştı, ben baktım.

Peki çocuğu otizimli olunca bir insanın hayatı ne kadar değişiyor?
- Çok zor bir dönemle karşı karşıya kalıyorsun. O kadar ağır bir şey ki yaşadığın, allak bullak oluyorsun, ne yapacağını bilemiyorsun. Etraftan gelen o negatif psikoloji de cabası... “Ah ah’lar, vah vahlar” başlıyor.

İnsan suçluyor mu kendini?
- Kendimi suçlamadım ama “Neden ben ve neden benim çocuğum?” oluyor tabii. “Bizim başımıza gelmesinin özel bir sebebi mi var?” diye kuşkuya düşüyorsun. Yaşanan acının tarifi yok. Bir kuyuya düşmüşsün, kuyunun dibinde duruyorsun, hiçbir fikrin yok neden oradasın. Niye düştün, bir anda kendini orada bulmuşsun ve nasıl çıkabileceğini bilemiyorsun. İp atan da yok. Orada, o kuyuda, çok uzun süre öylece kaldım.

Ozan’ın eğitim alabilmesi için AİHM’in önüne çadır kurarım

Bir otizimli aynı şeyi 5 bin kere üst üste yapabilir ve onun içindeki hatayı tık diye bulabilir. Çok ciddi bir potansiyelleri var. Onlar eksik değil, sadece farklılar


Eşiniz destek olabildi mi?
- O da başka bir kuyunun içinde çırpındığı için, birbirine bir yere kadar destek olabiliyorsun. Zaman geliyor, birbirinden kaçıyorsun. Çünkü birlikte olunca, sürekli bunu konuşuyorsun. Bununla ilgili halledilmesi gereken o kadar şey oluyor ki, başka bir şey konuşamaz hale geliyorsun.

Böyle büyük travmalarda evlilikler olayın ağırlığını kaldıramıyor...
- Doğru. Yurtdışındaki istatistiklere göre, çiftlerin yüzde 80’i boşanıyor. Babalar, “Bu baş edebileceğim bir şey değil” deyip direkt kaçıyor. Ne yaparsan yap bir girdap oluşuyor ve seni nerenden yakalayıp içine çekeceği bilinemiyor. Etrafındaki kimse de o girdabın tepesinde durup sana yardım eli uzatamıyor. Bir araya geldiğinizde, “Sen halledersin!” diye siz güç vermeye çalışıyorlar. Ama ne yazık ki çoğunlukla annenin tek başına halletmesi gereken bir şey oluyor.

Kendinizden ne kadar fedakârlık yapmak zorunda kaldınız?
- Kendim? Kendimden çoktan vazgeçtim. Daha önceki fotoğraflarıma bakanlar, “Aaa bu sen misin!” diyor. Tabii ki değiştim, kilo aldım, deforme oldum. Başına böyle bir şey gelen anne, kendisiyle vedalaşıyor. Ne sosyal hayat ne başka bir şey. Ama sonra ne oluyor biliyor musun? Biri sana, o kuyuya bir ip yolluyor. Ben ona Allah’ın ipi diyorum. Yavaş yavaş tırmanıyorsun; yukarı, ışığa çıkıyorsun, hayatını tekrar düzene sokuyorsun.

Ozan’ın eğitim alabilmesi için AİHM’in önüne çadır kurarımOzan’ın eğitim alabilmesi için AİHM’in önüne çadır kurarım
Eşinle birbirine bir yere kadar destek olabiliyorsun. Zaman geliyor, birbirinden kaçıyorsun. Çünkü birlikte olunca, sürekli bunu konuşuyorsun

Ozan’la şu anda aranızda nasıl bir ilişki var?
- Müthiş. İlk kelimelerini söylemeye başladığında 4 yaşındaydı. Unutmam mümkün değil, doğumgünümdü, birden bana döndü, “Anne” dedi. İşte o an sevinçten ölecek gibi oldum. Oysa doğumgünüm olduğunun bile fakında değildi. Ozan’la birlikte büyük bir sınavdan geçtik ama buna rağmen ayakta kaldık. Her yaz, çadırımızı alıp 10 gün tamamen doğada ve denizde tatilimizi de yaptık. Sadece onun ne demek istediğini, onun dilinden anlamayı öğrenmem zaman aldı. Ben öğrendikçe, Ozan kendini daha da geliştirdi. Benimsendiğini ve çok sevildiğini bildiği için hiç mutsuz olmadı. Özgüveni yüksek, rahat bir çocuk.

 

 


 

 

Yazarın Tüm Yazıları