Ölünceye kadar bu utancı yaşasın

76 yaşındaki bir adam, 14 yaşındaki bir kızın orasında, burasında...

Islak bir fare gibi...

Değiyor, dokunuyor, dayanıyor, abanıyor, kokluyor, öpüyor...

Leş kargası gibi, kızın gençliği ve bedeniyle beslenmeye çalışıyor.

Bütün bunları da karşısındaki kızın rızası olmadan yapıyor.

Sorarım size...

Bundan daha zavallı, daha pespaye, daha düşük ne olabilir?

* * *

Hepimiz 76 yaşındaki bu adamla, 14 yaşındaki kız arasında yaşananları az çok gözümüzün önüne getirebiliyoruz.

Zaten o yüzden bu kadar tepki gösteriyoruz, isyan ediyoruz.

Özellikle biz kadınlar...

O kızın neler hissetmiş olacağını az çok kestirebiliyoruz.

Ve bu içler acısı durumdan iğreniyoruz.

Doğrusu da budur:

İğrenmek.

Ve...

Lanetlemek.

Ben ahlákçı bir insan değilim.

İnsanların karşılıklı rızaları varsa, ne halt ederlerse ederler.

Ama 14 yaşında bir kız, -Allah beni affetsin ama- fare gibi çirkin bir adamla, üstelik dedesi yaşında, yatağa girmez.

Burada, bir rızadan söz edilemez.

Bunun adı "cinsel taciz" bile değildir, resmen "tecavüzdür."

Beden fonksiyonları el vermediği için tecavüz edememiştir.

Bu yaşanan pespayeliğe ve zavallılığa imkan veren anne de, en az bu aşağılık adam kadar düşük ve iğrençtir.

Bu rezilliğe adı karışan kocayı, cezaevinden alırken pişmiş kelle gibi gazetecilere sırıtan eş de.

Psikolojik olarak zarar görmemiştir raporu veren Adli Tıp da.

Bu olayı örtbas etmek isteyenler de.

Ne biçim bir ülke olduk?

Bu utanmazlık sirkine, bu rezalete, dur diyecek hiç kimse yok mu?

* * *

Ben hep empati yapmaya çalışırım, sürekli herkese her şeye acırım, hatta bazen gereğinden fazla, olaya gerçekten "öteki" açısından da bakmaya uğraşırım, ama hayır bu vakada, bakacak açı- maçı yok.

Bu adamın Avusturya’daki sapıktan farkı yok.

Bazı şeyleri yapamazsın.

O kadar.

Yaparsan da, anandan emdiğin süt burnundan gelir.

Gelmeli.

Bunun affı- maffı yok.

Hiçbir erkek, bir kadına onun rızası olmadan dokunamaz.

Hele bir çocuğa...

Daha da rezil olan, bütün bunların din kisvesi altında yapılması, bir kesimin de bunu normal karşılaması.

Midem bulanıyor.

Hüseyin Üzmez davası sembol bir dava olsun, peşini bırakmayalım, bütün kadınları da bu mesele için mücadele etmeye çağıralım.

Emine Erdoğan, Hayrünnisa Gül mesela ne düşünüyor bu konuda?

Bir zahmet onların da seslerini duyalım.

Kadın kuruluşlarına nasıl destek verecekler?

Nimet Çubukçu’yu aradım bu meseleyi bir röportajda enine boyuna konuşmak için, çok meşgulmüş, yine arayacağım.

Kapanıp gitmesin bu mesele.

Hüseyin Üzmez adındaki o adam, hiçbir erkeğin böyle davranma hakkının olmadığını anlasın.

Ölünceye kadar da bu utancı yaşasın...

Hep o zihniyet

"Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nin en çok nesini sevdim biliyor musun?" dedi bir arkadaşım. "Nesini?" dedim. "Bu müzede öpüşmek yasak değil, öpüşebilirsiniz diyor ya çok hoşuma gitti..."

Gerçekten de büyük sorun bu...

Nerede öpüşeceksin bu ülkede?

Zavallı gençler.

Zavallı sevgililer.

* * *

Siz ilk nerede öpüştünüz bilmiyorum.

Ben eski püskü bir apartmanın birinci kat balkonunun altında. Sürüne sürüne girdik oturduk oraya. Sanki o toz içindeki salak yerde oturmak çok normalmiş gibi. Sanki biz hep balkon altlarına girer otururmuşuz gibi. Bir an göz göze geldik. "Tamam hazırım" dedim. Gözlerimi kapattım ve bekledim, sevgilim de öptü beni. Dudaklarımız birbirine değdi o kadar. Yine de çok çok acayip hissettim ki kendimi, içimden "Yaşasın" dedim, "Sonunda ben de öpüşüyorum, tıpkı filmlerdeki gibi..."

* * *

Ama daha ne olduğunu anlayamadan...

İlk öpücüğün keyfini bile varamadan...

Kıkırdamalar duydum.

İstemeye istemeye gözlerimi açtım.

Aman Allah’ım!

Bizim mahallenin ve arka mahallerin bütün veletleri toplanmışlar, bize bakıp gülüyorlar, o zaman anladım dokunmanın, öpüşüp, koklaşmanın bu ülkede hiç ama hiç hoş karşılanmadığını...

Ya alay ederler ya da seni orospu ilan ederler.

Sürünerek girdiğimiz yerden sürünerek çıktık ve hızla oradan uzaklaştık.

* * *

Sonraki günlerde de kara kara düşünmeye başladık:

İyi ama biz nerede öpüşeceğiz?

Mami, "Arkadaşın eve oturmaya gelebilir" diyor ama...

Otur otur nereye kadar.

Biz öpüşmek istiyoruz, bizi kimse anlamıyor.

Öpüşecek yer yok.

Okulda öpüşemezsin.

Yasak.

Sokakta öpüşemezsin.

Yasak.

Parklarda banklarda otursan şüpheli şüpheli bakıyorlar, gençleri oralardan kovalıyorlar.

Piknik yerlerinde filan, delirdin mi sen, jandarma basıyor, kimlik soruyor.

Kabus yani.

Öpüşmeyi, aklından bile geçirmeyeceksin.

Bunun sebebini asla anlayamadım ben.

Neden gençlerin öpüşmesinden insanların bu kadar korktuğunu, rahatsız olduğunu da...

* * *

Serin apartman bloklarına giriyorduk öpüşebilmek için.

Asansörlere biniyorduk, 10. kata çık, sonra zemine geri in.

Hatta yüzmek bile öpüşmek için bir fırsattı.

Boş binalar, kimsenin olmadığı mekanlar, arkadaş evleri...

Suç işliyormuşsun gibi...

Suç mu öpüşmek?

Sevdiğin insanın elini tutmak, sarılmak.

Şimdi düşünüyorum da...

Yazık bize ya.

Böyle büyüdük bir nesil.

Bizden öncekilerin durumu, bizden de vahim.

* * *

Geçen gün, parkta gençlerin banklarda ele ele oturmasını, öpüşüp koklaşmasını engellemeye çalışan "Buranın aile parkına dönüştürülsün istiyoruz!" diyenlerin haberlerini okuyunca geldi bunlar aklıma...

Gençlerin dokunma hakkını elinden almak isteyen bir zihniyet.

Her şeye yasak getiren bir zihniyet

Seksi lanetleyen, kötü bir şey gibi sunan bir zihniyet.

Seksten korkan bir zihniyet.

Ama buna karşılık Hüseyin Üzmez gibi sapıkları normal karşılayan bir zihniyet.

Belki de bu yasaklar yüzünden böyle iğrenç adamlar çıkıyor.

Çocuklarımızı yetiştireceğimiz ülke bu ülke mi?

Düşündükçe acayip moralim bozuluyor.
Yazarın Tüm Yazıları