Öğrenci olaylarında iki Erdoğan

GÖSTERİ ve yürüyüşleri düzenleyen yasa 6 Ekim 1983 tarihini taşıyor. Bugün hala uygulanan o yasa, askeri cunta döneminin son çıkardığı yasalardan biri.

Faşist dönemde kabul edilen o yasadan bir ay sonra seçimlere gidiliyor. Askeri dönem sona eriyor.

Askeri cunta, depolitize etmek, yani politika dışında tutmak istediği üniversite gençliğini, bu yasa ile zapt-ı rapt altına almak istiyor. Kendisinden sonra da. O yasa ile ne gösteri mümkün, ne yürüyüş.

İki gün önce dilekçe verecek, yedi kişilik kurul olacak falan, filan. Oysa, gösteri anlık olay, bürokrasiye gelmez.

1983-2010, yirmi yedi yılda birbirinden farklı onca siyasal iktidar gelip geçiyor, bir teki bile bu yasayı değiştirmek için kılını kıpırdatmıyor. Gençliğin baskı altında tutulması işlerine geliyor.

O iktidarların hepsi de, sıkı demokrat geçiniyor.

FARKA TAHAMMÜL

AKP sekiz yıldır iktidarda. Başbakan Erdoğan uyguladığı sistemde çok iddialı, “ileri demokrasiye geçtiğimizi” söylüyor.

Hatta, bu yönde çok daha iddialı sözleri var. Rektörlerle toplantısında, dışarıda gösteri yapmak isteyen öğrenciler dayak yerken, Erdoğan’da güller açıyor:
“Yasakları yasaklasınlar, statüko bekçiliği yapmasınlar. (...) Bilim ile statükonun yan yana bulunması bilimin özüne, hedefine aykırıdır.

Farklı düşüncelere tahammülün olmadığı bilim ortamı tahayyül edilebilir mi?”

Ne kadar demokratik, ne kadar hoş görülü sözler. Demokrasiye inanan herkes bu sözlere imza atar. Gözümü kırpmadan ben de atarım.

İçerde Başbakan farklı düşüncelere göğsünü siper ederken, dışarıda farklı düşüncelerdeki gençlere biber gazı sıkılıyor, kaburgaları kırılıyor, yerlerde sürükleniyor.

Üstelik, gösteriye daha geçmiş bile değiller.

YASA DEĞİŞMELİ

Polis uygulamalarını bu iktidarın verdiği cesaretten alıyor. Bu işin kaba kuvvet yanı.
Daha ötesi, Erdoğan’ın sözlerinde. Farklı düşünce yoksa, bilim ortamı da yok.
Farklı düşünceyi sindiren kaba kuvvet, aynı zamanda bilim ortamını da yok ediyor.
Türkiye’de farklı düşünceye tahammül yok, bilim ortamı yok, onların yerine kaba kuvvet var. Bu zaten tarih boyunca hep böyle.
Erdoğan farklı düşünce ve bilim ortamı istiyorsa, önce askeri cunta döneminden arta kalan bu rezil yasayı değiştirsin.
Öğrenci olaylarında İki Erdoğan var. Sözleri farklı, uygulaması baskıcı.

Davutoğlu İttihat Terakki Paşaları gibi

ÜSTÜNDEN atlayarak, çevresinden dönerek filan değil, ilk elden doğrulama.
WikiLeaks belgelerindeki iddialardan biri de, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait. Belgelere göre, Saraybosna’daki Amerikan Büyükelçisi 2010 Ocak ayında Washington’a kripto gönderiyor.
O kriptoda, Davutoğlu’nun “Osmanlı denetimindeki Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğuda her şeyin daha iyi olduğunu, Osmanlı sonrasında savaş ve bölünmelerin meydana geldiğini, o nedenle Türkiye’nin şimdi bu bölgeleri yönetmek için hazır olduğunu” söylediği bildiriliyor.
Davutoğlu’na yakıştırılan Neo Osmanlı ve tehlikeli etiketi biraz da bu sözlerden ileri geliyor. İlginç olan, Davutoğlu bu belgeye itiraz etmiyor.
Neden etmediği şimdi ortaya çıkıyor. Washington Post gazetesine verdiği demeçte, Saraybosna’da dile getirdiği “yeni Osmanlı” tezini kendi ağzından birebir doğruluyor. Amerikan büyükelçisinin aktardığı yukarıdaki cümlelerle.
Elin oğlu Davutoğlu’nu tehlikeli bulmaz da ne yapar?
Kaldı ki, ne demek Balkanlar’dan Orta Doğuya kadar uzanan bölgeyi Türkiye’nin istediği.
Türkiye bu bölgede hegemonya mı kuracak? Bu bölgeyi eline fiilen mi geçirecek, siyasi denetim altına mı alacak? Bu ütopyayı nasıl gerçekleştirecek? Bu yönde atılacak bir adım bile, hepimize nelere mal olacak? Saçmalamanın dik alası.
Yüz yıl önce İttihat Terakki’nin maceraperest paşaları da, aynen böyle boylarından büyük bu işlere girdiler, Balkanlar’dan Orta Asya’ya uzanan imparatorluk hayaliyle yanıp tutuştular, sonunda ne kendileri kaldı, ne ülke.

KESK’te işler arapsaçı

HAKKINDA taciz iddiası bulunan KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek Genel Başkan Sami Evren’in isteğine rağmen, istifa etmiyor.
Şimşek’in istifasını isteyen Evren, konuyu KESK’in Merkez Yürütme Kuruluna (MYK) getirmek istiyor, ancak MYK aylarca toplanamıyor. Bunun üzerine Sami Evren istifa ediyor.
Evren’in istifası sonrasında bir haber yayılıyor, Genel Sekreter Şimşek’in istifa etmiş olduğuna dair. Ne var ki, KESK kaynakları bu haberi doğrulamıyor. İlginç olan, yalanlamıyor da. Yani, genel sekreterin istifa edip etmediği belirsiz.
Eğer, istifa etmiş olsa, MYK’ya bir yedek üyenin gelmesi gerek, ama ortada gelen giden yedek üye filan yok.
Kürt kökenli Şimşek’i MYK’daki arkadaşları siyasal koruma altına alıyor. O ve MYK aynı siyasal görüşte.
Şu anda doğru olan, KESK’in olağanüstü genel kurula gitmesi. Şimdilik o da, yok. Koca konfederasyon KESK kilitlenmiş, arapsaçına dönmüş durumda.
Yazarın Tüm Yazıları