New York'un gözleri donuk

KIBRIS görüşmelerini izlemek için gittiğim New York'ta aldığım notları bugün sizinle paylaşmak istiyorum. New York bu gidişimde her zamankinden farklıydı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından hemen sonra, kendine güven ve yeni bir ufka hareket dinamizmi ile 90'lara giren New York, Yuppileri ile hamle yaptığı 85-90 arası parlaklığını yitirmiş gibi geldi gözüme. Kent hayatının hızlı akışının tayyörlü ve takım elbiseli genç bankacı ve borsacı kalabalığı ile onların talepleri etrafında gelişen yaşam biçimi artık yok. 11 Eylül sonrası New York'un gözleri donuklaşmış. 5.Cadde'deki en şık alışveriş merkezleri sıradanlaşmış, İtalya'nın Fransa'nın büyük markalarının adını taşıyan mağazaların eski merakı uyandırmadığı hemen anlaşılıyor. İsimler farklı ürünlerin çoğunun içindeki marka aynı ‘‘made in China’’. Bazı büyük dükkanlar kapılarını kapatmış kiracı bekliyor, adları klasikleşen beş yıldızlı oteller köhnemiş. Time's Square'in parlaklığı 21'inci yüzyıla taşınamamıştı.Kitapçılar eskisi kadar kalabalık değil. Müziğe ilgi daha farklı. Ama dükkanlarda klasik müzik rafları öylesine erimiş ki, neredeyse yok olmuş. Pop müzik, pop kültür, popla, hopla, ne bulursan topla kültürünün, o da kendiliğinden değil, pompalanarak canlandırılmak istenen bezginliğini gördüm bu kez New York'ta.Nedenini sorduğumda, ‘‘Gençler artık kent dışında yaşamayı tercih ediyorlar, elektronik ortamlarda iş ilişkileri, alışveriş daha canlı’’ dediler. Aslında çok zengin bir sanat, sinema, tiyatro, edebiyat, caz, müzik hayatı vardı yine eskisi gibi, ama eskiden moda olan merkezlerin çok dışında, alternatifin alternatifi mekanlarda. * * *CNN ilk yayına başladığı günden beri favori kanalım olmuştu. Gazetede, bizim dış haberler servisinde sürekli açıktı CNN. Hayatımızın, kendimiz kadar yapışık bir parçasıydı. Şimdi de CNN Türk öyle, sürekli onu izliyorum. New York'a gidince de doğal olarak otelde CNN'i açtım. Evet, her zaman uluslararası kanal ile ülke içine yayın yapan kanalı farklı olmuştu ama bu kez iş çığırından çıkmış. Haberlerden hemen sonra ‘‘Aldatmak’’ ile ilgili bir program başladı. 68'li bir çift vardı ekranda. 50 yaş krizine göğüs geremeyip bir genç kadının kolları arasında kendisini bulan pişmanlık içindeki bir koca ile, ‘‘ah’’ı gitmekte olan kalbi kırık, süngüsü düşük, şaşkın, affetse ne olur, affetmese ne olur ruh halinde bir kadın. Bir saate yakın duygular didik didik edildi. Ne ayıp, ne yazık. Okuyucular telefonla katıldı adamı ayıpladı. Sonra program yapımcısı hızını alamadı. Hayvanlarla ilgili bir belgeseli ekledi. Acaba aldatmak genetik miydi? Bir erkek maymunun sadakatsizliğinin peşinden sürüklendik birkaç dakika. ‘‘Bakın sevgili izleyiciler bilim adamları da söylüyor’’du, ‘‘erkekler, genetik yapıları icabı aldatıyorlar’’dı. E pesti doğrusu. CNN, Fox TV ile rating yarışına girince böyle olmuştu. Ertesi günkü programda ise ‘‘öpüşmek’’ incelendi enine boyuna. USA Today Gazetesi'nde bir araştırma vardı. ABD'de, televizyonların esas izleyicisi 18-34 yaş arası genç erkeklerdi, onlar da anne babaları kadar fazla izlemiyorlardı, ama rahat para harcadıkları için reklam verenlerin hedef kitlesiydiler. Sevdikleri ise tempolu sitcom'lar, ve hayatın gerçekleri yani reality show'lardı. 50'lerde 10 evden 9'unda ikiden fazla insan yani ‘‘aile’’ yaşarken, şimdi 4 evden 1'inde bir yalnız yaşayan vardı. Hayat bu genç, sürekli iş ve mekan değiştiren ‘‘müzmin bekarlar’’ın beklentilerine, değişen duyarlılıklarına cevap yetiştirirken, 20'inci yüzyılın yerleşikliklerini de sarsacaktı elbet.
Yazarın Tüm Yazıları