Ne kayaymış ya!

Bir tarafta üç çocuğunun annesi Demi Moore’un düğününe giden Bruce Willis var.

Diğer tarafta ayrıldığı eşi için ‘Hayatına bir erkek girerse, artık ona ailem demem’ diyen Kaya Çilingiroğlu.

Yani eğer Hülya Avşar, ola ki günün birinde (o da normal bir kadın neticede, hisleri var, duyguları var, cinsel arzuları, tepkileri var) birine aşık olur, birlikte olursa...

Ayvayı yiyecek.

Hayattaki en önemli sıfatını kaybedecek.

Eski eş, onu affetmeyecek.

Başına bin bir türlü bela gelecek.

‘Hayatına bir erkek girerse o artık ailem değil’ lafından ben bunu anlıyorum.

Ben mi acaba bu tür açıklamaları geri ve tuhaf buluyorum...

Yoksa bunlar normal de ben mi anormalim?

Ben bu ülkenin erkeklerine Bruce Willis gibi olsunlar demiyorum.

Olmayacaklarını biliyorum.

Ama kardeşim Kaya Çilingiroğlu gibi olmak mecburiyetinde de değiller.

Yani eski eşinizin evlilik törenine katılmanıza gerek yok...

Ama nasıl sizin bir hayatınız varsa, onun da bir özel hayatı olabileceğini hesaba katın yeter.

Ve tabii eğer gerçekten Feraye Tanyolaç ile görüntülendiği gece için ‘O bir iş kazasıydı’ diyorsa artık ne diyeceğimi bilemiyorum. En vahimi o...

* * *

Bu arada hemen söyleyeyim, son iki haftadır Kaya Çilingiroğlu ile röportaj yapabilmek için uğraşıp duruyordum. ‘Hürriyet, üyesi olduğum bir vakfa 24 milyar bağışta bulunursa hemen konuşurum. Sana konuşmak benim de işime yarar, söylediklerimi adam gibi toparlarsın’ demişti. Ne var ki Hürriyet, prensip olarak böyle bir şeyi kabul etmedi. Etmez. Bunu neden yazıyorum? ‘Kuyruk acısı var, ondan adama saldırıyor!’ denmesin diye. Alakası yok. Röportaj yaparken bana böyle bir şey açıklasaydı yüzüne karşı da sorardım: ‘Nedenmiş? Neden Hülya Avşar senden ayrıldıktan sonra, senden başka biriyle görüşürse ailen olmaktan çıkıyormuş!’

Demek ki, sen onun ailesi değilsin, çünkü sen şu anda başka biriyle ‘görüşüyorsun.’ Neticede yine o aptal ‘erkeğin elini kiri, kadının alnının kiri’ne geldik... Yazık!


BEN DİYORUM Kİ KÖŞESİNE

DAİR 2 FARKLI GÖRÜŞ



Sizin düşüncenizde olmayanlara, hep yaptığınız gibi, cumartesi günü sahip olduğunuz köşeden pek de düzeyli olmayan yanıtlar verdiniz. Okur mektubu yayınlıyorsunuz, öyle bir cevap yazıyorsunuz ki, size yazan bin pişman. Şöyle yapsanız: Sürekli dinlenmeye çekilseniz. Okur sağlığı için yani! (Ayhan O.)

- Bazı günler insanın bileğinin ayarı olmuyor. Ya da şöyle diyeyim: Kayıveriyor. Yeniden okudum, haklısınız dozu biraz kaçırmışım. Daha doğrusu, sayı olarak daha fazla mail vardı, bir kısmı sığmayıp da yayınlanmayınca dengesiz bir durum olmuş. Okşadıklarım gitmiş, kafa attıklarım kalmış. Ama ne var ki... Yazar da okurdan başka türlü düşünebilir... Diye düşünüyorum.

* * *

‘Ben köşesi’ fikrini sevdim. Verdiğiniz cevaplardan anladığım, beyni olup kullanmayanlardan hoşlanmıyorsunuz. Ama bu ‘ben köşesi’ni sürdürdüğünüz ölçüde daha çoook sinir olacaksınız. Çünkü ne yazık ki, Aziz Nesin haklıydı. Ülkemizde beyinli beyinsizler, oldukça büyük bir çoğunluğu oluşturuyor. Şöyle ki, kendisine bir şey katmayacak pembe dizileri seyredenler, dedikodu türü haber takip edenler, özgürlüğü sadece kendisinin özgürlüğü zannedenler, kendisini dolandıranlara (M. Demirel, C. Uzan) hayranlık duyup destekleyenler, insanın dinden önce geldiğini dinin insanın emrinde olduğunu idrak edemeyenler, kızlarını oğullarını parayla satanlar, aydın sıfatını (kim vermişse onlara) kullanıp mum kadar etrafı aydınlatamayanlar... Artık sayamayacağım yoruldum... Sayıları gün be gün artıyor. Çünkü bunlar, mahallemde, çalıştığım yerde, apartmanımda, çarşıda, pazarda, bulunduğum her yerde beni sıkıştırıyor. Sonuçta ben 4 yaşında annesiz bir çocuğu (eşimi, oğlum 1 yaşındayken kaybettim) bu insanlardan uzak olmasa bile, bu insanlara benzetmeden yetiştirmeye çalışıyorum. İşin zor kısmı, çok akıllı bir oğlum var, olanları nedeniyle öğrenmek istiyor ve ona ‘Bunlar salak!’ diyemiyorum. Böyle yani. Demem o ki, başınıza bela alıyorsunuz, bu gibi insanlar için ‘Biz’ köşesi açıp da onlara olduklarından fazla değer vermeyin, benden size söylemesi, sizi delirtirler sonunda... (Özer K.)

- Annesiz bir çocuk yetiştirmeye çalışan şahane baba! Boş verin siz o ‘salaklar’ı. Siz o kadar değerli bir şey yapıyorsunuz ki, aldırmayın onlara. Zaten onlarla kaybedecek vaktiniz de yok. Sizin verebileceğiniz en iyi cevap oğlunuzu dört dörtlük yetiştirmek. Bana gelince, delirmem merak etmeyin. Zaten ben de az deli sayılmam! Bir gün siz oğlunuzu ben de kızımı alayım yemeğe gidelim. Çok isterim sizinle bir araya gelmek ve hikayenizi dinlemek...
Yazarın Tüm Yazıları