Müşahedelik

YEMİNLİ bir “asker düşmanı” değilseniz, ister iç ister dış bir mihrakın uzantısı sıfatıyla konuşuyor, yazıyor değilseniz, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un önceki günkü basın toplantısını “demokrasiye karşı asimetrik savaş açmış bir kadronun sesi” olarak değerlendiremezsiniz. Değerlendirirseniz sizi müşahede altına almak gerekir.

Şundan dolayı:

Adam laf anlamıyor.

Başbuğ "Hukuka, demokrasiye saygılıyız. Bunun aksine bir emeli ve eylemi olanı aramızda barındırmayız" diyor, ama berikinin kulakları duymuyor.

Başbuğ "Hukuk sürecinin gereğinin yapılması için olayı öğrendiği andan yarım saat sonra gerçeğin bulunması amacıyla talimat verdiğini" söylüyor. Nitekim onun gereğinin yapılması için sürdürülen 12 günlük çalışmanın sonuçları tek tek, üstelik tüm ayrıntılarıyla açıklanıyor.

Adam bu gerçekleri yok sayıyor.

"Hukuka saygılı" oluyorsun, bunu gösteriyorsun, yaranamıyorsun.

Anlatıyorsun, anlamıyor.

Söylüyorsun, dinlemiyor.

Savcı yasaların kendisine tanıdığı yetkiyi kullanıp, kendi soruşturma alanına giren eylem yönünden "kovuşturmaya gerek olmadığına" karar veriyor.

Adama yaranamıyorsun.

"Bıraksaydın da mahkeme karar verseydi" diyor.

Sana mı soracaktı yasal yetkimi nasıl kullanayım diye?

Askeri savcılık (özetle):

"Benim görevimle ilgili konuda kovuşturmaya gerek görmüyorum ama dosya benim bu kararımla kapanmış olmuyor. Nitekim elimdeki belgeleri, bilgileri tüm bir dosya halinde Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdi ediyorum. O makamın yetki ve ilgi alanı içinde bir husus varsa veya bizim vardığımızdan farklı bir sonuca varacak olursa, adli yargı gereğini yapsın" diyor.

Yani hukukun gereği ne ise onun yapılmasını istiyor.

Fakat muhteremin kafası bunu dahi almıyor.

Önce iddia "Sadece ’askeri disiplin suçlarına’ bakan bir iki istisna dışında, demokratik ülkelerde neden askeri mahkeme ve yargı yok?" idi.

Aksini gösteren liste burnuna dayanınca lafı "Askeri yargıtay yok", "Askeri danıştay yok"a çevirdi.

Parantez içinde söyleyelim:

Askeri yargının yetki alanının olabildiğince sınırlandırılmasının gerekliliğine ve doğruluğuna biz de inanıyoruz. Örneğin önceki gece yarısı Meclis’ten geçen ve bugüne kadar askeri yargının yetki alanına giren bazı eylem ve suçların sivil yargıya aktarılmasının doğru olduğuna biz de inanıyoruz. Ama o başka, konuştuğumuz başka.

Konumuza dönersek...

Böyle bir tablo ile karşılaştığınız zaman siz olsanız çözümü nerede ararsınız?

"Hukukçulara iktisat öğretmek gerektiğini" savunan birine "iktisatçılara hukuk öğretmenin daha acil bir ihtiyaç olduğunu" mu söylersiniz.

Yoksa "En iyisi bunu müşahede altına almak" mı dersiniz.
Yazarın Tüm Yazıları