Michelin yıldızlı restoran olsa kaç lira hesap ödeyeceÄŸiz

Geçenlerde Reha Muhtar yazdı, İstanbul’un ünlü restoranlarından birinde 8 kişinin 4500 lira hesap ödediğini...

Her zaman söylüyorum Ä°stanbul yeme-içme konusunda pahalı bir ÅŸehir diye...Â

Muhtar restoranın ismini vermediği için ben de yazmayayım ama masada yenip-içilenleri söyleyeyim;

2 ÅŸiÅŸe vasat ÅŸarap...

4 Martini falan gibi birer kadeh aperatif...

Gerisi de masaya gelen tadımlıklar, yemekler...

Hesap 4500 lira.

Geçtiğimiz haftalarda Berlin’de, Vau adlı bir restorana gittik.

Margaoux ve Hugos’la birlikte Berlin’in en iyi üç restoranından biri.

Üstelik Michelin yıldızlı.

Bilmeyenler için söyleyeyim; Michelin yıldızı, Michelin restoran rehberi tarafından kısıtlı sayıda restoranlara verilen bir rütbe.

Bir Michelin yıldızı "kategorisinde çok iyi bir restoran", iki Michelin yıldızı "tekrar ziyaret etmeye değer mükemmel bir mutfak", üç Michelin yıldızı ise "Özel bir seyahate değecek kadar olağanüstü bir mutfak" anlamına geliyor.

Michelin yıldızlı restoranların tüm dünyadaki toplam sayısı 1593.

Bunlardan sadece 50’si üç yıldıza sahip.

Vau da tek Michelin yıldızlı bir restoran.

6 kiÅŸiydik masada...

Tanesi 100 eurodan iki şişe şarap, yemek öncesinde de bir şişe şampanya...

Başlangıcından, ana yemeğine, tatlısından, kahvesine kadar da hepimiz tıka basa yedik.

Ve muhteÅŸem yemeklerdi.

Peki böyle bir yemeğe kaç lira ödedik?

750 euro, yani 1500 lira.

İki şişe şarap ve şampanyalı bu yemeği 6 kişi İstanbul’un lüks bir restoranında yesek herhalde 5 bin liralık olurduk.

Michelin yıldızlı restoranlardan bile pahalı bizim üst düzey restoranlarımız.

Merak ediyorum günün birinde İstanbul’a Michelin yıldızlı bir restoran açılsa ne hesap isteyecekler bizden.

Herhalde arabamızın anahtarını verip çıkacağız.

Panter kaleciler

Hürriyet Spor’da yazmıştım, 25 yılın en iyi 11’i anketinde mecburen en iyi kaleci Rüştü seçilecek diye.

Derginin bu haftaki sayısında ünlülerin seçtiği 11’ler yer alıyordu, baktım neredeyse hepsinde Rüştü var.

Neden?

Çünkü Türk futbolunun son 25 yılında kaleci yok, kötünün iyisi diye mecburen oylar Rüştü’ye gidiyor.

Gördünüz işte Volkan’ı...

Fenerbahçe’ye ve Milli Takım’a kaybettirdiği kaçıncı maç bu?..

Porto maçında hatalı gol yiyince Beşiktaş derbisi öncesi kaleci antrenörü her şeye sıfırdan başlayıp, yan topları yumruklamayı çalıştırmış Volkan’a...

Vah ki, ne vah...

Türkiye’de ve Avrupa’da onlarca maç oynamış, Milli Takım’ın file bekçisi 28 yaşında kalecilik öğrenmeye başlıyor.

Durum bu kadar vahimken, tabii ki son 25 yılın kalecisi 2003’te Barcelona’nın 7 maçta ’yeteneğini’ anlayıp gönderdiği Rüştü Reçber olur.

Bozanın mı tadı kaçtı bizim mi

Çocukken Vefa Bozacısı’nın önüne ailece arabayla gidip birer bardak boza içmek, eve de bir şişe boza almak ne büyük eğlenceydi bizim için...

Tarçının kokusunu, karşısındaki leblebiciyi, kardeşlerimle gürültülü şekilde bardağın dibinde kalan bozaları parmağımızla sıyırmalarımızı bugün gibi hatırlıyorum.

Geçenlerde gecenin bir vaktiydi, tam Saraçhane’nin önünden geçiyorum, bir el beni sağa saptırdı.

Tıpkı eski günlerdeki gibi bir bardak boza söyledim, üzerine tarçın, karşıdaki kuruyemişçiden sarı leblebi...

Bir şişe de giderken yanıma aldım. Hem orada hem evde içtim, bu benim yıllarca içtiğim boza değil...

Herhalde bozanın tadı bozuldu dedim.

Herhalde kıvamı tutturamadılar. Belki de Yusuf Ziya Vefa’nın bıraktığı mirası paylaşamayan ailenin tatsızlığı yansımıştı şişeye... Sonra dedim ki, kimseye haksızlık yapma.

Boza aynı boza...

Dikiz aynasına bakınca anladım, arabada bir ben vardım yalnız başıma...

Evde günlerce durdu o boza şişesi, bir iki bardak içtim, sonra mayalandı zaten...
Yazarın Tüm Yazıları