Paylaş
“Dizi muhafazakarlığı” tüyler ürpertici boyutlara ulaşmış vaziyette...
AKP İstanbul milletvekili Halide İncekara’nın “Yaprak Dökümü” ve “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizilerine yönelik söylediği sözleri duymuş ya da okumuşsunuzdur.
Meğer İncekara bu dizileri “hangisinde hangi sapıklıklar yapılıyor” diye ibretella bir ısrarla izliyormuş.
Oysa ben bu yerli dizileri “neden hiç sapıklık yok, belki bu sefer olur” diye diye izliyordum.
Ve teselliyi Amerikan dizilerinde buluyordum (yanlış coğrafyadayım esasen.)
Mesela en has sapık dizi olarak “Dexter”ı ya da “Nip/Tuck”ın tüm sezonlarını önermek istiyorum. Cümle aleme.
“True Blood” da fena değil. Üstelik bu diziler Türk dizileri kadar uzun sürmüyor, dakika bir gol bir hemen sadede geliniyor.
Yanlış anlaşılmasın, tamamen “ibret olsun” diye izliyorum bu dizileri, lütfen.
? BU DA GENÇ MUHAFAZAKARLIK
Tolgahan Sayışman ve sevgilisi Serenay Sarıkaya en çok rahatsız oldukları konu hakkında Kelebek’ten Büşra Bozok’a açıklama yapmışlar: “En çok rahatsız olduğumuz konu birlikte yaşadığımızın yazılması.
Biz aynı evde yaşamıyoruz. Türk aile yapısına uygun hareket etmeye çalışan insanlarız. İkimizin de sorumlu olduğu bir ailesi var.”
Vay be, yıl 2010, az kalmış 2011’e filan...
“İki sevgilinin aynı evde yaşaması” rahatsız olunan konular arasında listebaşı olmuş.
Başka rahatsız olunacak konu yok, bir tek bu.
Üstelik bunu söyleyen, pinponların deyimiyle “pırıl pırıl gençler.”
Geçiniz diyorum, “Türkiye’nin genç nüfusu” klişesi de tamamen zırva zaten.
Çünkü bazen 60’ındaki bile daha ferah düşünebiliyor bir 20’liğe göre...
? YA DİL MUHAFAZAKARLIĞI?
Bazı okurlar da kullandığım bazı kelimelere kafayı takmış durumda.
Onlar da dil muhafazakarları...
Mesela biri üşenmemiş, sıkça kullandığım bazı kelimelerin yanına “çağdaş Türkçe” karşılıklarını yazıp sonra da okkalı bir küfür savurmuş şahsıma.
İşte okurun gıcık olduğu o kelimeler: “Hadise” değil hep “olay” yazmalıymışım.
Ya da mevzuu değil konu.
Ahali mi yazdım? Cık cık, illa “halk” yazmam gerekiyormuş.
Böyle düşünen okurlara “bye bye” demek istiyorum.
? KIBRIS’TAKİ “KESİNTİ” GELENEĞİ
Anastacia’nın Cratos Oteli’ndeki konseri başlamaya yakın elektrikler gitmiş ve bu yüzden konser 50 dakika geç başlamış.
“Elektriklerin sık sık gitmesi” bir Kıbrıs geleneği aslında.
Yazın Girne’nin popüler mekanlarından biri olan Mansion’a gitmiştik.
Gece yarısı eğlencenin en hararetli yerinde elektrikler gitmiş ve bir saat boyunca gelmemişti.
O zaman söylemişlerdi, Kıbrıslı Türkler’in bu kesintilere alışık olduğunu...
Ayla Çelik’in ‘Lavanta’sı dilimde
Romantik miyim acaba?
Bazen dibine kadar galiba... Hele iyi bir Türkçe balad oldu mu, dipler ötesi.
Şu sıralar Ayla Çelik’in ilk albümünü dinliyorum.
Albümün adı “Lavanta”
Ayla’nın adı bana yabancı değil. Yaptığı bestelerden aşinayım kendisine.
Mesela en son Sibel Can’ın söylediği “Benim Adım Aşk” şarkısına bayılmıştım.
Özellikle, “Dik yokuşlarla çevriliyim” dizesine...
Ayla Çelik ilk solo albümünde de kendi bestelerini seslendirmiş.
“Bi Dönebilsem” mesela, favorim şu an.
“Lavanta” şarkısının ise şu dizesi çok hoş:
“Ben hazırım, giyindim, yokluğunu...”
Ah bir de Aysel Gürel’in sözleri var albümde.
Bir kez daha, “bu kadın nasıl da öz ama etkili yazmış bütün şarkı sözlerini” dedirtiyor insana.
“Mavi Ortancalar” şarkısındaki şu Aysel Gürel sözüne bakar mısınız:
“Bir vapur sesi kadar kısa sürecek yolum / İlk adımda dönerim biliyorum...”
Paylaş