Meşru müdafaa

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, iki haftadır çıkartmadığı sesini dün nihayet yükseltti. “Fethullah Gülen’i ve AKP’yi Bitirme Planı” diye bilinen metnin -eldeki soruşturma sonucuna göre- “Genelkurmay’da hazırlanmadığının ortaya çıkması” üzerine Ertuğrul Özkök’e verdiği sözü tuttu. Özkök’e, “O zaman ne yapacağımızı görürsünüz” demişti.

Başbuğ’un dün Ankara’da düzenlediği basın toplantısından öğrendik ki, Genelkurmay Başkanlığı bu metin dahil, ona benzer belgeleri -soruşturmanın gizliliğine ilişkin yasalara rağmen- el altından kimlerin medyaya sızdırdığının bulunmasını ve cezalandırılmasını istemiş.

Bundan bir sonuç çıkar mı pek emin değiliz. Çünkü bu başvuruya ilişkin soruşturmayı o "sızdırma" veya "disinformation" kampanyasını yürütenler yaparsa, hiçbir sonuca ulaşılmaz.

İyi anımsıyoruz... İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in bir basın toplantısı yapıp da "Hazırlık soruşturması gizlidir. O nedenle belgelerin verilmesi de yayımlanması da yasalara aykırıdır" dediği gün öğleden sonra o soruşturmayı yürütenler bazı gazetecileri çağırıp ellerine gizli belgeleri tutuşturdular. Ertesi gün de gazetelerde Başsavcı’nın sözleriyle onu tekzip eden bilgiler yan yana yayımlandı.

Kısaca demek istiyoruz ki, olay çok basit değil. Nitekim Org. Başbuğ’un da birkaç kere altını çizerek söylediği gibi, "Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) yıpratmayı amaçlayan" bir "asimetrik psikolojik harekát" uygulanmaktadır. Bu harekátın perde önündeki yürütücüleri, "her kötü şeyin altında Türk Silahlı Kuvvetleri vardır" izlenimini zihinlere yerleştirmeye çalışmaktadırlar.

Bu kadar ısrarlı, bu kadar kolektif bir kampanyanın bir veya birkaç adet "beyni" mutlaka olmak gerekir.

Anladığımız yanlış değilse İlker Başbuğ’un dünkü konuşması, sadece o mahut metinle ilgili gerçeklerin değil, bu kampanyanın perde gerisindeki gerçeklerin de ortaya çıkmasını hedeflemektedir.

Nitekim Başbuğ’un sadece "Cumhuriyet savcılığına başvuruda bulunmakla kalmayıp konuyu yapılacak ilk Milli Güvenlik Kurulu’na götüreceğini" vurgulaması ve birilerini "Artık TSK üzerinden elinizi çekiniz, TSK üzerinden kendinizi siyasi tanımlama düşüncesinden ve gayretlerinden vazgeçiniz. TSK’ya karşı medya üzerinden, asimetrik bir psikolojik harekát yürütmeye son veriniz" diyerek bu oyuna son vermeye çağırması, bu kampanyadan duydukları rahatsızlığı ortaya koymaktadır.

Dünkü basın toplantısındaki üslup, -o dakikaya kadar ulaşılan nokta kaydına rağmen- kendinden ve karargáhından emin bir komutan üslubuydu. Nitekim Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın, "mahut metin"le ilgili açıklamasındaki ifadeler, Başbuğ’un özgüvenle konuşma yapmasını sağlayacak kadar net idi.

Başbuğ’un, "Demokratik ülkelerde askeri yargı yoktur" safsatasına somut örneklerle yanıt vermesi yerinde bir tepkiydi. Ancak o noktada kalsa veya "ülkemizde yargı bağımsızlığından söz etmek gerekirse tüm yargının ele alınmasının doğru olacağını" söylese daha inandırıcı olurdu.

Başbuğ’ün dünkü basın toplantısını da "Asker konuşmaz" diyenler eleştirebilirler. Asker kendi görev alanının dışındaki konularda görüş açıklayınca buna karşı çıkanlar arasında biz de varız. Ama dünkü tam bir meşru müdafaa haliydi ve gerekliydi.
Yazarın Tüm Yazıları