Mazeretim var hikokimoriyim ben!

Hikokimori, en yeni Japon hastalığı. Japonya’da 10’lu yaşlarında 1 milyon çocuk yıllardır odalarından çıkmıyor! Eğer 17 yaşında bir Japonsanız, internetiniz ve Playstation 2’niz varsa, hikokimoriye yakalanabilirsiniz.

Japon kültürünün bu duruma etkisi, ayrı bir tartışma konusu. Benim merak ettiğim, bir Türk hikokimori olabilir mi? Hatta ben, bir gün hikokimori olur muyum? Ve eğer bu ciddi bir hastalıksa, adı neden böyle tatlı bir anime filmi çağrıştırıyor? Yoksa bu Xavier De Maistre’nin ’Odamın İçinde Bir Yolculuk’ kitabında anlattığı gibi bir şey mi?

2006 Japonya’sını şimdilik bir kenara bırakalım ve 1790’ın baharında Fransa’ya gidelim. Hikokimori diye bir şey yok. Playstation yok. Internet yok. Şu andaki genç birine göre: Hiçbir şey yok!

27 yaşında Xavier kendini 6 haftalık bir ev hapsinde bulur. Bunu eğlenceli bir hale getirmek için, mavi bir pijama olan yolculuk kıyafetlerini giyer ve bir sabah yola çıkar. Tabii ki odasının içinde! Yatağından koltuğuna, oradan aynaya, oradan dolaba...oradan oraya.

O kadar memnun kalmış olacak ki, 2 sene sonra yatağından penceresine yaptığı gece yolculuğunu anlatan bir kitabı daha var.

Kitaplardan şu sonuç çıkıyor: Yolculuktan alınan zevkin gidilen yerle bir alakası yoktur, oraya gidenin kafasındaki bagajda ne olduğudur mühim olan. (Bagajınız ağırsa boşuna yola çıkmayın, gümrüğe takılır kalırsınız.) Bir masanın üstüne inmek, bir limana inmekten daha heyecan verici olabilir...

Mi?! Hikokimori bu kadar iyimser değil. O daha çok, dünyadan elini eteğini çekmenin Japoncası. Yemeğini internetten istiyor, müzik dinliyor, film izliyor, oyun oynuyor hatta bir sürü kişiyle konuşuyor. Digital olarak gezinen bir vatandaş!

Aileler ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Çok mu baskı yaptık, okul mu çok zor, yoksa dönemsel bir içine kapanma mı bu diyorlar.

Bu konu neden beni bu kadar ilgilendirdi? Aşısı varsa yaptırayım dedirtti? Çünkü ben hikokimori olmak üzereyim. Kendimi pek dışarı atasım yok. Zaten gece görüşü olan bir cins değilim.

Konser hariç. Konserde başka. Gecenin en karanlık hali de olsa, konserde adrenalin pompalanıyor, üzerine ışık iniyor, kulağına alkış geliyor, yıldız oluyorsun. Onun dışında bir gündüz işi bulmalıyım kendime. Şöyle 8’de evden çıkmamı gerektiren bir iş.

Fakat bu aralar tekliflere açık değilim. Şarkıları ağırlıyorum. Uşağıyım ve köpeğiyim onların. Yolculuğa hazırlıyorum onları. Mart gibi, hikokimori olmamak için ya şirket kurucam ya bir şirkete kurulucam ya da yeniden okula başliycam.

Bazı ünlü harfler (bazen) sokaklarda küçük yazılmayı tercih ederler. Şapka, gözlük ve hızlı adımları çıkarırsanız çok üşürler. Bu cümlelerden, sokakta yürüyemiyorum gibi bir sonuç çıkmasın. Yürüyorum da, Xavier’in yaptığı gibi yolculuk edemiyorum.

Hikokimori mikokimori falan da olmaz benden gerçi, kafamı kaldırınca hep gökyüzü olsun istiyorum...

Hep gökyüzü.
Yazarın Tüm Yazıları