Mali gözlüğü çıkarma vakti (2)

DÜN bu köşede ekonominin geleceğine sadece mali gözlükle bakma vaktinin geçtiğini anlatmaya çalışırken kur ve faiz gibi aslında sonuç olarak kabul edilmesi gerekli parametreleri neden yerine koymanın yanlışlığını vurgulamaya hazırdık.

Oysa Türk ekonomisi aynı gün çok daha abes sembollerin uçuştuğu tartışmanın gölgesinde kaldı ne yazık ki...

Şeriat, bölücülük, matbaa, ulusal güvenlik, MGK!

Türkiye'nin entelektüel birikiminin hak etmediği bu kayıkçı kavgasının yarattığı hasara bakıp da kızmamak, üzülmemek elde değil.

(Enis Öksüz ve Yüksel Yalova vakalarında sonuç verdi zannedilen piyasa cellatlığının işe yaramayacağı günlerin de geleceği tahminimiz keşke bu kadar kısa sürede doğru çıkmasaydı...)

* * *

ANAP lideri Mesut Yılmaz, kaçıncı kez seyrettiğimizi bile unuttuğumuz senaryoyu yeniden ısıttı. Partide sıkışınca, ‘‘ANAP barajı aşamaz’’ tahmini gazete köşelerine hákim olunca askere çatma alışkanlığı nüksetti. Muğlak benzetmelere başvurdu. Halife sıfatı taşıyan padişahın memuru şeyhülislam ile kendisinin de üye olduğu anayasal kurum MGK'yı kıyaslamaya kalktı...

Buna karşılık Genelkurmay Başkanlığı görüşlerini rahatça açıklama imkanı bulunan yasal platformu, yani MGK'nın toplanmasını bekleyemedi... Elhak, entelektüel açıdan Yılmaz'ınki ile kıyas kabul etmeyecek derinlikte ve fakat fevkalade yersiz meydan okumaya yeltendi. Münasebetsiz yerine her dokunulduğunda aşırı tepki veren, asabı bozuk bünye portresi çizdi...

Yılmaz'a veya askere hak verenlere saygımızı korumakla birlikte... Bize sorarsanız, bu abes tartışmanın haklı tarafı yok.

Diyelim ki Mesut Yılmaz olası erken seçim hesabıyla bu tür siyasi manevraya ihtiyaç duydu... Demokrasilerde son kararı seçim sandığına bırakmak esastır. Seçmen kararı da siyaset zemininde şekillenir. Nitekim Yılmaz'ın açıklamasına ilk tepkiler koalisyon ortağı diğer iki liderden geldi, ulusal güvenliğin bugünkü formatı siyasi sahipsiz kalmadı.

Dolayısıyla keşke Türk Silahlı Kuvvetleri de siyasi tartışmanın parçası haline gelmese, siyasi parti gibi reaksiyon göstermeseydi... Hele bu ülkede askeri tarz siyasetin akla hemen darbe tehlikesi getirdiği düşünülürse...

(Ama ülkede zebil miktarda teknokrat meraklısı olduğuna göre bu tür teknokrat açıklamalarının rağbet göreceğinin de farkındayız.)

* * *

Bu uzun girizgáhın ardından asıl ve bizce önemli konuya dönersek, reel yani üreten sektöre acil yardım elinin uzatılması zorunludur.

Zaten üreten sektördeki iflas dalgasına karşı önlem alınmazsa mali sektörün de geleceği karanlıktır.

Kur ve faizin mali sektörün iç dengeleri sayesinde istikrara kavuşması imkansız değilse bile çok güçtür...

Tıpkı topun yuvarlanması için itme gücüne ihtiyaç duyulması misali mali sektörde istikrarın anahtarı sistem dışı bir değişkende aranmalıdır.

Türk ekonomisindeki talep kırılmasında mevcut işsizlik kadar işsiz kalma korkusu da yatıyor. İhracata dayalı büyümenin başladığı işareti bu korkuyu yok etmese bile azaltacaktır. Tüketimin açılması üreten sektörün atıl kaynaklarını (TL veya döviz) harekete geçirecektir. Çarklar yavaş yavaş dönmeye başladığında geleceğe güven tesis edilecektir.

* * *

Reel (üreten) sektörün canlanması için belirleyici rol dün de yazdığımız gibi Eximbank ile kamu bankalarına düşüyor... Bilanço küçültme (mevduat kovma/kredi hacmini daraltma) operasyonlarında rötar belli olduğuna göre küçük esnaf kredilerine konulan frenin anlamı kalmadı. Üretim için gerekli girdi piyasalarında vade tamamen kalktığı ve nakit alışverişe dönüldüğü için Eximbank kredileri üretici/ihracatcıya büyük avantaj sağlayabilir.

Yalnız tekrar uyarıyoruz, mucize çözüm önermiyoruz.

Bu krizden kestirme çıkış yolu yoktur.


KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘Bu tür kayıkçı kavgalarına çok tanık olduk ve aslında İMKB öncesi dönemde bu kadar ciddiye de almazdık galiba. Ne var ki, öyle spekülatif bir toplumda yaşıyoruz ki, herkes daha önceden hazırladığı değerlendirmeleri haklı çıkarmak için bir payanda arayışı içinde. Buldukları zaman da ortada ne piyasa kalıyor, ne de indeks. Ben bu kayıkçı kavgalarından korkanlardanım. Nedeni de, sizin de açıkladığınız gibi, kıymetli liderlerimizin halkın sesine değil de, temsil yeteneği son derece kısıtlı olan parti örgütlerine kulak vermeleri. Çoook uzun zamandır bu böyle gitmez diyoruz ama Türkiye ekonomi ve siyaset bilimine ait kuralların istisnası olmaya devam edecek gibi görünüyor.’’

(Kaan ESENER/Strassburg)
Yazarın Tüm Yazıları