Paylaş
Belgeselde geleneksel bir Karadeniz pidesi ustasıyla ülkenin en önde gelen şeflerinden Maksut Aşkar’ı beraber çalışırken görüyoruz. İstanbul’un hiç de lüks olmayan bir semtinde, son derece mütevazı bir pide fırınında, aynı derecede mütevazı Karadeniz pidesi ustası Murat Usta’dan pide yapım teknikleriyle ilgili bilgi alıp uygulama yapıyordu Maksut Aşkar... Vedat Milor’un bu bölüm için ülkenin en prestijli restoranlarından Neolokal’in arkasındaki isim Maksut Aşkar’ seçmiş olması bana göre tabii ki tesadüf değil… Türk mutfağına hakim, ama Türk mutfağının üzerinde oldukça yenilikçi tatlar inşa etmeyi başarmış bir şef Maksut Aşkar. Milor, belgeselin bir kısmında ise yetişmekte olan şeflerimizin pek çoğunun, aslında Aşkar’ın aksine, kendi mutfaklarını yeterince tanımadan dünya mutfaklarında uzmanlaşmaya çalışmasının getirdiği sıkıntılara değiniyordu. Milor’un bu tespitinin ne kadar isabetli olduğunu bugünlerde Masterchef Türkiye programında daha yakından takip edebiliyoruz.
Masterchef Türkiye TV’deki bir yapım olarak doğal olarak rating kaygısı güden, akademik bir yemek eğitimi ve Final Table düzeyinde bir tabak performansı hedeflemeyen bir formata sahip. Bu durum kabul edilerek izlendiğinde kimi zaman eğitici de olan eğlendirici bir şov programı. Yemeğe dair televizyonda ne bulursa izleyen, zamanında Anadolu’yu karış karış gezip köylerde gözlemeden otlu patatese kadar vatandaşın sofrasındaki her lokmaya kaşık atan programları bile izlemiş biri olarak düzenli şekilde seyrediyorum. Masterchef Türkiye’de git gide belirginleşen, programı götüren üç şeften biri olan Mehmet Yalçınkaya’nın da tatlı sert değindiği çok önemli husus bir var.
Ne zaman yarışmacılardan yemek olarak klasik Türk mutfağından ya da esnaf lokantası klasiklerinden biri istense yüzler düşüyor. Çünkü bilgi eksiği çok, dolayısıyla kendine güven yok. Tabakların performansı da haliyle düşüyor. İstenilen yemek İtalyan mutfağından, modern street food akımlarından, steak restaurant menülerinden, Fransız mutfağından olduğu zaman yüzler bir anda gülüyor, kendine güven artıyor, çıkan tabaklardaki performans artıyor. Bu aslında oldukça acı ve üzerine düşünülmesi gereken bir durum. Vedat Milor’un program henüz yayınlanmadan işaret ettiği konu aynı dönemlerde programdaki bu durumla pekişince açıkçası daha da dikkat çeken bir hal aldı. Elbasan tava, talaş böreği, çökertme kebabı, tulumba tatlısı gibi tabaklar internet üzerinde “caps”lere konu olacak derecede yetersiz bir şekilde çıkarken aynı yarışmacılar görünürde son derece cezbedici “surf and turf” ana yemekler, mousse'lar, parfeler, ravioliler çıkartabiliyor.
Masterchef Türkiye yarışmacılarının pek çoğu mutfakta eğitim almış, kendi mekanı olan ya da bir restoranda çalışmaya başlamış potansiyelli gençlerden oluşuyor. Bu ekibi mevcutta yetişmekte olan aşçılarımızın, şeflerimizin bir kesiti olarak alırsak Türk mutfağının gelecekteki yönünü kestirmek güç görünüyor. Kaldı ki yemeğe meraklı sıradan bir vatandaş, bugün bir kursa ya da workshop'a katılmak istese seçenekler ağırlıklı olarak “pizza, cupcake, makarna, pasta, ravioli” vb. ürünlerinin yapımından oluşuyor. Talep genellikle bu tip ürünlerde toplanmış vaziyette… Vedat Milor’un belgeselde atıfta bulunduğu gibi; Türk mutfağını tanıyan, bilen ama en önemlisi bilmek ve öğrenmek isteyen genç şef adayları giderek azalıyor gibi…
Paylaş