Paylaş
Nasıl bir ironi var sizce burada? Teşbihte hata olmaz. Benzetmeye çalıştığım dilenci aslında biziz, tüm modern dünya insanları.. Üstünde oturduğumuz, içinde servet dolu olan sandık ise sağlığımız. Zenginlik aslında o kadar yanımızda ki görmüyoruz bile. Belki fazla kilolar, sürekli yorgun bezgin hissetme hali, sabah yataktan sürünerek uyanma durumu, alerjiler, depresyonlar ve onlarca sindirim sorunları... Size de yabancı gelmedi değil mi bu tablo. Bu ve benzeri pek çok sorunu çözmek için aslında hepimiz yardım dileniyoruz. Açıkça kendimize bunu itiraf edelim lütfen. Kimden yardım dileniyoruz, En başta ilaç sanayiinden, sonra gıda endüstrisinden...
Durun hemen sıkılmayın, bunları canınızı sıkmak için yazmadım elbette. Her şeyin bir çaresi var ve yeter ki biz isteyelim. O yüzden bugün istedim ki sizinle biraz vücudumuzu arındırmaktan konuşalım. Senede birkaç kez beden ve ruhumuzu arındırmakla , işte o dilencinin hazineyi fark etmesini sağlıyoruz, dilenmesine gerek bile kalmıyor. Çünkü biliyor ki asıl zenginlik sağlığımız ve onu koruduğumuz müddetçe yaşam kalitemiz artmakta.
Doğa büyük bir mucize ve her mevsim geçişlerinde oluşan enerji değişimi vücudumuzda da bazı etkilere sebep oluyor. Bedenimizde ister istemez oluşan ağırlık, halsizlik, bulanık düşünme, sürekli bir şişkinlik hali, bir şeyi yapmak isteme ama yapamama, erteleme iç güdüsü. İşte bu yüzden bir süre organizmamızı kızağa çekmek, asidik ortamlardan uzaklaştırmak, ruhumuzu hafifletmek nasıl iyi geliyor size anlatamam...
Bu sebeple her üç ayda bir vücudumu ve ruhumu arındırma programına sokuyorum. Buna o kadar büyük bir istekle koşuyorum ki adet kamp gibi oluyor. Evrenin tüm nimetlerine elbette hayır demiyorum ama bazı kısıtlar koyarak 2 hafta ara veriyorum bazı güzelliklere. Mesela; şeker, süt ve süt ürünleri, un ve unlu ürünler, et ve et ürünleri... Bana inanın vücudunuz kendini toparlıyor ve eskisinden çok daha rahat hissediyorsunuz. Peki bu nasıl oluyor?
İlk olarak sizin buna ihtiyacınız olduğunu bilmeniz ile başlıyor her şey. Bazen öyle bir koşturmaca içinde yaşıyoruz ki aslında neye ihtiyacımız olduğundan haberimiz bile olmadan geçiyor günlerimiz. O yüzden farkındalıkla bazlı meditasyonlar yapmak kendimizi tanımanın ilk aşaması oluyor.
İkinci olarak, beslenme düzenimizi iki hafta için daha alkali olana çeviriyoruz. O mevsimin en taze sebzesi ve meyvesi ne ise onu tüketerek. Vücudumuzda toksin birikmesini önlemek ve olanları da atmak temel maksadımız. Asidik olan her şeyi bu iki hafta elimine ediyoruz ve alkali hayata adapte oluyoruz. Sakın aklınıza şunu getirmeyin 'çok sağlıklı olan her şey çok lezzetsiz olur.' Buna en başta ben karşıyım ve lezzetsiz olan hiçbir şeyi ağzıma koymam. O yüzden birbirinden enfes yepyeni reçeteler ile vücudumuz temizliyoruz ve kesinlikle aç kalmıyoruz.
Üçüncü olarak, elbette ruhumuz... Nasıl unuturuz onu... Çok hızlı yaşıyoruz, bazen önümüzdeki güzellikleri göremiyoruz. Aslında biri bizim için freni çekerse, nasıl lezzetli olduğunu göreceğiz. O kadar ihmal ediyoruz ki kendi benliğimizi... Onunla daha çok kaliteli vakit geçirmek, olumlamalarla, meditasyonlarla, nefes egzersizleri ile bu süreyi maksimum faydaya çevirmeye çalışmak temel maksat.
Bütünsel olarak bakınca, ruh ve beden arınma sürecine girmişse zaten bundan sonrası işin keyfini sürmek. Sabah kendinizi nasıl bir enerji ile uyandırıyorsunuz anlatamam. Koşarak güne merhaba meditasyonu yapmak, aldığımız nefes için namaste, şükredeceğimiz neler var neler... Ardından sabah rutinleri ve enfes bir arınma kahvaltısı yapıyoruz.
Ben bu süreci uzun süredir tekrarlıyorum ve faydasını gördüğüm için dostlarımla paylaşıyorum. Elbette enfes tarifleri uyguluyoruz ve birlikte bu süreci 15 gün boyunca yaşayınca oluşan enerji ile arınmanın faydasından çıkan sinerji katlanarak artıyor.
Ekim ayının 3.ve 4. haftasında bunun gibi bir atölye planı içindeyim. Nasıl şifalı nasıl lezzetli olacak... Yine çok ama çok heyecanlıyım. Bugün sizlerle o menüdeki tariflerden birini paylaşmak istedim. Dediğim gibi Mr. Gusto_Goodfood atölyelerinde lezzetsiz hiçbir şeye yer yok. Aç kalmadan arınmak elbette mümkün, işte örneklerden biri...
Pırasa dolması
Öncelikle iç harcı hazırlıyoruz.
Yarım kilo önceden filizlendirdiğimiz ve haşladığımız yeşil mercimek
Yarım su bardağı ıslanmış ve beklemiş, limonlu tuzlu suda ovulmuş kinoa
İrilerinden 2-3 pırasa
Yarım demet kıyılmış maydanoz
1 orta boy soğan (ince rendelenmiş)
2 diş dövülmüş sarımsak
1 tatlı kaşığı karışık biber ve domates salçası
3 kaşık zeytinyağı
2 kaşık nar ekşisi
Kimyon, kuru nane, Reyhan , kişniş tohumu, karabiber, yenibahar, toz kırmızı biber, sumak, pul biber ve tuz
Soğan ve sarımsağı az su ve zeytinyağı ile biraz sote ediyoruz .
Salçayı ve mercimekleri, sonra kinoayı ekliyoruz.
Ardından tüm baharatları, nar ekşisi ve maydanozu ekleyip altını kapatıyoruz.
İç harcımız hazır.
Her katmanı çıkmış pırasalardan sarmak istediğiniz büyüklüğe göre doldurup rulo yapıyorsunuz, sıkı bir şekilde doğru tencereye sıralıyorsunuz.
Tencerenin en altına kalın pırasa yapraklarından döşek yapıyoruz.
Dizdikten sonra üzerine pişerken sabitlemek için 2 tane kapak koyuyoruz.
En üstüne salça, zeytinyağı, sarımsak, nar ekşisi, tuz ve çok az sudan oluşan sosu döküyoruz.
Önce orta ısıda 20 dakika, daha sonra kısık ısıda 30 dakika pişiriyoruz.
Yanında ev yapımı bir turşu harika olur.
Şimdiden şifa olsun, keyifli masalarda sevdikleriniz ile buluşsun.
Paylaş