Paylaş
Yunanca bir şeyler söylüyor Maria, bu defa anlamıyorum. Arkada şimdi adını hatırlamadığım bir Türk dizisi oynuyor. Mutfak hemen her eski Rodos evi gibi ufacık, sokağa açılıyor. “Poli zesti” (Çok sıcak) deyip içeri dalıyor Maria Abla’nın kızı Angela. Maria Abla az önce anlamadığım cümleleri Angela’ya söylüyor, Angela bana tercüme ediyor. “Sotiria sesi oranında güzel değilmiş, biraz da erkeksiymiş sanırım, bana kalırsa Maria kıskanıyor, değil mi Maria?”
Maria Abla omuz silkiyor, önce ilgisizce diziye sonra yüzlerce yıllık sokaktan şaşkın şaşkın geçen Alman turist kafilesine bakıyor. Önünde biraz feta, biraz zeytinyağı, birkaç parça kalamata var… Baktığımı görünce zeytinyağını fetanın üstüne gezdirip bir parça da bana veriyor: “50 sene, gene yerim.”
Ağzımda nefis zeytinyağı ve peynir, kendimi sokağa atıyorum. Sokağın karşısında evim hazır. Tahta kapıyı açıp, avluya seyirtiyorum. Maria çaprazda, radyodan bir şarkı açıyor. “Akuoo!” (Dinle) Radyodan çalan Markos Vamvarakis. Muhtemelen bir Pire limanı rembetikosuyla sokağı enlemesine geçip aklıma üşüşüyor.
Yüzümde gülümseme evde dinlenip yeniden kendimi Rodos sokaklarına atıyorum. Yine soluğu Ta Petaladika’da alıyorum.
“5-6 meze ve biraz ahtapot getir ne olur Vasilis…”
“Hemen… Yalnızsın?”
“Değilim.” Kulaklığımı çıkarıp masaya koyuyorum. “Markos burada.”
“Aaaa… Sen hepimizden kalabalıksın.”
Herkesten kalabalık.
Rodos sokakları nasıl yüzlerce yıldır aynıysa, nasıl Eski Rodos’un tüm taşları hala yerindeyse, nasıl Maria’nın fetası 50 yıldır dudaklarında, Sotiria ise kulaklarında ise Rodos’un mezeleri de yemekleri de her gidişimde aynı şekilde yerinde… İyi pişirim, güzel malzeme, basit kombinasyonları bir araya getirmek günden güne daha da zorlaşıyor. Maria Abla’nın kulağındaki müzik ve dudağındaki tat devam ettiği sürece o sokaklarda basit ama etkili kombinasyonu bulmak zorlaşmıyor. Bebek kalamar, midye, çıtır minik Simi karidesi, feta saganaki, fava, kızarmış ekmek, zeytin…
Bizde Bodrum’da, Çeşme’de, Marmaris’te hatta yavaş yavaş Kaş’ta kaybedilen kulağımızdaki müzik ve dudağımızdaki zeytinyağı mı oldu yoksa? Midye dolmanın içine “cranberry” koyalım derken midyenin etinin tadını mı unuttuk acaba?
Bu yaz Rodos’a gidemedim, Maria sağ ise, ben sağ çıkarsam eğer seneye giderim. Biz sağ mıyız, yoksa sofralarda basiti unuttuk mu? Kulaktaki Zeki yerine “cıptısı” sofraya koyduk mu onu seneye göreceğiz.
Çünkü biz de Zeki ile herkesten kalabalığız, Müzeyyen’le… Umarım gelecek sene bu kalabalık sofraları yeniden görürüz.
Paylaş