Paylaş
“Yeşille hemen buluşacağız.”
Altınordu Belediye Başkanı Aşkın Tören, gözümüzü kıyıdan içeriye çevirdiğimizde böyle söylemişti bana. Hem Ordu’da hem de Giresun’da yeşille buluşmak mesele değil. Mavinin bittiği yerde yeşil başlıyor; içeri doğru 5 dakika araba sürseniz binalar yerine dereler, ormanlar yükseliyor. Hep birlikte yeşilin bu defa başka bir maviyle, gökle buluştuğu yaylalara doğru yola çıkıyoruz.
Basında Karadeniz yaylalarının bozulma tehlikesiyle ilgili haberler çıkıyor ama Ordu ve Giresun yaylaları hala doğal, hala çok güzel… Küçük bir çocuğun ilkokulda çizdiği resimler gibi manzaralar geçiyoruz. Yemyeşil tepeler, içinden akan bir nehir, belki bacası tüten bir ev… Herkesin bu ortak çocukluk hayali buralarda gerçeğe dönüşmüş vaziyette: El değmemiş, ilk günkü gibi taze düşler.
Çambaşı Yaylası’nda tam da böylesi rüya gibi bir ortamda Ordu’nun önde gelen lezzetlerini tatma şansı yakaladım. Sadece 15-20 dakikalık pişirimle ağızda eriyen bir tada dönüşen kuzu eti, ısırgan otu çorbası, patates tuzlama, tereyağlı ekmek, fasulye diblesi, güveçte alabalık, bezelye kayganası, karalahana sarması ve daha niceleri…
Merkezdeyken yediğim Ordu tostu sosyal medya hikayelerimde en çok ilgi çeken paylaşımlarımdan biri oldu. Sürme sucuk ve peynirle yapılan bu tost hem büyüklüğü hem de lezzetiyle nasıl oldu da ulusal seviyede ünlenmedi gerçekten hayret verici… Tahmin edilebileceği gibi Ordu ve Giresun’daki hamur işçiliği de çok üst düzeyde… Giresun’da Öz Kukul’da denize karşı yediğim başta “yağlı” olmak üzere tüm pideler enfesti… Tüm çalışanlar kadın, ortamdaki zarafet lezzetlerle hemhal olmuş vaziyette… Yine Giresun’da Bektaş Yaylası’na çıkarken yol üstünde pek çok çeşme geçiliyor. Her çeşme adeta bir toplanma yeri… Nefeslenen, yüzünü yıkayan, suyunu bardağına, şişesine dolduran… Çeşmede verdiğimiz tatlı molalardan yaylaya çıkamaz haldeyiz. Yiye içe varıyoruz Bektaş Yaylası’na…
Bulutların üzerindeki Bektaş Yaylası’nda ufak bir caddede sıra sıra dükkanlar var. Her köşede kasaplar, fırınlar… Anıl Kasap’tan sıra sıra pirzolalar, etler geliyor. Ardından vuruyoruz kendimizi tepelere… Ülkemizden sonra dünyaya da ismini duyuran ünlü eğitimci Enver Yücel’in obasına konuk oluyoruz. Eş, dost, hep beraber koca bir aile yemeğinde gibiyiz. Fasulye diblesi yine sofranın yıldızı… Pancar çorbası, mantar, kavurma etler tabakları donatıyor… Kendi sesimiz ve ara ara rüzgarın fısıltısı dışında hiç ses yok. Dünya ile kafa kafaya vermiş derin bir sohbette gibiyiz.
Tadı damağımda kalan bu kısa dost ziyaretini balık sofraları, pideler, etler, tatlılar ve daha pek çok lezzetle taçlandırmak için en kısa sürede tekrarlayacağım. Belki Perseid yağmurlarını bulutların üzerinde bir yaylada yıldızlarla baş başa izleme imkanına kavuşurum… Eğer Ordu ve Giresun için önermek istediğiniz lezzet durakları varsa lütfen sosyal medyadan, e-posta yoluyla ya da yorum bölümünde bana iletmekten çekinmeyin.
Afiyet olsun!
Paylaş