YÜCE Peygamberimizin dünyayı onurlandırmalarının yıldönümü, her yıl olduğu gibi bu yıl da bütün İslam áleminde yüksek bir idrakle kutlandı.
Bu kutlamaların, karikatür krizinin sıcaklığını muhafaza eden bir döneme rastlaması, 1.5 milyarlık Müslüman dünyasını O’nun sevgisinde ortak titreşimle yeniden bir araya getirdi.
Müslümanlar nazarında özel bir değere sahip olan kutlu doğum hadisesi; Hz. Peygamber’in cihanşümul risaletini, yüce ahlakını ve Kuran’ın müşahhas tatbikatı sayılan eşsiz hayatını insanlığa anlatmak maksadıyla asırlardır İslam álemince "Mevlit Kandili" adıyla kutlanmaktadır.
* * *
Hz. Peygamber; 14 asır evvel böyle bir gecede insanlığın kararmış vicdanına, fosilleşmiş irfanına, çölleşmiş ahlakına ve taşlaşmış idrakine bir rahmet güneşi olarak doğdu. Hz. Peygamber’in doğuşu ve insanlığı aydınlatmakla görevlendirilmesi, Yüce Allah’ın insanlığa büyük bir lütfudur.
O; Kuran’ın beyanıyla; "Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için bir numune" (Ahzab, 21), "İnsanlar için şahit, müjdeleyici, uyarıcı, Allah yoluna çağıran bir davetçi ve yolumuzu aydınlatan bir ışık" (Ahzab, 45-46) olarak gönderildi. O’nun gelişiyle insanlık hiç değişmediği şekilde değişti, dünya hiç güzelleşmediği biçimde güzelleşti.
Bilgililerimiz bilgiyi, iyilerimiz iyiliği O’ndan öğrendiler. Ahlaklılarımız O’nun ahlakını örnek alarak yüceldiler. Kahramanlarımız O’nun ardından gidenler oldular. Mümkünsüzü sevgiyle mümkün kılanlarımız, muhabbetle aşılmaz dağları aşanlarımız, ilhamını O’ndan aldılar.
Hz. Peygamber her fani gibi aramızdan ayrılmıştır. Ancak ilahi kelamı şerh eden ve kıyamete kadar akıllarda kalacak olan bir sünnet bırakmıştır. 14 asrımıza hayat veren o rahmet denizi ve O’nun getirdiği ilahi mesaj; ilk günkü canlılığından, tazeliğinden, berraklığından, haklılar üstü haklılığından ve doğrular üstü doğruluğundan hiçbir şey yitirmedi. İnsanlığın muhtaç olduğu bütün esaslar, insani ve ahlakı değerler; O’nun getirdiği bu mesajda mevcuttur.
Buhranlar içinde kıvranan insanlık bu tebliğe bugün her zamandan daha çok muhtaçtır. Azgın çıkarcılığın kalpleri mühürlediği ve gözleri kör ettiği, hırs ve tamahın hayatı herkes için yaşanmaz hale getirdiği, savaş ve düşmanlıkların çoğaldığı, maddi menfaat ve değerlerin her şeyin üzerinde tutulduğu, terör, şiddet, zulüm, kin ve nefretin yaygınlaştığı günümüz dünyasında, insanlığın böyle bir rahmete şiddetle ihtiyacı vardır.
İnanmıyormuş gibi düşünüp, yaşayan ve didişen Müslümanların, öncelikle O’nu ve O’nun getirdiği ulvi prensipleri doğru okumaya, gerçek manada anlamaya ve algılamaya ihtiyacı vardır. Anlaşmazlığa düşenler ve anlaşmazlık sebebiyle birbirine uzak kalanlar, O’nun hakemliğine muhtaçtır. Aynı hataları yapa yapa asırların batağında başını kaldırmayan İslam áleminin, O’nun tekrar tekrar ikazına ihtiyacı vardır.
Tedbirlerimize cevap veremeyen yaralarımızın onun merhametine ihtiyacı vardır. Menzile muvaffak olmayan yollarımız ve yolcularımızın, O’nun rehberliğine ihtiyacı vardır. Bütün iddialarına rağmen asrımızın, kendisini O’nunla test etmeye ihtiyacı vardır.
* * *
Bizler, Hz. Peygamber’in açtığı manevi pencereden çağın adamı olarak Kuran’a, sünnete ve hayata bakmalı, Kuran’la çağın insanını buluşturmalıyız. Álemlere rahmet olarak gönderilen Allah’ın elçisini her yönüyle iyi tanımalı; O’nun yüce hayatını, ahlakını, fikirlerini öğrenmeli ve hayatımıza uygulamalıyız.
Bugünkü yazımızı merhum Akif’in şu sözleriyle noktalıyoruz:
"Medyum O’na cemiyeti, medyun O’na ferdi.
Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet.
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret."
SORALIM ÖĞRENELİM
Hz. Peygamber’e Muhammed adını kim verdi, Peygamberimizden önce bu adı taşıyanlar olmuş mudur?
Sebiha YÜKSEL/İSTANBUL
Hz. Peygamber dünyaya gelince dedesi Abdülmuttalip O’nu kucağına alıp Kábe’ye götürmüş ve Muhammed ismini vermiştir. "Atalarınız arasında bu ismi taşıyanlar olmadığı halde neden torununuza bu ismi koydunuz?" diye soranlara Abdülmuttalip, "Yerde ve gökte övülsün istedim" diye cevap vermiştir. Araplar arasında Muhammed ismi yaygın olmamakla beraber, bu adı taşıyan bazı şahısların bulunduğu kaynaklarda geçmektedir. Bunlardan Medineli Muhammed B. Mesleme meşhurdur.
Başımıza takke takmadan namaz kılıyoruz. Bazı insanlar neredeyse taciz ediyorlar.
C. DURMUŞ
Erkeklerin başı açık namaz kılmasında dinen bir sakınca yoktur.
Elbisemin yakasında küçük bir resimli rozet var. Namazın olmaz diyorlar, doğru mu?
Celal KÜÇÜK/İSTANBUL
Karşıdan bakıldığında ne olduğu fark edilmeyecek kadar küçük olan canlı veya cansız şeylerin resmedildiği rozetle namaz kılmanın hiçbir mahzuru yoktur. Bunun aksine, karşıdan bakıldığında ne olduğu fark edilecek kadar büyük ve canlı resmi bulunan rozetle namaz kılmak caiz olmakla birlikte mekruh (nahoş) sayılmıştır. Namaz kılarken çıkarmanız daha iyi olur.
Dizlerimi bükemiyorum, yatakta uzanarak namaz kılabilir miyim?
Sait EREN/MALATYA
Yönünüzü kıbleye getirecek şekilde kendinizi ayarlayarak namazınızı ima ile ve uzanarak kılabilirsiniz.
Fatiha’dan sonra imam da "Amin" demeli mi?
Habip TURAN/ELAZIĞ
Namazda Fatiha okunduktan sonra imamın, cemaatin ve tek başına kılan kişinin "amin" demesi sünnettir. Bu hususta Peygamberimiz şöyle buyurur: "Fatiha’dan sonra melekler de amin der. Kimin amini, meleklerin aminine denk düşerse onun günahları bağışlanır."