Paylaş
- Mesela Diyarbakır’a gittim: Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak’ı dinledim. Osman Baydemir’e sorular sordum. Diyarbakır sokaklarında vatandaşlarla konuştum.
- Mesela Cengiz Çandar’ı, Hasan Cemal’i, Yalçın Akdoğan’ı daha bir dikkatle okumaya başladım.
- Mesela Öcalan’ın avukat görüşmelerine yeniden döndüm.
- Mesela Cengiz Kapmaz’ın “İmralı” kitabına bir kez daha baktım.
Ve en sonunda...
Nazlı Ilıcak’ın evinde Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Osman Baydemir ve Sırrı Sakık’la buluşan gazeteciler arasında yer aldım.
Bütün bu temaslardan, okumalardan, görüşmelerden, konuşmalardan çok basit, çok yalın sonuçlar çıkardım.
“Bir Kürt sorunu acemisinin kısa süreli dikkatinin sonuçları” bağlamında değerlendirilebilecek olan o sonuçları aktarıyorum:
- Bugün gelinen noktada o kadim soru yeniden gündemde: Kürt sorunu “barışçıl yollar” ile mi çözülecek, yoksa “vuruşarak” mı çözülecek?
- Erdoğan hükümeti, bu zamana kadar hep “barışçıl yollar” seçeneğini tercih etti. Ancak görüyoruz ki son günlerde “vuruşarak çözme” seçeneğine doğru bir kayış var.
- “Vuruşarak çözme” seçeneği yürürlüğe girerse, PKK’ya ağır bir zayiat verdirilebilir. Ancak unutulan bir şey var: PKK’ya verdirilen her zayiatın bölgede bir karşılığı olacaktır. Bununla nasıl baş edilecek?
- PKK, devleti yenemeyeceğini anlamış durumda. Silahın devrinin bittiğinin de farkında. Çırpınmasının ve çabalamasının tek bir gerekçesi var: Müzakere masasına güçlü oturmak.
- Hükümet ise terörün gölgesinde bir müzakere yapmak istememekte... “Önce silahı bırak, sonra görüşürüz” demekte. Elindeki silahı müzakere masasında bir koz olarak tutmak isteyen PKK inatla ve ısrarla buna yanaşmamakta.
- Kısacası sorunun düğümlendiği yer şurasıdır: Önce silahlar bırakılacak, ardından müzakere masasına mı oturulacak? Yoksa önce müzakere masasına oturulacak, ardından mı silahlar bırakılacak? Aslında herkes şunun farkında: Er ya da geç hem müzakere masasına oturulacak, hem de silahlar bırakılacak... Sorun “öncelik hangisinde olacak” sorunu...
- Devlet PKK’ya hiç mi hiç güvenmiyor. Güvensizliğin en önemli nedeni, müzakere arayışı sürerken ellerin tetikten çekilmemesi... Şehit cenazelerinin gelmesi... PKK da devlete güvenmiyor.
- Bu durumda ne olacak? Taktik amaçlar nedeniyle bir büyük barış fırsatı heba mı edilecek? Çözüme en çok yaklaşıldığı anda, taktik amaçlar nedeniyle yeniden başa mı dönülecek? Sorunun kansız, cenazesiz, silahsız çözülmesi için ortaya çıkan o harika fırsat, tetikteki eller marifetiyle geri mi tepilecek?
- Dikkat! Dikkat! Bu bir kader anıdır. Bu bir dönüm noktasıdır. Son bir yekinmeyle barışa, müzakereye bir fırsat daha verilmelidir. Çünkü barışın, müzakerenin ucunda ölüm yoktur, vuruşarak çözmenin ucunda ise kan vardır, gözyaşı vardır.
Yeni anayasa benzetmeleri
BAŞBAKAN Erdoğan “sıfır kilometre bir anayasa” demişti.
Anayasa Mahkemesi eski raportörü Osman Can ise, dünkü Yeni Şafak’ta yayınlanan röportajında “Yeni anayasa dört çarpı dört araba gibi olmalı” demiş.
Korkarım bu iki saptamanın ardından...
Yeni anayasayı “otomotiv sanayi terimleri” ile değerlendirme modası başlayacak.
Kısa portreler
- AHMET TÜRK: Görmüş geçirmişlere özgü bir kalenderlik içinde... Mardin gibi bir adam: Hem bir tarihi var, hem de kederli bir görüntüsü... Rindmeşrep...
- AYSEL TUĞLUK: Sınıflarını doğrudan geçen öğrencilere özgü bir havası var. Şiirden çok düzyazıya yatkın... Açıklayıcı... Müzakereci... Bir de tavizsiz...
- SIRRI SAKIK: Eğlenceye açık... Dillere destan şıklığının mavra konusu edilmesine hayli alışmış. Biraz kaşıyınca altından duygusal bir adam çıkabilir.
Kılavuza gerek yok
İYİ bir film mi çekmek istiyorsun?
Muhteşem bir beste mi yapmak istiyorsun?
Herkesi şaşkına çevirecek bir roman mı yazmak istiyorsun?
Okuyanı meftun edecek şiirler mi yazmak istiyorsun?
Şahane bir resim mi yapmak istiyorsun?
Sakın eline “şiir okuma kılavuzu”, “iyi bir roman nasıl yazılır”, “muhteşem besteler yapmanın 10 yolu”, “film çekme rehberi” türü kitaplar alma.
Bunun yerine...
Şahane filmler seyret, adamı sersem eden romanlar oku, çarpılacağın besteler dinle, muhteşem şiirlere kendini vur.
Çok daha yararlı bir iş yapmış olursun.
Cimrilere neden acımalıyız
- Çünkü cimriler huzura ve rahatlama duygusuna bir türlü sahip olamazlar.
- Çünkü cimriler adına kontrolsüzlük denilen muhteşem duygunun tadını asla bilemezler.
- Çünkü cimriler “Hesap lütfen” haykırışını işittikleri anda zavallı bir panik halinin esiri olurlar.
- Çünkü cimriler keyfini sürmeye kalkıştıkları şeylerin sürekli hesabını yaptıkları için keyfini süremezler.
- Çünkü cimriler küçük hesaplar sonucu kurtarabildikleri küçük şeylere mukabil aşırı sevimsizlik gibi bir algı yaratırlar.
Paylaş