Kültür farkı dedikleri

UYUM sağlamak için çok ileri adımlar atılabiliyor ama iş kadın haklarına gelince kafalara kramp giriyor. Cumartesi günü Dış Haberler Müdürümüz Ayşe Özek Karasu, pozitif ayrımcılık ve kota meselesini yazdı. Bunun eşitliği sağlamak için geçici bir ‘ince ayar’ olduğunu belirten yazısında, bu sayede Afrika dahil birçok ülkede cinsler arası eşitlik bilincinin bizimkinden daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Seçim öncesi, ‘kadınlar siyasete gelmiyor, gösterecek aday bulamıyoruz’ diye yakınanlar, bu durumu düzeltmek için ‘elden bu kadar geliyor’ diye hayıflanmasınlar. Daha yapılabilecek çok şey var. Şimdi sıra seçim yasasında. Bu yasada da değişiklik gerekiyor. Konu ele alındığında ya da alınmadan önce, kadın örgütlerinin de girişimiyle seçim yasasına pozitif ayrımcılıkla ilgili bir madde eklenebilir. Ayrıca, siyasi partiler kendi içlerinde alacakları bir kararla kota uygulamasına gidebilirler. En iyi olanın kendini gösterebileceği gerçek rekabet ortamına ulaşmak, ancak eşitlik bilincinin gelişmesiyle mümkün. Avrupalıların, bugünlerde ‘kültür farkı’ diye anlatmaya çalıştıkları da bu bize. Avrupa bu konuyu aştı mı? Hayır ama onlar, cinsiyet eşitliğini, kadın haklarını ‘bir şeyler yapılması gereken önemli sorunlar’ gündemine alıyor. İşte kültür farkı burada. * * * BUGÜN Avrupa Birliği’nin yeni ve eski üyelerinde Avrupa günü kutlanıyor. Aslında dündü ama pazar gününe rastladığı için kutlamalar bugün yapılıyor. Amaç, Avrupa Birliği projesini geniş kitlelere anlatma. Esasında buna bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çünkü Avrupa kamuoyu genişlemeden hiç de memnun değil. Avrupa’nın amacı, benzerler arasındaki farklılıkları aşmak, çıkar ortaklığı yaratarak aralarındaki savaşlara son vermekti. Bunu da başardı. Oysa artık Avrupa, kendisine benzemeyenle bir arada olmak zorunda. ‘Doğu’dan gelen yoksul üyeler, Türkiye ile ilişkiler ve mültecileri artık tüm gerçekliğiyle Avrupalı’nın karşısında. Avrupa’nın en büyük ikilemi burada. 2050 yılında Avrupa’da yaş ortalaması 52.7’ye ulaştığında, bazı araştırmacılara göre, örneğin Hollanda’da orta öğretimdeki çocukların çoğunluğu Müslüman kökenli olacak.* * * AVRUPALI siyasiler, ‘farklılıkların birlikteliğini’ kendi kamuoylarına anlatmak ve bunun geçici bir durum olmadığını fark ettirmek zorundalar. Bu çerçevede yeni politikalar üretilmeli. Ama bu mesele çok yönlü ve ciddi bir sorun olarak bizim de karşımıza çıkıyor. ‘Türkiye’nin kültür olarak Avrupalı olmadığı bu yüzden Birlik içine alınamayacağı’ iddiası her geçen gün daha kuvvetleniyor. Bu, ‘yasalarımızı değiştirdik, tüzüklerimizi hazırladık, genelgelerimizi uyarladık’ demekle olacak iş değil. Bu benim, ayakkabılarını dairesinin kapısının önünde çıkartıp orada bırakan ve yolumu tıkayan birileriyle aynı apartmanı paylaşmak istememem gibi bir şey. Bu benim, kadınlara eşit gözle bakmayan bir insanla arkadaşlığı tercih etmemem gibi bir şey. Kültür ve eğitim, Cumhuriyet projemizin temel taşlarından biriydi. Eğer bu iki alanda devrimci adımlar atılmamış olsaydı biz bu projeyi ne kadar sürdürebilirdik? Avrupa’nın ileri sürdüğü ‘kültür farklılığı’ gerekçesini hafife almadan, ciddi biçimde tartışmamız lazım. Ortak kültür aynı dini paylaşmak demek değildir. Bu bir eğitim meselesidir.
Yazarın Tüm Yazıları