Kral ve ben

SUUDİ Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz el Suud seksen dört yaşında ölmüş. Eh, Allah taksiratını affetsin ve de amin! Özel olarak şefaat falan dilemeyeceğim, çünkü hazreti günahım kadar sevmezdim. Bu kadarı yeter de artar bile ve tekrar amin!

** *

AMA yufka yürekli adam olduğum için iki gözü çeşme ağlayanları da kırmak istemem.

Dolayısıyla, Monte Karlo kumarhanelerinde en fahiş ve en haram bahşişi kapan rulet krupiyelerine; Marbella süvitlerinde en sarışın ve en endamlı hatunu temin eden ‘muhabbet tellalları’na; Côte d’Azur villalarında en soğuk ve en alá şampanyayı akıtan iaşe firmalarına; ve, yat güvertelerinde en pazulı ve en azılı pozu sergileyen güvenlik komandolarına, bundan böyle de, hiç olmassa Fahd’ın yerini bir nebze tutacak ‘yağlı müşteri’ temenni ediyorum.

Hadi buna da amin!

** *

EFENDİM, her ne kadar bu satırlar yazarının damarlarında tek damla dahi ‘Bededi Asalet’ kanı yoksa da, leyleği hep havada gördüğünden, eh işte aklına esti miydi, güneyli bir Fransa’da, Endülüslü bir İspanya’da, yahut Karaormanlı bir Almanya’da epey sürtmüştür.

Üstelik tesadüfün böylesine pes, naçiz şahsı da bir kaç defa, önceki gün öbür tarafa gidiveren Arabi Kral’la karşılaşmak şerefine nail olmuştur.

Tabii, burada ‘karşılaştım’ fiilini kullanıyorum diye de işi fazla abartmayalım.

** *

ABARTMAYALIM, zira ‘esselam’ün aleyküm ve rahmetullah ve berakatûhü ve haz’am’in fallı’ diye Kral hazretleriyle ‘bonjurlaştıktan’ (!) sonra, önce Acem halısı üzerine karşılıklı bağdaş kurup tömbeki nargile fokurdattığımızı iddia etmedim.

Ve yine asla iddia etmiyorum ki, ızbandut cüsseli Habeşi kölelelerin bile zar zor taşıyabildiği som altın sinideki koyun döşlü çilava ikimiz beraber avuçla girişmiş olalım.

Ardından da, hümme haşa, namazımızı yanyana eda ederek farzı yerine getirmenin ruh huzuruyla, haremden birer eti budu dolgun ‘huri’ seçip öğlen istirahati için halvete girmedik.

Estağfurullah efendim, Avrupa’nın o seçkin ve o nezih tatil beldelerini ancak kıyıdan köşeden temaşa etmekle yetinen; daha doğrusu, zenginin malı züğürdün çenesini yorar misali, ağız suyu akıtarak dikizleyen bu sefil kim; anlı şanlı Fahd bin Abdülaziz el Suud kim?

Merhumun celleba eteğini öpüp öpüp başıma koymak bile benim ne haddimeymiş!

** *

BEN sadece, çifter çifter cumbo uçağı ve kabile kabile maiyetiyle oralardaki ikametgáhlarından birine teşrif buyurmuş olan Haşmetmeab’ın varlığını uzaktan yaşamıştım.

Yani, ‘yüksek emniyet’ sağlamak için Fransız, Alman veya İspanyol polisinin tüm yol ve kıyıları biz sıradan fanilere kapatmasına ateş püskürmüş ve galiz küfür savurmuştum.

Eh tavuk altın yumurtluyor ya, o Fransız, o Alman, o İspanyol tabii ki bezirgán olacak. Gökten zembille mi düşüyor, esaret, cehalet ve fakr-û zaruret sırtından kazanılmış dehşet ve haram parayı kum niyetine savuran böyle bir kral kolay bulunur mu?

Dolayısıyla, siz tá Cannes’lere gitmişsiniz fakat ‘Croisette’de bir akşam piyasası dahi yapamayacaksınız. Çünkü, hekimleri Fahd Hazretlerine iyotlu deniz havası tavsiye etmiştir. Rıhtım ‘yasak bölge’dir ve muhterem göbeğini salıya salıya tek başına gezinecektir.

Veya, yolunuz Baden Baden’e düşse bile açık hava satrancı oynayamayacaksınız. Zira, Bedevi kumarbaz servet kaybetmeye karar verdiğinden kaplıca kenti de yasaktır.

Veya, punduna getirip Endülüs büyüsünü Kurtuba Camii’nde solumak istiyorsunuz. Ama size yine men edilir, çünkü hazretin aklına öğlen namazını orada kılmak esmiştir. Hadi kıl bakalım Fahd bin Abdülaziz el Suud, kıl, belki Allah taksiratını affeder.
Yazarın Tüm Yazıları