Köpeğe ayrılmış 170 sayfalık dergi

Köpekler ve köpekgillerin diğer üyeleri, insanlığın tüm kültürlerinin mitlerinde, masallarında ve sanat eserlerinde yer alır. Çünkü köpek evcilleştirilen ilk hayvandır ve 10 bin yıldır insanla içli dışlıdır.

Köpekler hiç zorluk çekmeden iki dünyada yaşarlar: Kendilerinkinde ve bizimkinde. Üç ayda bir yayınlanan P Dünya Sanatı Dergisi, 49. Güz sayısını "Köpek ve Sanat" konusuna ayırmış. 170 sayfalık dergide;

Kültürlerde ve İnançlarda Köpek, Yunan ve Roma Mitolojilerinde Köpek, Hıristiyan Sembolizminde Köpek, Türk Resminde Köpek, Köpekler ve Kadınları, İstanbul’un Köpekleri gibi pek çok konu başlığı var. Biz içlerinden, Şule Aksoy’un kaleme aldığı Şamanizm’den İslam’a Türkler’in Yaşamında Köpek ile Catherine Pinguet’in yazdığı Şehrin Başıboş Köpekleri isimli konuları seçtik ve derledik.

ŞAMANİZM’DEN İSLAM’A TÜRKLERİN YAŞAMINDA KÖPEK

Orta Asya eski Türk boylarında inanç düzeni Şamanizm üzerine kurulmuştu. Şaman davulunun üzerine kötü ruhların yaklaştığını Şaman’a haber verdiğine inanılan kara ve ala renkli iki köpek resmi yapılırdı. Şaman giysisi üzerine de çeşitli metallerden yapılmış süs motifleri ve hayvan figürleri konulurdu. Bu hayvan figürlerinin kullanılmasındaki amaç, Şaman’ın o hayvanların yapabileceği kötülüklerden korunmasıydı. Yine Şaman giysisi üzerinde bulunan metalden yapılmış yassı köpek figürleri ise köpeğin dost, koruyucu ve yol gösterici olmasından kaynaklanıyordu. Ayrıca Şamanizm’de köpeğin, bulunduğu toplulukta ölümü önceden hissettiğine inanılır.

Orta Asya’nın ürkütücü büyüklükteki steplerinde yaşayan Türklerin bu uçsuz bucaksız doğadaki en yakın yoldaşları olan köpeklerin, onların inanç sistemlerinde önemli ve vazgeçilmez bir figür olarak yer alması kaçınılmazdı. Şamanizm’de yer alan pek çok olgu, Türklerin Müslümanlığı kabul etmesinden sonra da devam etti, göçlerle Anadolu’ya kadar taşındı.

Bugün Anadolu’daki pek çok Türkmen köyünde köpek uluması kötü bir olayın habercisi olarak kabul edilir. Yine bu köylerde dokunan kilimlerde görülen, Şamanizm’den kalan koşan köpek figürü, köpeğin kötü ruhların peşinden koşup onları kaçırttığı inancının bir yansıması.

Orta Asya Türkleri’nin köpek figürü ile olan bağları dünyaya kazandırdıkları "On İki Hayvanlı Türk Takvimi"nde de karşımıza çıkıyor. On İki Hayvanlı Türk Takvimi, bir ay ve güneş takvimi. 60 yıllık devreleri ile Göktürkler’de, Uygur, Tuna Bulgar ve İtil Türkleri’nde kullanılmış. Sistemin on birinci yılı, Köpek (İt veya Barak olarak da adlandırılır) yılı.

Türklerin İslámiyet’i kabul edişinden sonra köpeğe yaklaşım, bu yeni dinin kuralları ile yavaş yavaş değişti. İslám inancına göre köpeğin av, ziraat, bekçilik, koruyuculuk gibi amaçlara hizmet etmesi için beslenmesi ve bulundurulması uygun görülür, bu sebepler dışında evde bulundurulması hoş karşılanmaz. Ancak yine de köpeğin sadık bir dost ve yoldaş olduğu hiçbir zaman yadsınmamış. Kur’an-ı Kerim’in 18. Kehf suresi 9.26. áyetlerinde "köpeğin çok sadık bir hayvan" olduğunu vurgulayan Yedi Uyurlar kıssasına yer verilmiş.

İSTANBUL’UN SOKAK KÖPEKLERİ

İstanbul’a gelen Batılı gezginler, sokaklarda gördükleri başıboş gezen köpek sürüleri karşısında duydukları şaşkınlığı ve bu şaşkınlığa genellikle eşlik eden kınamayı, yazılarında dile getirmişler. Kimileri bunları parya olarak nitelendirmiş (dokunulmayan anlamında), ayrıca köpeklerin çok sayıda olduklarından ve etrafı temizledikleri için kentlilerle iyi geçindiklerinden söz edilmiş. Köpekler, atıkları karıştırarak hayatta kalmanın yolunu buluyorlardı gerçekten. Ama kent sakinleriyle mahallelerinde yaşayan köpekler arasındaki karmaşık ve geniş ilişki ağını açıklamak için bu bağ yeterli değil. Bu ilişkiler, inançlarla da besleniyordu (bir hayvanı beslemek ya da bir hayvana su vermek, övülecek bir davranış kabul ediliyordu ve bu durum köpek için de geçerliydi), insanlar köpeklere alışıktı ve aralarında karşılıklı bir alışveriş söz konusuydu. 19. yüzyılın ikinci yarısında Doğu’yu ziyaret eden Avrupalıların bu tablo karşısında şaşkınlık duymaları da kolayca anlaşılabilir: Yaşadıkları ülkelerdeki şehirlerde başıboş dolaşan köpeklerin kökü tamamen kazınmıştı ve hayvanın köklerinin saflığı bu dönemde büyük bir kaygı konusuydu hatta bu bağlamda yeni bir sözcük üretilmişti: "Pedigree", yani safkan bir hayvanın soyağacı.

1910 yılında, İstanbul’da yaşayan tüm köpekler toplanarak, insan yerleşimi bulunmayan Sivriada’ya götürüldüler ve burada birbirlerini yiyerek peş peşe öldüler. Dönemin Belediye Başkanı, Cemil Topuzlu, otuz bin köpeğin bu şekilde ortadan kaldırıldığını yazıyor.

İstanbul’daki başıboş köpekler öldürülürken Batı’dakiyle aynı amaçlar güdülmüştü ama uygulanan yöntem daha önce ne görülmüş ne de duyulmuştu. İstanbul’daki Pasteur Enstitüsü’nin müdürü Dr. Remlinger gibi Batılılar bu uygulamaya isyan ettiler ve hatta öldürme işini mekanik bir şekle sokarak, etkili ve kárlı (!) hále getirmeyi teklif ettiler. Aslında ada konusundaki kararı yeni Türk yönetimi vermemişti. Bu fikir II. Mahmud döneminde ortaya atılmış ve Abdülaziz döneminde de tekrar gündeme gelmişti. Ama projenin uygulanması, II. Abdülhamid döneminden bir yıl sonrasına kadar ertelendi.

Kedilerde aşırı kilo kaybı

Kedilerde aşırı kilo kaybı, kendi başına bir hastalık değildir. Genellikle başka bir hastalık ya da stres altında ortaya çıkan son derece önemli bir belirtidir. Bu duruma yol açan durumlar içinde en çok karşılaşılanlar şöyle:

Akut ve kronik böbrek hastalıkları, kanser, anoreksi (iştah kaybı), ağız ve diş hastalıkları, Addison hastalığı, paraziter hastalıklar (coccidiosis, giardia, kalp kurdu vs.), şeker hastalığı, beslenmeye bağlı problemler (yetersiz, düşük kaliteli, aşırı düşük kalorili ve düzensiz beslenme), ekzokrin pankreas yetmezliği ve pankreas hastalıkları, feline enfeksiyöz anemi, feline leukemia virus, glomerulonefrit, karaciğer yağlanması, hiperkalsemi (kanda kalsiyum seviyesinin yükselmesi), hipertiroidizm, yangısal bağırsak hastalıkları, kalp büyümesi, karaciğer hastalıkları, lemfosarkoma, hamilelik ve süt emzirme dönemi, stres (eve yeni bir insan veya evcil hayvan katılması, çevresel stres faktörleri, pansiyonda kalma, yer değiştirme, seyahat, yalnız kalma ve sıkılma vs.) olarak sayılabilir. Belirtiler; iştah arttığı halde hızla kilo kaybetme (polifajik kilo kaybı) ve direkt normal kilo kaybı (iştahın azalması, aşırı aktivite, yetersiz beslenme, dehidrasyon, hamilelik, emzirme dönemi vs.) olarak ikiye ayrılır. Bunun yanı sıra kilo kaybı ile birlikte:

İştahsızlık, davranış değişikliği, aşırı susama ve su tüketimi, depresyon, aşırı idrar yapma, kusma, ishal, kötü ağız ve nefes kokusu, deri ve tüy yapısının bozulması da belirti olarak gözlenebilir.

Kilo kaybına asıl sebep olan hastalığın ve stres durumunun teşhis edilmesi için veteriner hekiminizin sizden alacağı bilgilerin yanı sıra yapacağı kapsamlı bir fiziksel muayene, kan tahlilleri, idrar tahlilleri, ultrason ve röntgen gibi görüntüleme teknikleri yeterli olur. Tedavi de bu durumun altında yatan asıl hastalığın tedavi edilmesi ile mümkündür.

1.5 aylık, erkek ve dişi rengarenk pisicikler yuvasız kalmasınlar, onların ailesi olur musunuz? İstanbul. Tel: (216) 384 51 65.

6 yaşındaki pekineese cinsi erkek köpeğimiz, 3 Kasım’da İstanbul Osmanbey Silahşör Caddesi’nde kayboldu. Görürüseniz lütfen (535) 762 26 26 no’lu telefona haber verin. Ailece perişan durumdayız.

14 Temmuz akşamı, İstanbul Kadıköy’deki Kuşdili otoparkı civarında, 2 yaşında dişi kedimiz kayboldu. Minyon ve siyah bir kedi, karnında beyaz lekeleri var. Onu bulanların veya nerede olduğunu bilenlerin haber vermesini rica ediyoruz. Tel: (216) 336 19 77.

Doğduğu gün annesinden alınıp, bir kutu içinde sokağa bırakılmıştı. Ölmek üzereyken bulundu. Büyüdü ve adını Bal koydular. Tüm aşıyarı tam, kısırlaştırıldı. Tuvalet terbiyesi var. Onu asla terk etmeyecek bir yuva arıyor. İstanbul. Tel: (216) 362 89 21.

Bir haftadır İstanbul Çengelköy’de başı boş gezen erkek golden retriever’ı 5 Kasım’da evime aldım. Sahibini arıyoruz. Murat Ece, Tel: (532) 234 99 82.
Yazarın Tüm Yazıları