Paylaş
Kalp damar hastalıklarına yakalanmayı kolaylaştıran pek çok sorun var. Kolesterol yüksekliği bunlardan sadece biri. Aslında kolesterol sorununu da yalnızca LDL kolesterolün artması olarak görmemek lazım. Riski artırma bakımından LDL kolesterolün artışı kadar HDL kolesterolün azalması da önemli. Hatta bana sorarsanız bazı koşullarla bir araya geldiğinde HDL kolesterolün azlığı, özellikle 40’lı rakamların altına düşmesini LDL kolesterolün artmasından daha fazla önemsemek lazım.
NELER VAR NELER!
Kısacası kalp damar hastalıklarını tetikleyip hızlandıran, kalp krizleri, aritmileri, yetmezlikleri gibi tatsızlıklarla neticelendirebilen sorunlar oldukça fazla.
Kan şekerinin yüksek olması (gizli ya da açık şeker hastalığı), kan basıncının fazlaca artması (hipertansiyon), kilo fazlalığı, özellikle obezite sorunu bunların en önemlileri.
Diğer taraftan sigara içmek, sık ve fazla miktarda alkol tüketmek gibi yanlışlar da kalp damar hastalıklarını tetikleyebilen önemli faktörler. Hareketsiz bir hayat sürmek, uykusuzluk, aşırı stres ve benzeri yanlışlar, depresyon ve benzeri ruhsal sorunları ciddiye almamak, hormonal eksiklikler veya fazlalıklar, ürik asit artışı gibi ciddiye alınmayan sıradan problemler de kalp riskini yükselten farklı ama önemli problemler.
Zaten bu nedenle de sigara içen birinin sigarayı bırakmadıkça sadece kolesterol hapları kullanarak kalp riskini azaltması tatlı bir hayalden başka bir şey gibi görünmüyor.
Bel çevresi 100 cm’yi geçen, göbeği her geçen gün biraz daha büyüyen, birkaç adım atmak için bile saatlerce düşünen gergin, stresli, endişeli, öfkeli birinin problemi sadece kolesterol haplarıyla çözmeye çalışması da tatlı bir avuntu olabiliyor.
Kanınızdaki şeker yüksekliğini ciddiye almadan, yüksek tansiyonunuzu normale indirmeden de kolesterolünüzü düşürmeye çalışmanızın pek bir anlamı kalmıyor.
SONUÇ
Anlatmak istediğim şey şu: Eğer kalp damar hastalığı riskinizi azaltmak, kalp krizi geçirme ihtimalinizi düşürmek, dahası kalbinizle ilgili herhangi bir problemle karşılaşmamak istiyorsanız, çözümü sadece LDL kolesterolünüzü düşürmek veya toplam kolesterolünüzü azaltmakta aramayın.
Kalp damar hastalıklarının çoklu bir risk yönetimi olmadan başarılamayacağını aklınızdan çıkarmayın.
Şekerinize, tansiyonunuza, stresinize, uykunuza, aktivitenize, kilonuza, yediğinize, içtiğinize, hatta düşündüklerinize -aklınızdan geçenlere- bile özen gösterin.
Bir kez daha tekrarlayalım: Yalnızca kolesterolünüzü, yalnızca şekerinizi, yalnızca tansiyonunuzu, yalnızca kilonuzu, yalnızca uykunuzu, stresinizi yöneterek bir yere varamazsınız. Bunların hepsini birlikte yönetebilecek bir sistem kurmaya çalışmalısınız.
Karaciğeriniz uyarıyor
ABD’de Misouri Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, hafta sonu -aşırıya kaçan- alkol tüketimi de düzenli alkol kullanımı kadar karaciğere zarar verebiliyor. Uzmanların sözünü ettiği aşırı alkol tüketimi, kadınlar için iki saatte 4 duble ve fazlası, erkekler için ise 5 duble ve fazlasıdır. Eğer zaten düzenli alkol kullanan biriyse bu kişinin karaciğerinde daha da ciddi yıkım olacağına kesin gözüyle bakılmalıdır. “Kısa sürede yüksek miktarda alkol tüketmek karaciğere parça tesirli bomba atmaya benziyor” diyen araştırmacılar, bu yangısal sürecin yalnızca karaciğeri değil tüm organları çok olumsuz etkilediğini ekliyorlar.
Saç boyama tarihe mi karışıyor?
Yılların izleri saçlara kırlaşma ve giderek aklaşma olarak yansıyor. İngiliz ve Alman araştırmacıların The FASEB adlı dergide yayınlanan ortak çalışması buna bir son verebilir.
Çalışmayı yapan bilim adamları, psödokatalaz adlı bir madde ile yapılacak tedavi kürlerinin saçları aklaşmaktan, cildi de beyaz lekelerin kapladığı vitiligo hastalığından koruyabileceğini öne sürüyor.
Oksidatif stres yani serbest radikal denen zararlı maddelerin üretimi ile sonuçlanan biyokimyasal süreç, saç ve kıl köklerinde hidrojen peroksid üretimine yol açıyor. Bu madde de saçlara, gözlere ve cilde renk veren melanin adlı doğal pigmentin yapımını engelleyerek saçların ağarmasına ve ciltte yer yer renksiz alanların oluşmasına neden oluyor.
Hidrojen peroksidin bu işlevini tersine çeviren ultraviyole B ile aktif hale geçen PC-KUS (bir tür psödokalataz) tedavisiyle hem saçlar ağarmayacak hem de vitiligo hastalığında görülen beyaz, renksiz, pigmenti olmayan, “harita gibi” bir cilt oluşmayacak.
Paylaş