Klostrofobik kararsızlık ve içsel aksiyon mu dedin?

Gündüz piyasalarla, gece ise güzel diziler ve filmlerle meşgul olan kanal konseptinin takipçisi olan Business Channel’da "La Comunidad" varmış, zap sırasında fark ettim.

Çarşamba akşamı, Milan-Manchester maçıyla çakışıyor; zaten seyredemem ama Business Channel, sıkça film tekrarı yaptığı için "Sonra seyrederim ama konusuna bir bakayım" dedim kendi kendime ve uzaktan kumandanın "info" tuşuna bastım.

"La Comunidad"ın yönetmeni Alex de la Iglesia, oyuncuları Carmen Maura, Eduardo Antuna... Güzel, iyi, yakışır, tamam, uyar... Konu ne peki?

Aynen ekranımda beliren konuyu aktarıyorum: "Klostrofobik kararsızlıkla içsel aksiyonu ve fazla sayıda insan trajedisiyle anlamı saptırılmış mizahı birleştiriyor..."

Okudum, küçük defterime not edip tekrar okudum, yine anlamadım.

Sanırım sadece film özetleyenlerin çözebildiği bir anlatım tarzı. Normal konuşarak anlaşmaya çalışan insanların çözemeyeceği karışık bir kodlama...

Ama yönetmen Alex’in mahalle arkadaşları şöyle konuşuyorsa ben yanılıyorumdur tabii:

"Pısssst Pablo, Alex Abi n’apıyo?"

"Hangi Alex?.."

"Pleksi Aleks... Hasta etme adamı hangi Alex olacak, rejisör Alex..."

"Ha o mu?.. Ne yapsın be abi; klostrofobik kararsızlıkla içsel aksiyonu ve fazla sayıda insan trajedisiyle anlamı saptırılmış mizahı birleştiriyor..."

"Ney-ney-ney?..."

"Yok bişiy, darlanmış biraz, film çekiyor. Yarın boğa güreşine gidiyoz mu?..."

"Gidelim, oley!"

"Esas sana oley!.."

Damar geceleri

1990’ların sonlarında Tarlabaşı Bulvarı manzaralı bir pavyon-bar kırması vardı: "Hayat Bar."

Minik ve eski bir oda. Duvarda bir Atatürk portresi, bir Orhan Gencebay, bir de Karadeniz Yaylaları’nı gösteren poster vardı.

Ha, bir de pavyon halkının belli ki toplu bir neşelenme anında satın aldığı, mekanın karanlık ve umutsuz havasıyla çelişen "bebekli, esprili, çiçekli ve böcekli" bir poster.

Önündeki alüminyum doğrama platforma kaçak kat çıkar gibi org dizmiş klavyeciden "Yeter ki Sevgilim Gerçekçi Ol" şarkısını isteyip (Mikrofona 1 milyon TL asmak gerekiyordu şarkı isterken) barda çalışan Hülya ile "Gece eğlence sektöründe çalışan kadınların, anlaşmalı taksi problemi" üzerine konuşurduk...

"Damardan arabesk" konusuna yoğunlaştığımız güzel bir dönemdi...

"Damardan arabesk" temalı kasetleri de aynı dönemde Tahtakale’de bir tezgahta bulmuştum. Özünde arabesk fakat "hardcore" tabir edilen türden bir arabesk. Dünyanın en mutlu insanını bile üçüncü şarkının sonunda garsonu çağırıp "Masaya ortaya karışık cilet istiyoruz, kendimizi doğramaya karar verdik" diyecek hale getirir.

Hatta arkadaşım Domat’la İzmir’e giderken, Bandırma’da feribot çıkışı sürpriz olarak çalmaya başlamıştım, eleman Manisa’da köfteye girişinceye kadar kendine gelememişti.

"Damardan 9" ve "Damardan 10" adlı kasetler uzun süre hayatımızdaki yerlerini korudular.

Geçen hafta gazeteye giderken Tarlabaşı Bulvarı’nda ışıklara takıldığımız bir anda gözüme "........’la Damar Geceleri" yazısı ilişti.

Bulvarın üstündeki küçük ve ucuz birahanelerden birinin camında, elle hazırlanmış bir duyuru...

Yekten Riko’yu aradım: "Damardan arabesk diyorum... Tarlabaşı diyorum..."

"Saçmalıyorsun diyorum..."

"Böyle diyorum diye konuşmayı kessek, gıcık oldum diyorum..."

"İyi diyorsun. Hayat Bar mı açılmış, Hülya mı aradı?.."

"Yok Hülya en son Pangaltı’da bir tavernada çıkıyordu, halaybaşı olarak. Bu mekan yeni. Denemeyi öneriyorum..."

"Orrayt diyorum..."

"Orrayt!"
Yazarın Tüm Yazıları