Paylaş
Mart ayı geldi, kilolardan şikayet etme zamanı geldi, malum. Kabaca bir matematik hesabı yapacak olursak “Kadınların her kış 5 kilo alması” döngüsünün “Ay şu 5 kiloyu bir versem” evresi mart ayına denk geliyor. Havanın soğuduğu ekimden beri her ay bir kilo almış olsak, martta 5 kiloyu tamamlamış oluyoruz.
Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bundan sonraki üç ay, geçmiş senelerden farklı olmayacak. Şöyle ki...
“5 kiloyu yaza kadar halletmenin yolu, yavaş ve sağlıklı kilo vermektir” diyecek, her ay 1,5 kilo vermek için harekete geçeceğiz. Martta kilo vermek için harekete geçmiş kadının umut ve heyecanı; patronunun favorisi, çalışkan, gelecek vaat eden işadamı adayında bile yoktur, size o kadarını söyleyeyim.
Her ay 1,5 kilo vermek için büyük hazırlıklar yapmanın ilk evresi, spor salonuna yazılmaktır. Bu evrede kilo değil ama para kaybedersiniz. Çünkü o spor salonuna asla gitmezsiniz.
Martta diyete başlayan kadının diğer büyük umut kaynağı ise diyettir. Yavaş ve sağlıklı kilo verme düşüncesi heyecanlandırıcı olsa da, pratikte pek uygulanabilir değildir.
Düzenli olarak her pazartesi başlayıp her çarşamba bozduğumuz diyetler ve yapmadığımız yürüyüşler sayesinde hızla geçen zaman, kilo verme umudunu, nisan ayı gibi hınçlı bir sinirlilik haline bırakır... Vakit geçmekte, fakat tartıda ibre, bir gram bile oynamamaktadır...
Sıra “bahane” evresine geldi. Bu evrede, gün içinde 10 saat masa başında oturmamıza rağmen “Bir türlü kilo veremiyorum, metabolizmam yavaş” diye şaşırırız... Eve yürüyüş bandı alıp üzerine çamaşır asarız, “Her akşam yarım saat yürüyüş yapacağım” deyip “Muhteşem Yüzyıl”a dalarız... Ofiste öğlenleri bir tas salatayı mideye indirdikten sonra, akşamüstleri girilen açlık krizi sonucu, ne bulursak ağzımıza tıkarız...
Son çırpınış...
Bundan sonra, “son çırpınış” evresi geliyor. Mayıs sonu itibariyle o 5 kilonun bir gramı bile gitmemiş, vücuttan pörtleyen yağları göstermeyen, (genellikle) siyah ve dökümlü “stratejik giysi”lere sığınmışızdır.
Bu dönemde diyet ilaçlarının ortaya çıkması tesadüf değildir. Son çırpınışla kilo vermek isteyen genç kadın, “gözünün yağı otu özü hapı” gibi “mucize” kilo verme yöntemlerine sığınır.
Çok rica ediyorum, artık kendimizi kandırmayalım. Durmadan yemek istemek, beynin “alarm” vermesi demek. Aç değilken midenizi kazındıran, “tatlı” diye kıvrandıran o his, aslında avaz avaz bağıran alarmın sesi. Miden değil, aklın kazınıyor sevgili stresten kaçmak için beyninin çektiği numaralara kanan Habitus okuru.
Eh, miden kazınınca sebebini değil, o anı kurtarmayı, pastayı böreği, çikolatayı düşünüyorsun.
Stresin, mutsuzluğun sebepleri çeşitli... Bir yandan ev, bir yandan iş stresi... Üstelik kışları malum, bir Tayland, bir Bali doğası ve renkleri içinde yaşamıyoruz, yer gök gri... Genellikle ortamımız pek kasvetli...
Hâl böyle olunca, kış aylarında, yaz aylarında yediğimizden fazlasını arzulamamız, sürpriz değil sanki...
Sorarım sana: Aç olmayan mideni değil, aklını doyursan, derdin neyse ona kafa yorsan, bu daha iyi bir fikir değil mi?
Paylaş