Hundred Acre, yani Kırk Hektar, bugün Napa’nın yükselen yıldızları arasında en parlaklarından.
Bu şaraplar, 100 tam puanla flört ediyor. Bu başarının arkasında, strese gömülmüş Kanadalı bir yatırım bankeriyken, bağın birinin orta yerinde kendini bulan Jayson Woodbridge var.
Titanyum güneş gözlükleri, omuzlarına düşen meçli saçları, ihtişamlı kovboy çizmeleri ve iki metreye varan boyuyla Harley’inden indi. Yoldan geçen turistlerin hayret dolu bakışlarına umursamadan cebinden çakısını çıkarıp içtimaya çıkmış ordu misali hazırolda bekleyen bağının derinliklerine yöneldi. Saatler boyunca salkımlardan üzüm numunesi toplayıp tattı, şeker ölçüm aletini kızgın Napa güneşine doğrulttu, topsakalını oğuşturdu, notlar aldı. Kasım kapıdan bakıyordu. Cabernet salkımları arasında buruşmaya başlayan taneler hasat için yaklaşan son fırsatın işaretçisiydi. Yılda on küsur ziyaretine yüzbinlerce dolar döktüğü meşhur Fransız danışman önoloğu Melka’ya iPhone’undan bir e-posta attı. Motoruna atladı, tozu dumana katarak vadiyi baştan başa kesen 29 Karayolu’na çıktı ve İsviçre kayak merkezlerinin butik kasabalarını andıran St. Helena’ya yöneldi.
BU GÜVENLİK ÖNLEMLERİ NİYE
En kıymetli Napa bağlarının hemen kuzeyine bir taç gibi konuşlanmış bu zengin yerleşim yerinde 19. yüzyıldan kalma yegane binaya John Wayne adımlarıyla yaklaştı. Gizemli çelik kapıları banka kasasını andıran diğer kapılar takip etti. Ne bir levha ne de bir isim... Bond filmlerinden çıkma biyometrik tarayıcıya kendini tanıttı. Artık ofisindeydi. Dr. No, hatta Dr. Evil’in bile her an belirebileceği bu mekanda Jayson Woodbridge ne nükleer başlıklı füzeler ne de elmas madenleriyle uğraşıyordu. Deri ve çelik, Roche Bobois mobilyalar, dev sanat eserleri, bilardo masası, camekanda sergilenen binlerce dolarlık elektro gitar, ister inanın, ister inanmayın, hepsi şarap içindi. Tüm bu ihtişamın arkasında Kaliforniya şarap dünyasında son çeyrek asırdır dilden dile dolaşan bir deyiş var: “Küçük bir servet için büyüğüyle yola çıkmak gerek!” Kanadalı başarılı ama sıradan yatırım bankeri Jayson bundan on sene önce hisse senetlerinin stresine gömülmüşken bağın birinin orta yerinde yaşadığı uyanış onu şaraba çağırdı ve bir daha asla ardına bakmadı. Bugünlerde egosu şarabından büyükler her yerde. Şarabı egosunu aşanlar ise parmakla sayılacak kadar az. Kırk Hektar, Kat Kat Pasta, Altın veya İngilizce tercümeleriyle Hundred Acre, Layer Cake ve Gold’un sahibi ve yapımcısı Jayson işte bunlardan biri. Egosu belki ilk izlenimde haddinden büyük, lakin şaraba olan aşkı ve yeteneği benliğinin, bencilliğinin bir hayli ötesinde.
NAPA’NIN EN PARLAK YILDIZI
Hundred Acre, bugün Napa’nın yükselen yıldızları arasında en parlaklarından. Robert Parker’a göre bu şaraplar 100 tam puanla flört ediyor. Jayson’un ilk rekoltesinin 2000 olduğunu göz önünde bulundurursak bu başarı küçümsenecek cinsten değil. Üstelik bu cesur işadamı şaraba atılmadan önce petrol ve doğalgaz borsalarından bunalıp tüm varlığını riske atmış, üstüne bir de ciddi miktarda borca girmiş ve bu günlere gelmiş. Amerika’da şarabın toplam cirosu halen Intel firmasınınkinden az. Bu küçük sektöre büyük beklentilerle girmek hayalperest, maceracı bir ruhla beraber sınırsız bir tutku da gerektiriyor. Jayson’da her ikisi de var. Sadece Napa’nın doruklarında değil, Fransa’dan Arjantin’e, İtalya’dan Avustralya’ya uçup duran global bir şarap adamı aynı zamanda. Buralardan Layer Cake markası altında makul fiyatlı birer lezzet bombası olan günlük şarapların yanı sıra içinde altın yaprakları uçuşan roze ve beyazlarıyla da sürekli gündemde. Her tadımda hepimizi kırıp geçiren, küfürden, dobra itiraflardan asla çekinmeyen bir şovmen, bir pazarlama dehası Jayson.
SORMADAN İNDİRİM YAPMAK HA
Arjantin’de erken hasat kanunlarını hiçe sayarak kaliteli şarap yapmak uğruna tutuklanmayı göze alan, gözbebeği Hundred Acre’a ona sormadan indirim yapan bir Los Angeles mağazasına adamlarını yollatıp şarabına el koyan, ambalajından göndermelerle AB’nin binlerce yıllık şarap tarihiyle dalga geçen, komşularının ve yerel idarenin açtığı sayısız davayı tek tek göğüsleyen, ele avuca sığmaz bir kişilik bu. Kimi zaman bağında geceleyen Jayson, kendisi gibi hayallerini kovalayanlar için şarap yapıyor. “Her şeyi riske etmezsen ne anlamı var” diyor, “Ya hep ya hiç, Everest’e tırmanıyorsan dönüşü yok.”