Güncelleme Tarihi:
Babamı çok severdim. Ama o kadar çok çalışırdı ki, pek göremezdik. Zaten polisten kaçtığı ya da hapiste olduğu zamanlar olduğu gibi, ‘Zübük’ gazetesini çıkarırken eve haftada bir geldiği zamanlar olurdu. Büyüdükçe babamla giderek daha fazla arkadaş olmaya başladık. Bana çok güvenirdi, her yaptığımı da beğenirdi. Ben de onun güvenini kırmamak için elimden geleni yapardım. Ders çalışmak dışında!
Aziz ve Ali Nesin (1959)
Babamın baskın biri olduğunu hiç düşünmedim doğrusu. Belki de baskındı ama ben öyle hissetmedim... Hayatımda kendimi yanında en rahat hissettiğim kişi babamdır. Beni anlar, kusurlarımı bağışlar, beni koşulsuz sever... Daha ne olsun?
Küçük yaşlarda babam hep masallar anlatırdı. O kadar güzel anlatırdı ki... Aynı masalı kırk defa dinlemekten sıkılmazdık. Aslında çoğu da masal değildi zaten. Ali’yle Ahmet okula gideceklermiş de çantalarına neler koymuşlar. Bu kadar basit bir hikâye güzel anlatılır mı? Anlatılır! Babamdan dinlerseniz en basit konunun bile büyüsüne kapılırdınız. Ama babamın çok zamanı yoktu; her zaman para kazanmak zorundaydı, çalışmalıydı, sürekli de çalışıyordu zaten. Geceleri ona yalvarırdık “Bize masal anlat” diye, o da dayanamaz anlatırdı.
Ali Nesin (1960-1961)
Babam şömineyi yaktığında karşısına geçip kitap okurdum. Özellikle pazar günleri bütün günümü orada geçirirdim. Bazen bir elma yerdim kitap okurken. O elma o kadar çok hoşuma giderdi ki... Bir gün babamın yanına gidip, “Pazar günleri elmanın tadı daha güzel oluyor değil mi?” diye sordum. Kafasını işinden kaldırıp gözlüklerinin üstünden bana gülümseyerek baktı ve “Evet öyledir” dedi, “pazar günleri daha güzel olur elma.” Yıllar sonra bunu kendisine anlattığımda, “Demek öyle demişim... Doğruyu söyleyecek zamanım yokmuş anlaşılan” demişti.
Babamla birbirimize benzemiyoruz. Babam, bizimle birlikte olduğunda iyi bir babaydı, ben o kadar iyi bir baba değilim. Daha sakindi, ben o kadar sakin olamadım. Ama şunu da söyleyeyim ki ben doğduğumda babam 40 yaşını aşmıştı. Galiba üç ve dört numaralarda babalığım biraz daha babamın babalığına benzemeye başladı. Yaşla birlikte insan elbette her konuda daha tecrübeli oluyor.
Ateş, Aziz, Ali ve Ahmet Nesin (1960-soldan sağa)
Babam öldükten sonra kendimi yalnız ve savunmasız hissettim. Kendi başıma kalmıştım. Artık düşüncelerine güvendiğim, en uçuk düşüncelerimi sınadığım, her türlü sorunun üstesinden gelen kişi yoktu. Daha da önemlisi vakıf üstüme kalmıştı. Haydutlara karşı tek başıma olduğumu çabuk kavradım.
Babamın ölümünden sonra hayatımda büyük bir boşluk oldu tabii. Daha geçen gece rüyamda gördüm. Babamı rüyamda gördüğüm zaman çok seviniyorum, iki üç gün sürüyor o mutluluk. O zaman babam sanki tam olarak ölmemiş gibi geliyor bana. Çünkü rüyalarımda çok canlı, çok kendisi. Ve daha geçenlerde kendimi “Bu konuyu babamla konuşayım” derken yakaladım. Ölümünü hâlâ tam olarak kabullenmiş olduğumu söyleyemem. Ama galiba bir oğul, babası öldükten sonra gerçek anlamda büyüyor.
Ali Nesin’le Aslıhan Lodi’nin nehir söyleşisi Doğan Kitap’tan çıktı.