Güncelleme Tarihi:
Daha önce yazdığım birçok kitap ve makalede hep iki konunun üstünde durmuşumdur. Birincisi, bizim görsel sanatlarımızın hafızası yoktur. Bu, çok çeşitli nedenleri olan bir gerçektir. Kabul edelim ki, okullarımızda sanat ve kültür dersleri öğretilmez. Tarih derslerinde Tanzimat gibi konular anlatılır fakat içerikleri kültürel alandaki gelişmelerle birlikte ele alınmaz. Öyle olsaydı iyi kötü lise eğitimi almış herkes Tanzimat’la birlikte başlayan romancılığımızı, görsel sanatlarımızı, tiyatromuzu, mimarimizi de öğrenecekti. Bu bir bellek inşa edecekti.
Aynı şey Osmanlı dönemi şiiri, minyatürleri, kent anlayışı ve yapıları için de geçerlidir. Sanat bilgisi tek başına öğrenilmez. O ezberciliğin bir hali olur ve anlamı yoktur. Eğer bir sanat yapıtını veya bir kent planını onu meydana getiren tarihi, toplumsal ve zihinsel açılımlarla ele alırsanız o vakit her şey yerli yerine oturur. ‘Kolektif’ bir benlik ve bilinç meydana getirilir.
Bu yapılamadığı içindir ki, ikide bir, ‘Klasiklerimiz var mıdır’ türünden sorulara muhatap oluruz. Ayrıca hemen belirteyim, kanonik veya klasik kabul edilen yapıtları olmayan toplumlar her gün kendilerini yeniden kurmak, tanımlamak ve doğrulamak zorunda kalırlar. Maalesef görsel sanatlar bu bakımdan ‘nasipsiz’ bir alandır.
Kendimize ait bir ‘soyağacı’
İkinci nedene geleyim. Bugüne kadar görsel sanatlarla uğraşan tek bir ressamımız, heykelcimiz, hocaları da dahil olmak üzere, etki kaynakları arasında tek bir Türk sanatçının adını vermedi. Objektif nedenleri olabilir bu durumun. Ama asıl neden Türkiye’de herkesin bizzat kendisine dışlayıcı bir yaklaşımla bakması, kendisini yok sayarak ayakta durmaya çalışmasıdır.
Şimdi bu liste bize, bütün eksik ve fazla yönleriyle, üstünde durabileceğimiz, düşünebileceğimiz bir ‘kütle’ sunuyor.
100 yapıt dendiğinde ortaya uzun, karmaşık, ‘toplama’ bir liste çıkıyor. Liste Tanzimat’tan bugüne uzanıyor. Önemi de orada. Böylece yukarıda belirttiğim iki önemli boşluk dolduruluyor. Bu bakımlardan listenin çok iyi incelenmesi, değerlendirilmesi ve çözümlenmesi şart. Öylece kendimize ait bir ‘soyağacı’ oluşturabiliriz. İç etkilenmeleri ortaya çıkarabiliriz.
100 kişinin bir araya gelip bu listedeki yapıtları seçmesi bize başka bir konunun kapısını aralama olanağı veriyor: Zevk! Gene daha önce üzerinde çok durduğum, çok önemli sosyolojik bir konudur bu: Zevkin oluşumu.
Zevk, sıradan, basit ve görmezden gelinecek bir olgu değildir. Büyük ölçüde moda, mimari ve diğer görsel sanatlar aracılığıyla oluşur. Elimizdeki liste bize bu olanağı da sunuyor. Zaman neyi getirmiş, değiştirmiş ve yerli yerinde bırakmıştır sorularının cevabı bu listeye müracaatla aranabilir. Dolayısıyla bu listenin kimin zevkini yansıttığını iyi irdelememiz gerekir. Daha önce yazdığım bir yazıda görsel sanatlar alanında ‘ikonik’ yapıtlarımız olmadığını söylemiştim. Tartışma uyandırmıştı. Bu liste o açığı kapatmaya aday mıdır sorusu ciddi ve önemlidir.
Beş yapıtla Osman Hamdi Bey başı çekiyor
Şimdi biraz daha analitik bakalım. Sınıflamayı üçe bölelim. Klasik (1850-1950), Modern (1950-1990), Çağdaş (1990 sonrası). Önce ilk 10 yapıtı ele alalım. Üç klasik var: İki Osman Hamdi Bey, bir Şeker Ahmet Paşa. Yedi modern sanatçı, erken (Zeid), orta (Berger, Koman) ve geç dönem (Arslan-orta modern döneme de konabilir, Doğançay, Acar, Akyavaş). Bir yapıt daha eklersek bu listeye, 11’inci yapıt, bir çağdaş sanatçı (Taner Ceylan) dahil etmiş oluruz. Hayli dengeli olduğunu söylemek mümkün bu yapının.
Büyük listeye dönüp başka bir yol izleyelim: En fazla yapıtı olan sanatçılar. Beş yapıtla Osman Hamdi Bey başı çekiyor. Dört yapıtla listeye dört sanatçı giriyor (Akyavaş, Bedri Rahmi, Erkmen, Zeid). Çok sevindirici. Hepsi modern ve aralarında Ayşe Erkmen gibi çok önemli bir çağdaş sanatçı var. Üç yapıtı olan beş sanatçı (Burak, Çoker, Günal, Tenger, Yalter). Aynı mantık: Orta dönem modern üç sanatçı var. Ama çağdaş sanattan Yalter gibi çok ‘aykırı’ ve önemli, Tenger gibi kendi kuşağının en parlak isimlerinden biri bu listede. İki yapıtıyla listede bulunanlar (Abdülmecid Efendi, Ceylan, Eviner, Gürman, Karamustafa, Koman, Muallâ, Nazmi Ziya, Orhon, Uluç) doğal olarak dağılımın en büyük grubu ve hayli dengeli. Bir klasik (Abdülmecid Efendi), beş modern (Koman, Muallâ, Nazmi Ziya, Orhon, Uluç), dört çağdaş (Ceylan, Eviner, Gürman, Karamustafa).
Şimdi toplayalım; bu listede 20 sanatçı var. Üçü klasik, 11’i modern, altısı çağdaş. Bazı itirazlarla bu isimlerin kimileri yer değiştirse de denge oturmuştur.
Bu analiz bize şunları söylüyor: Birincisi, dengeli bir liste. Doğal olarak modern dönem ağırlıklı olarak temsil ediliyor. Şaşırtıcı isimler ve yapıtlar var. Bunları uzmanların hazırladığı bir listede bulmak olağan sayılabilir. Ama daha geniş kitlelerin de o yapıtları tanımasında çok yarar görüyorum.
Çağdaş sanatçıların etkili temsili
İki, çağdaş sanat kendisine bir zemin bulmuştur. Bu 100’lük listede örneğin bir tek yapıt dışında 1970 kuşağı yok, Türk resminde modern soyut dönemden çok az isim var, Akademi hocaları bulunmuyor (örneğin Sabri Berkel gibi bir ad yer almıyor). Bunlara mukabil çağdaş sanatçılar etkili bir şekilde temsil ediliyor. Bunu önemsemek gerek.
Bugün yeni bir koleksiyoner ve galeri kuşağı var. Müzayedeler yepyeni bir dönem yaşıyor. Bu liste o açıdan, tamamen özel sanılan ama aslında kamusal olan koleksiyonlar açısından ne ifade ediyor, neye işaret ediyor? Bu da üstünde durulması gereken bir başka önemli sorudur.
Listeler önemlidir
Son olarak şunu belirtmeliyim: Listeler önemlidir. ‘Türkiye’nin 100 Önemli Sanat Eseri’ dengeli bir addır. Kavrayıcıdır. Zorlamalardan uzaktır. Tüm bu değindiğim noktalardan sonra bu liste bize başta ele aldığım hafıza, soy, zevk, sanatın dönemsel dağılımı konularında çok önemli şeyler söylüyor. Şimdi bu listenin başka listelerle desteklenmesi ve hepsinin çözümlenmesi gerekir.
Bilinçdışımıza yerleşmiş temel görsel kodlara ancak bu yoldan ulaşabiliriz, ancak bu yoldan hepimizin çok yakındığı estetik dışı dünyayı aşabiliriz.
Yaşlı Halayık, Halil Paşa (Listedeki sırası: 47)
Kaplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey (Listedeki sırası: 3)