Bazı yiyeceklerin sağlık için çok değerli oldukları doğru ama bu durumun biraz abartıldığını düşünüyorum.
Sevgili Selahattin Duman’ın yazdığı gibi konunun, "keçiboynuzu kemir, küçük Haydar şahlansın!", "karnabaharı sofrandan eksik etme, bankalar kredi versin" noktasına gelmesi üzücü! Sağlığımızı korumak, güçlendirmek, hastalıklara karşı daha etkili bir mücadele vermek için bitkilerden faydalanalım ama işi "Hepatite lavanta, tansiyona sarmısak, meme kanserine domates, cinsel fonksiyon bozukluğuna keçiboynuzu" seviyesine indirmeyelim. Sağlıkla ilgili her konuda olduğu gibi bu konuda da bilimsel araştırmalara saygı gösterelim, bilimsel verileri rehber yapalım. Bitkisel destekleri hastalıkların tedavisinde kullanmaya, ilaç olarak onaylanmadıkları sürece, kalkmayalım. Hastalıkların önlenmesi ve tedavisini aktarlara, diplomasız doktorlara veya kerameti kendinden menkul uyanıklara değil, doktor ve eczacılara, modern tıbba, reçeteli ilaçlar ve bitkisel desteklere bırakalım. Yoksa doğal ürünlerden faydalanayım derken doğal ömrünüzü kısaltmanız bile mümkün. Başlıktaki sorunun yanıtı "a" şıkkıdır (!) ve keçiboynuzunun cinsel gücü artırdığını gösteren ciddi hiçbir bilimsel çalışma yoktur.
Annem Alzheimer hastasıydı, benim riskim var mı?
Alzheimer hastalığı bellek kaybı yapan hastalıklardan biri ama birincisi değil! Bu hastalık 70 yaşın altında sık görülmemesine rağmen çok popülerdir. Çok sık gündeme geliyor, ailesinde bu hastalığa yakalananlarda endişeye, telaşa yol açıyor. Bu, yersiz hatta gereksiz bir telaş. Birinci dereceden bir akrabanızın (kardeşleriniz, anne-babanız, hala, amca, dayı, teyzeniz, büyükanne ve büyükbabalarınız) Alzheimer hastası olması sizi korkutmamalı. Sadece çok erken yaşlarda başlayan bazı ailevi Alzheimer olguları dışında genetik mirasla aktarılan Alzheimer hastalığı ile oldukça nadir karşılaşılıyor. Eğer böyle bir durumla karşılaşacağınızdan korkuyorsanız, bellek bozukluğundan korunmada alınabilecek önlemler ile ilgili soruya verdiğimiz yanıtı lütfen dikkatle okuyunuz.
Bellek güçlendiriciler faydalı mı?
Doğal bellek güçlendiricilerin faydalı olup olmadıkları konusunda tam bir fikir birliği yok! Aslında reçeteyle satılan ve bellek kaybı tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilaçların bile etkili olup olmadıkları tartışmalı! Siz yine de nöronlarınızı (beyin hücrelerinizi) homosisteinin zararlı etkilerinden korumak için folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinden faydalanmayı düşünebilirsiniz. Yaygın olarak kabul edilmese de E ve C vitaminlerinin yaşa bağlı bellek kaybı tedavisinde yararlı olabileceğini gösteren bazı bulgular var. Omega-3 yağlarının da, özellikle DHA, beyni güçlendirdiği, bilinçsel fonksiyonu geliştirdiği belirtiliyor. Bitkisel bir destek olan Ginkgo Biloba özlerinin de faydalı olabileceğini düşünenler var. Ginkgonun beyinde bellek bozukluğunun temel hazırlayıcılarından biri olduğunu düşünülen beta-amiloid oluşumunu önleyebildiğini gösteren kanıtlar bulunmuş. Biz bellek bozukluklarından korunmanın en etkili yolunun kan damarlarını korumak, sigarayı bırakmak, düzenli egzersiz yapmak, uykunuza dikkat etmek, alkolü ya hiç kullanmamak ya da çok ölçülü almak, stresi iyi yönetmek, her şeyi dert etmeden keyifli, huzurlu, neşeli bir hayat sürmeye gayret etmek, başınızı darbelerden korumak, sosyal ilişkileri geliştirip güçlendirerek yalnızlıktan uzak kalmak ve mutfağınızı sağlıklı yiyeceklerle donatmak olduğunu düşünüyoruz.
İnme-felcin ilk işaretleri neler?
Önemli belirtilerin başında uyuşma geliyor. Kol ve bacakta çoğu kez aynı anda ortaya çıkan uyuşma (özellikle 10 dakikadan fazla sürdüğünde) önemli bir işaret olarak kabul edilmeli. Daha öncekilerden farklı bir baş ağrısı da dikkati çekmeli. Denge ve koordinasyon bozuklukları, bulantı ve kusma gibi işaretler de önemli. Bazen ilk işaretler vücudun yarısında ortaya çıkan uyuşukluk, kuvvetsizlik, konuşma ve görme bozuklukları da olabiliyor. Bunlara çoğu zaman bilinç ve algılama değişiklikleri, şuur dengesizlikleri de ekleniyor. Beyin sapında yaygın bir alanda sorun varsa, solunum ve yutma güçlüğü gibi işaretler de ortaya çıkabilir. Bazen bu belirtilerin bir veya birkaçı, birdenbire ortaya çıkıyor ve kısa bir süre sonra dakikalar ve saatler içinde düzelebiliyor. Bu durumda geçici istemik ataklardan bahsediliyor ki bunlar da önemli.
Tiroit kanseri nasıl teşhis ediliyor?
Tiroit kanserinde de kesin tanı (her türlü kanserde olduğu gibi) tiroit dokusundan alınan biyopsi örneklerinin bir patoloji uzmanı tarafından mikroskop altında incelenmesine dayanıyor. Doktorunuz kanserden şüphelendiğinde tiroitle ilgili bazı kan testleri (tiroglobulin, anti-tiroglobulin, T3, T4, TSH, ANTI TPO) ve görüntüleme incelemeleri (ultrasonografi, sintigrafi) isteyebiliyor. Muayenenizden elde ettiği verileri bunlarla birleştirdikten sonra biyopsi yapılmasına karar veriyor. Biyopsi ile alınan dokunun incelenmesi kanser olup olmadığını kesin olarak belirlemenin tek yolu. Patolojik inceleme yalnız tiroit kanseri teşhisi için değil, kanserin türünü belirlemek ve tedavi planını oluşturmak için de şart.
Kanser genleri önemli mi?
Genetik miras kanserde de belirleyici faktör. Genetik kodlar bazı kanserlerin oluşumunda, ağırlığında, tedaviye vereceği yanıtta önemli bir rol oynayabiliyor. Örneğin bazı genleri taşıyanlarda (BRCA1) meme kanserine yakalanma riski artıyor. New Jersey Kanser Enstitüsü’nde yapılan yeni bir çalışma MTDH diye bilinen genin ağır seyirli meme kanseri olan hastalarda önemli bir rolünün olduğunu ortaya koydu. Bu geni taşıyanlarda kanserin metastaz yapma ihtimali artıyor. Bu çalışma çok önemli, çünkü meme kanserinden metastaz yapan bir gen ilk kez keşfediliyor ve bu genin işleyiş biçimi ortaya konuyor. Bu bulgu metastazı engelleyecek yeni bir ilacın bulunmasına da olanak sağlayabileceği için anlamlı bir buluş olarak değerlendiriliyor.