Kaz Dağı’nı kazdırmayacağız

KAZ DAĞI’ndaki çevre katliamını önce Çanakkale Olay Gazetesi’nin haberlerinden öğrendim. Yaz aylarında Kaz Dağı’ndaki çevre örgütleri toplantılar düzenlemeye başlamışlardı bile, "Kaz Dağı’nı kazdırmayacağız kararlıyız" diyorlardı.

Bölge halkı, sivil toplum örgütleri ve yerel medya ile yönetimler birleşerek bugün Kaz Dağı’nın sorumsuzca talan edilmesine karşı ulusal medyayı da harekete geçirdiler ve güçlü bir kampanya başlattılar.

Bana öyle geliyor ki sonunda dediklerini yapacaklar ve Kaz Dağları’nı kazdırmayacaklar.

CHP Adana milletvekili Gaye Erbatur’un, eylül ayında Çanakkale kadın örgütlerinden gelen uyarı ile hemen hazırlayıp hükümete verdiği soru önergesini, diğer bazı milletvekillerinin önergeleri de izledi. Bildiğim kadar henüz yanıt alamadılar.

Konu Meclis gündemine giremedi ama "sokak" harekete geçti.

27 Ekim’de Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenleyeceği "Kaz Dağı’nda Madencilik, Turizm ve Çevre" konulu toplantıya katılmak üzere gideceği Çanakkale’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’i sivil toplum kuruluşları da mitinglerle karşılayacak.

* * *

TEPKİLERE
karşı çıkanlar, "altın aranmalı" diyenler yani, iki gerekçe ileri sürüyorlar.

Birincisi arama faaliyetlerinde siyanür kullanılmaması. Evet biliyoruz, siyanür işletme sırasında devreye giriyor. Zaten şu aşamada mesele bu değil. Arama faaliyetleri sırasında ağaçlar kesiliyor. Dünyada göknarı ile meşhur olan Kaz Dağı, kendisine has 43 endemik bitki türüne sahip. Bu bitki örtüsü mahvediliyor. Enerji Bakanı Hilmi Güler, "Ağaçlar için hektar başına 5 bin ytl veriyorlar. O altın çıkacak, kararlıyız" diyor. Şirketlerin yasalara göre kestikleri ağaç kadar ağacı dikme sorumluluğu var gerçi, ama hiçbir şey orada bozulan bitki örtüsünü geri getirmiyor. Kaldı ki, yeni ağaç dikilip dikilmediğini kontrol eden de yok.

İkinci karşı çıkış gerekçesi ise ÇED raporu konusunda. "Henüz altın çıkartma faaliyeti yok. ÇED raporu o yüzden firmalardan istenmedi" deniyor.

İşte yeni maden yasasının en kötü taraflarından biri de bu. Yasaya göre istediğiniz her yerde (arkeolojik alan bile olabilir bu) arama yapma izni alabilir ve altın çıkartabilirsiniz. Hem de ÇED raporu gerekmeden, yani bu faaliyetin bölgeye etkisi olumlu mu olumsuz mu araştırılmaya gerek duyulmadan rezervinizin yüzde 10’una kadarını işletme hakkına da sahipsiniz.

Bütün sorun da burada. Şu anda arama ruhsatı olan 11 şirket, Kaz Dağı’nda kendi bölgesindeki rezervin yüzde 10’unu işletme hakkına da sahip. Hem de ÇED raporsuz. Siyanürlü ayrıştırma işlemi de bu aşamada devreye giriyor. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın.

* * *

ÇANAKKALE
Valiliği ve Belediyesi, Kaz Dağları’nın tümünün Milli Park ilan edilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığı’na baş vurdu. Ama bu da yetmiyor. Kaz Dağları’nın Balıkesir’in güney kısmı yani yüzde 30’u Milli Park, fakat bir şirket bu bölgede de sondaja devam ediyor.

Bölgenin kurtuluşu, tamamının "özel koruma alanı" ilan edilmesine bağlı.

Bu da yeterli değil, maden yasası da mutlaka değiştirilmeli.

Her şeyi para ile pul ile değerlendiren AKP hükümetine bir sorum var. Para pul iyi de, nefes alabilmenin, tarih mirasının, doğanın, çevrenin bunları korumanın kıymeti hiç mi yok sizin defterde? Korumak, kıymet bilmekle başlar da.

Bir soru da ortaya, üstüne alana. Kaz Dağları’ndaki, Çanakkale’deki, Küçükkuyu’daki, Altıonuluk’daki zeytinliklerini, tarım arazilerini müteahhitlere satıp oralarda çirkin binaların yükselmesinden rahatsız olmayanlara, bahçesine-bağına sahip çıkmayan dağının sahibi olabilir mi?
Yazarın Tüm Yazıları