Katılım % 85'in üzerine çıkmazsa AKP yine iktidar

CHP İstanbul Milletvekili ve siyasal araştırmacı Bülent Tanla, genel seçimlerle ilgili ilginç bir çalışma yapmış... Son günlerde kamuoyuna yansıyan bilgilerin yeni bir 'seçim matematiği' ortaya koyduğunu söylüyor.

Haberin Devamı

Tanla, 2007 seçimlerinin belirleyici en önemli iki konusunu şöyle açıklıyor:

1- Seçime katılımın artırılması... 2002 seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısı 41.4 milyondu. Seçime katılanların sayısı ise 32.8 olarak gerçekleşmiş, seçime katılma oranı % 79.1 olmuştu. Aradan geçen sürede yaklaşık 3-5 milyon yeni seçmenle birlikte kayıtlı seçmen sayısının yaklaşık 45-46 milyona çıkması beklenmektedir. 2002'de 13-14 yaşında olan çocuklarımız bu seçimde oy kullanacaktır.

2- Türk demokrasisinin güçlenmesi açısından önümüzdeki seçimlerde katılım oranının artırılması, bütün siyaset kurumları ve sivil toplum için öncelikli görev olmuştur. Seçime katılma oranının % 85'in üzerine çıkması, bir başka deyişle oy kullanan seçmen sayısının 38 milyonu aşması, her şeyden önce katılımcılık açısından gereklidir. Bu hedefin yakalanması, demokratik katılımın ilk adımının Türk ulusuna yakışır bir şekilde gerçekleşmesi sağlanacaktır.

Haberin Devamı

SEÇMEN OLUNUZ

Tanla, ancak bunun kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini, askıya çıkartılan seçmen listelerinin 1 Mart'a kadar güncelleşmesi gerektiğini, bu nedenle başta CHP olmak üzere bütün siyasi kurumların büyük bir kampanyayla yurttaşları seçmen olmaya çağırması, örgütlerin bu yönde vatandaşlara yardım olması, yol göstermesi gerektiğini vurguluyor. "TC kimlik numarasının bildirimi, seçmen olabilmek için şarttır. Kayıtlı seçmen sayısı böyle artırılabilir. Bu görev en çok da muhalefet partilerine düşmektedir" diyor.

Yani bir tek oy bile Meclis dışında kalmamalıdır.

ŞU ANKİ TAHMİNLER

Türk seçim sisteminde adaletli temsili engelleyen en önemli faktörün % 10 barajı olduğunu, 2002 seçimlerinde kullanılan oyların sadece % 54'ünün Meclis'e yansıdığını, bunun da kabul edilebilir bir sonuç olmadığını kaydeden Tanla, Meclis'e nasıl bir yapının yansıtılacağını şöyle yorumluyor:

"Şu anki tahminler, önümüzdeki seçimlerde iki partili parlamentonun sona erdiğini, yeni parlamentonun en az üç veya dört parti ile bağımsız milletvekillerinden oluşan bir yapıda olacağını göstermektedir. Temsil oranını daha artırmak için ise barajı kendi başlarına aşma ihtimali düşük olan partilerin. siyasal yelpazedeki benzer partilerle seçim işbirliği yapmaları yararlı olacaktır. Böylece temsilde adalet daha da sağlanmış, demokratik katılımın ikinci unsuru da gerçekleşmiş olacaktır. Dayanışma, oyların çöpe gitmesini önler.

Haberin Devamı

SEÇİMİN MATEMATİĞİ

Tanla, 'seçimin matematiğini' şöyle açıklıyor:

"Hesap açıktır. Eğer 2002’de Meclis’e oyların % 54’ü yerine % 80’i yansımış olsaydı, AKP’nin aynı oy oranıyla kazanacağı sandalye sayısı 363 olmayacak ve tek başına iktidara gelemeyecekti. Önümüzdeki seçimlerde seçime katılma oranının % 85’ler düzeyinde gerçekleşmesi durumunda 39 milyon seçmen oy kullanacaktır. AKP’nin 2002’de sağladığı % 34.3 oranını elde edebilmesi için bu şartlarda oylarını 2.7 milyon artırarak 13.5 milyona ulaştırması gerekmektedir. Parlamentoya yansıyacak oyların en az dört parti ve bağımsızlar ile % 80’lere varması halinde AKP tek başına iktidar şansını kaybetmektedir.

AKP'NİN İSTEĞİ

AKP ise yalnızca iki partinin oylarını artırmasını ve Meclis’e iki partinin girmesini istemektedir. Seçim yasalarındaki çarpıklık ve yüksek barajlardan yararlanarak ezici bir biçimde yine tek başına iktidarını perçinlemeyi planlamaktadır. AKP, Cumhurbaşkanlığı’nın yanı sıra hem ezici Meclis çoğunluğunu, hem hükümeti, hem de Başbakanlığı istemektedir.

Haberin Devamı

Bu isteğe dikkat etmeli, hiçbir siyasal parti bu oyuna gelmemelidir."

Liderlerin akıllarını başlarına almaları gerekmiyor mu?

Rakip gazeteciler aynı gün öldüler

ÇANAKKALE aynı gün iki gazetecisini kaybetti; bizi sevgili abimiz Turhan Narler (76) ve diğeri de Yaşar Türe (61)... Dostlarımız Aynur ve Işık'in babaları olan Turhan Narler, Çanakkale'nin duayen gazetecisiydi. Anafartalar, Devrim, Devrim için İleri, Haber ve Olay gazetelerinin kurucusuydu. Aynı zamanda da AA, TRT, Hürriyet Haber Ajansı ve Cumhuriyet'in 1960-70-80'lı yıllardaki temsilcisiydi. Bu bakımdan İstanbul basınına çok emeği geçmiştir.

'Çanakkale'den haber atlanmaz'ı ilke edinmişti kendisine. Cumartesi sabahı son nefesini verirken, 12 saat sonra yakın dostu ve aynı zamanda meslektaşı rakibi, emekli AA Büro Müdürü Yaşar Türe de vefat etti. Çanakkaleliler aralarındaki tatlı rekabet nedeniyle ertesi günkü gazeteleri kim birbirini atlattı diye merak ederlerdi. 'Haber' yüzünden zaman zaman küstüler ve barıştılar. Narler yazılı basından olduğundan ve aynı zamanda iyi bir fotoğrafçı olduğundan 'atlatma haber'de daha avantajlı sayılırdı.

50 yıllık meslek yaşamında Narler, kurşun harften internete kadar bütün teknolojilerle iç içe olmuş gerçek bir emekçi gazeteciydi.

Türe, Narler'e daha önce "senin cenaze gitmem" demişti.

Yaşamın garip bir cilvesi olarak Narler'den sonra o da yaşama gözlerini kapadı; bir gün hastane morgunda yanyana yattılar ve bir gün ara ile yan yana toprağa verildiler.

Ne yazık ki, Türe 'onun cenazesine gitmem" demi

Her iki ailenin yakınlarına, sevenlerine ve Çanakkalelilere başsağlığı dileriz.

Kadınlar, erkek cemaatini geçti

TRT, Show TV ve CNN'nde kameramanlık yapan Haluk Günay'ın acı günü... Bir ay kadar önce ağabeyini kaybetti Günay sonra da eşini... Eşi THY'de kabin amiri Ömür Günay'dı (38)... Haluk, basın camiasında ne kadar seviliyorsa, Ömür de THY camiasında o kadar seviliyordu.

Haberin Devamı

Ömür Günay, 21 Ocak'ta Helsinki-İstanbul seferini yapan THY uçağında beyin kanaması geçirdi. Uçak, İstanbul'a indikten sonra kaldırıldığı hastanede önceki gün vefat etti.

Günay, doğum izninden sonra görevine yeni dönmüştü.

Ve dün Ataköy Camisinde öğle namazından sonra kaldırılan cenazesi, 33 yıl önce İzmir'deki THY uçağı kazada ölen pilot babası gibi dün, hem de kendi doğum gününde toprağa verildi.

Ataköy Camisinde pek böyle bir kalabalık görülmedi.

En ilginci de, cemaatteki kalabalığın erkekleri geçmesiydi.

Yani kadınlar çoğunluktaydı; cemaat olarak erkeklerden daha fazlaydı.

THY'nın kadın personeli çoğunluktaydı.

Olayı baştan alırsak...

Bir insanlık dramı yaşandı dün Yeşilköy'de.

Haberin Devamı

'Haberciler.com' sitesinde Tanyel Yılmaz şöyle yazıyordu:

"Basının sevilen ismi Haluk Günay, çok sevdiği eşi ve 13 aylık oğlu Sarp'ın annesi Ömür Günay'ı (İTÜ Fizik Mühendisliği mezunu) kaybetti... Ömür Günay, 1974 yılında İzmir'de şehit düşen babası Kaptan Pilot İlhan Günaydın'ın ölüm yıldönümünden bir gün sonra; kendi doğum gününden de iki gün önce vefat etti... Ömür Günay, doğum gününde defnedildi.

'ALLAH THY'NİZİ VERSİN'

Bu olayın sorumlularına 'Allah THY'nizi versin' deniliyor.

Ömür Günay, havacı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası THY'de pilot olarak çalışıyordu... 1974 yılında İzmir'de düşen THY uçağının pilotu olarak o kazada şehit oldu... Ablası Tülay THY'de hostes olarak çalıştı, emekli oldu ve Onur Air'e geçti.. Kendisi de bu aile geleneğini bozmadı ve THY'de hostes olarak çalıştı. Belki de babasına karşı vefa borcunu THY bu şekilde ödemişti; ancak anlaşılan o THY geçmişte kaldı...

İstanbul-İzmir seferini tamamladıktan sonra bir de Finlandiya'ya giden Ömür Günay, 10 saatlik uçuş mesaisine dayanamadı; Finlandiya dönüşünde görevi başında beyin kanaması geçirdi. Uçaktaki bir doktorun ilk müdahaleyi yapmasının ardından havaalanında bekleyen ambulansa konuldu. Ailesine haber verilmeden, üstelik uçaktaki doktorun uyarısına rağmen tomografi cihazı olan bir hastane yerine Samatya SSK Hastanesi'ne götürüldü. Hastaneye ulaşan eşi Haluk Günay'ın müdahalesi üzerine hastane hastane dolaşmaktan kurtarılan ve THY tarafından sahipsiz bırakılan Ömür Günay'ı taşıyan ambulansın acemi şoförü burada öyle bir gerçeği dile getirdi ki; işte THY'nin durumu dedirtti... Haluk Günay eşinin Yeşilköy'deki International Hospital'e götürülmesini istedi, ancak ambulansın AKP kadrolaşmasının eseri olan şoförü İstanbul'daki en bilinen hastanelerden biri olan International Hospital'ı bilmiyordu...

THY'CİLAR NEREDE

Ömür Günay'a pek çok aşamada sahip çıkmayan THY'nin inisiyatifinden olayı çekip alan Haluk Günay, kişisel çabalarıyla eşine en azından bir şans yaratmayı başardı. O an itibariyle, görevini bitiren hostesler, pilotlar, aileden yakınlar, eş dost, Yeşilköylüler ve basın camiası Yeşilköy'e doluştular. Herkesin duası Ömür içindi.. Ancak THY'den Ömür'ün amiri konumundaki bazı yetkililer günlerce hastaneye gelerek Ömür'ün yanında olmadılar. Ablasını çalıştığı Onur Air bile en üst kademesine kadar hastanede Ömür ve ailesinin yanında oldu; ancak Ömür'ün mesai arkadaşları dışında THY yönetimi Ömür'ü yalnız bıraktı. Haberciler'de ortaya çıkarılan skandalın ardından THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin olarak derhal müdahale etti. Ömür'ün ameliyatından 2-3 gün sonra hastaneye gelen Candan Karlıtekin, bu olayda sorumluluğu bulunan herkesi araştıracağına söz verdi... Umarız bu sözlerinde samimidir. Zira temsil ettiği kadrolaşma, THY'nin deneyimli kadrolarını biçerek deve kurban edenleri işbaşı yaptırdı."

Gazeteci Tanyel Yılmaz, THY yönetimine bazı noktalarda uyarı yapmak gerektiğini belirterek şunları yazıyor:

"Havayolu şirketleri, her olay için hareket planlarını hazırlamak ve uygulamak durumundadır. THY'nin "havada rahatsızlanan kişiler"le ilgili bir protokolü var mıdır? Varsa nasıl uygulanmıştır? Uygulanmamışsa neden uygulanmamıştır? Uçakta şans eseri bulunan doktor olmasa ne yapılacaktı? Bu doktor, apronda ambulans beklemesini isterken zaman kazanmak istiyordu, orada kazanılan zaman nasıl oldu da İstanbul yollarını ve hastanelerini bilmeyen bir ambulans şoförü ile harcandı?

Olayın yaşanmasının ardından Ömür Günay'ın ailesine-eşine neden anında haber verilmedi? Haluk Günay'ın eşinin durumunu bilmek ve müdahale etmek hakkı neden elinden alındı? Panik mi yaşandı? Yoksa bu tip durumlarda ne yapacağını bilmeyenler mi iş başındaydı? Yoksa bu durumda ne yapılacağı bilinmiyor muydu?

THY, Yeşilköy Havalimanında en yakın hastaneleri kullanmıyor mu? Kullanıyorsa Ömür neden uzaktaki bir hastaneye gönderildi? Daha International Hospital, Bakırköy Acıbadem gibi ileri seviyede teknolojileri kullanan hastaneleri bile bilmeyen bir ambulans şoförü nasıl oldu da işe alındı?

THY Genel Müdürü benzeri bir rahatsızlığı ofisinde geçirse hangi hastaneye kaldırılırdı?

Bir THY yolcusunun başına böyle bir olay gelirse THY ne yapar? Yolcular ve personel her uçuş öncesi boşuna mı sigorta ettirilir?

THY, bu olayla ilgili neden açıklama yapmamıştır da Sevgililer Günü kampanyası başlatmıştır? Kelle koltukta uçan pilot ve hostesler THY'nin sevgilisi değil midir?"

HALUK GÜNAY NE DİYOR

Ataköy Camisindeki cenaze törenindeki cemaatte, kadınların erkeklerden fazla olduğu dikkati çekti.

Hürriyet muhabirleri Faik Kaptan ve Yeliz Öz'ün haberlerine göre,

Ömür Günay'ın eşi kameraman Haluk Günay, hastaneye gittiğinde tomografi cihazının bozuk olduğunu söyleyerek şöyle diyor:

"Ben hastaneye gittiğimde Cerrahpaşa'ya mı Haseki'ye mi götürelim diye ambulans görevlileri tartışıyordu. Ben International Hospital'a götürülmesini istediğimi söyleyince International Hospital nerede diye bana sordular. Bu süre içinde çok vakit kaybedildi."

THY'nin çalışanlarına özel sağlık sigortası yapmadığını da söyleyen Haluk Günay, "Bu konuda THY hassasiyet göstermiyor. Anadolu Hayat isteyene yapıyor. Bizim özel sağlık sigortamız da vardı ancak Samatya'ya götürmeyi uygun bulmuşlar" diye konuştu. Haluk Günay, uçağın acil iniş yapmamasını nasıl değerlendirdiği yönündeki bir soruya, "Dün akşam kaptanla beraberdik. Bize karşı çok mahcuplar ama ellerinden geleni yaptıklarını inanıyorum" dedi.

ANNESİ DE BEYİN KANAMASINDAN ÖLMÜŞTÜ

Ömür Günay'ın doktor eniştesi Fikret Bulut, genç kadının annesinin de 40 yaşında beyin kanaması geçirdiğini ve şu anda yaşamını destekle sürdürebildiğini belirtti. Beyin kanamasını anneden kaynaklanan genetik bir nedene bağladıklarını söyleyen Bulut, "Ömür International Hospital'a geldiğinde ölü kabul ediliyordu. Bir umut olarak 3 saat ameliyata aldık. Kanama durdu ama anevrizma büyük olduğu için yüzde 3-5 yaşama şansı vardı. O da gerçekleşmedi. 6 gün dayanabildi" dedi.

Ömür Günay'ın hastaneye geç getirildiği yönündeki bir soruya Fikret Bulut, "Kimse bunu bilemez ama 7 gündür her saniye aynı şeyi bende düşünüyorum" diye yanıt verdi.

THY Genel Müdürlüğü'ndeki törende Günay'ın eşi Haluk Günay, ablası Tülay Bulut, yakınları ve çalışma arkadaşları gözyaşlarını tutamadı. THY Genel Müdürü Temel Kotil yaptığı konuşmada "THY’ye emek vermiş ailemizin genç,ve tecrübeli bir kabin amirini, çiçeği burnunda bir anneyi kaybettik. Acımız büyük. 1974 yılında İzmir’de şehit düşen babası Kaptan Pilot İlhan Günaydın'ı bu vesile ile anıyorum" dedi.

Kotil, uçuş süreleriyle ilgili ısrarlı sorulara ise yanıt vermedi. İTÜ Fizik Mühendisliği mezunu Ömür Günay, Ataköy Camii'ndeki öğle namazından sonra Edirnekapı Şehitliği'nde babasının mezarı üzerine defnedildi.

UÇUŞTAN ÖNCEKİ 3 GÜNÜ BOŞTU

THY Basın Müşaviri Ali Genç durumla ilgili şunları söyledi:

"Arkadaşımıza, uçakta bulunan bir doktorun müdahalesi sözkonusu. Bu müdahele sonrasında doktorun ifadesi ile hastanın İstanbul’a götürülmesinin daha iyi olacağı yönünde. İstişare edildikten sonra Kaptan, İstanbul'a inme kararını alıyor. Tüm uçucu ekiplerin uçuş görev süreleri, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nün belirlediği limitlerde gerçekleştirilir. THY'de buna titizlikle uymaktadır. Ömür Günay'ın uçuş öncesi 3 günü boş. Dinlenip gelen bir arkadaşımız. Uçuş süreleri de hamilelik izninden sonra, uçuşa başladığı günden bu yana hep bu limitlerin altında. Kesinlikle üst limitlere ulaşmamış.

HAVA-İŞ TÜRK HAVA YOLLARI'NI SUÇLUYOR

Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin "Geçen ağustos ayında düzenlediğimiz basın toplantısında, THY'deki istihdam yetersizliği ve plansızlık nedeniyle insan bünyesi ve bedeninin kaldıramayacağı aşırı uçuş programlarının, kısa vadede bir şey olmayacaksa bile uzun vadede insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşacağını söylemiştik” dedi.

Ömür Günay'ın ölüm nedenini sadece bu nedene bağlamadığını, Günay'ın günlük, haftalık ve aylık programını da gözden geçirip ona göre bir şeyler söylemenin daha sağlıklı olacağının altını çizen Ayçin, AA'ya şöyle konuştu:

"Görünen bir şey var. THY, eksik personel istihdamında ve programsızlıkta ısrar ediyor. THY yönetimi, günlük planlanmış 14 saatlik bir müddet içinde uçuruyoruz diyebilir ancak 14 saatlik limitler uluslararası otoritelerin de belirttiği gibi olağanüstü hallerde kullanılması gereken limitlerdir. Bu her gün 14 saatte planlayacaksın anlamına gelen bir limit değildir.”

Ayçin ayrıca, Ömür Günay'ın bir günlük uçuşundaki İzmir-İstanbul ve arkasından Helsinki'ye gidip gelmesiyle bağlantılı uçuş saatlerinin fazlalığına dikkati çekerek, Günay'ın ölümünün bir sonuç olduğunu sözlerine ekledi.

Yabancı doktorlar çalışma yasası

YABANCI doktorların Türkiye'de çalışabilmelerine olanak sağlayacak yasa tasarısı meclisin bu haftaki gündeminde yer alıyor. AKP'nin sağlıkla ilgili diğer yasaları gibi bu tasarının amacı ve kamu yararı tartışmalıdır. Hangi yabancı doktorlar Türkiye'de çalışabilecekler? Türkçe bilmeden hekimlik nasıl olacak? Hangi Amerikalı, Avrupalı doktor Türkçe öğrenip de Türkiye'de çalışmak isteyecek? Var olan büyük özel sağlık kuruluşlarında ve Arap sermayesiyle kurulması gündeme gelen hastanelerde, ABD ve Avrupa diplomalı yabancı hekimlerin 'reklam ve rant amaçlı' çalışabilmeleri için çıkartılmak istendiği endişesini taşıyorum. Türk doktorlarının batıda çalışabilmeleri, dil dahil birçok sınavı ve engeli aşmalarına bağlı. Petrol zengini Arap ülkeleri ise yabancı doktorların, ABD ve Batı Avrupa mezunu olmalarını ön koşul sayıyor. Türk diplomalarını dikkate almıyor.

Prof. Nadir PAKSOY

Muammer Aksoy'u anıyoruz

HUKUK devletinin yılmaz savunucusu, Atatürk devrimlerinin ödün vermez savaşçısı, laikliğin simgesi, onur ve inanç anıtı, değerli bilim adamı Prof. Muammer Aksoy 31 Ocak 1990'da Atatürkçü Düşünce Derneği'nin toplantısından çıkıp evine giderken kurşunlanarak katledildi.

Onu katleden karanlık güçlerin hedefi Muammer Aksoy’un Cumhuriyet´in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk´ün devrimlerini ve Türkiye’nin laik, demokratik, hukuk devleti olmasını ödünsüz savunma inancıydı.

HDF’nin etkinliklerine defalarca katılan, aydınlık düşüncelerini yurt dışındaki vatandaşlarımıza anlatan Muammer Aksoy´u saygıyla anıyoruz.

HDF’liler, sosyal demokratlar Onu her zaman sevgiyle, saygıyla anacaklar, Onun gösterdiği dayanışmacı, özgürlükçü ve barışçı çizgide yürümeye devam edecekler.

Barış, laiklik, özgürlük yolunda herkese insan hakları, her yerde demokrasi diyerek, aydınlanma ve bilimin ışığında bir uzun yürüyüşe çıkanlar, Muammer Aksoy´u unutmayacaklar.

Ahmet İyidirli

HDF Genel Başkanı

Devlete küfür

SON günlerde yaşanan talihsiz olaylar sonucu bir kimlik bunalımı yaşamaya başladık. Aslında bu bunalımın adı tam olarak da konulamadı.Adı kimlik bunalımı mı yoksa bir guruba yapılan haksızlık mıydı netleşmedi.Bunun sonucunda ise kim azınlık kim değil bunları sorgulamaya başladık.Televizyonlar da izlemişinizdir ünlü siyaset bilimciler çıkıp milliyetçiliğin ne olduğunu ve dünya da nereye gittiğini saatlerce tartıştılar.Yani millet kavramı bir kez daha sorgulandı. Kökeni nerden geliyor,kim kendini hangi gruptan hissediyor bunlar bir kez daha ele alındı.Milliyetçiliğin ne olduğu veya nereye gittiği uzun uzun anlatıldı.Sonucunda ise herkes kendine göre bir yorum yaptı, ancak kafalar hala net değil.Son işlenen cinayet bu kafa karışıklığında başat rol oynadı.

Kimi Ermeni olduğunu söyledi kimi Hrant Dink.Bunlar söylenirken samimi duygularla bir tepki ortaya koyuldu. Ortak tepkide kimse aslını inkar etmedi.Ancak olay döndü dolaştı kimlik bunalımına kadar getirildi.Hafızasını yitiren yetişkin gibi kavram sorgulamasına gittik.Soruların ardı arkası kesilmedi. Soru sormak güzeldi ama yetişkin birinin ben kimim demesi gibi bir durum ortaya çıktı.Yani tepki yön değiştirdi.Başka yönlere kaydı.Oysa özünde ben Ermeni’yim sözünün anlamı mazlumun yanında olmaktı. Ortada bir cinayet vardı ve sağduyulu vatandaşlar bir daha olmasın diyerek ortak tepkilerini bu sözlerle dile getirdiler.

Tabi durumdan faydalanmak isteyenlerde yok değildi. İnsanlara yön vermeye bayılanlar burada da sahneye çıktılar. Ancak sağduyu galip gelince hemen yönlerini başka tarafa çektiler. Bir dedektif gibi suçlu avına çıktılar. Fakat her zaman yaptıkları gibi yine aynı adrese gittiler.Yani Devlet kapısına.Orta da bir suçlu vardı ve adı da devletti. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti. İçte dışta bakın bunlar böyle nidaları yükselmeye başladı.

Serhat DOĞAN

TYAYSD Derneği Başkanı Özdemir:

---------------------------

%68’lik vergi yükü %50'ye çekilecek

DUBAİ'de yapılan ve 30 ülkeden 600 delegenin katıldığı 31. Asya Yarışçılık Konferansı'nda, 'At Sahiplerinin Yarış Otoritesi ve Yarış Müessesesinden Beklentileri Ne Olmalıdır" başlıklı bir konuşma yapan Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği Başkanı, AKP İstanbul Milletvekili İnci Özdemir şunları söyledi:

"TYAYSD Derneği Başkanı sıfatımın yanı sıra, 4 yıldır Türkiye’de iktidarda bulunan AKP'nin İstanbul milletvekili olarak bugün sizlerin karşısına, kendi ülkesindeki atçılık sektörünün çözüm bekleyen sorunlarını önemli ölçüde giderecek bir kanun tasarısını, buraya gelmeden çok kısa bir süre önce parlamentoya getiren bir topluluğun üyesi olarak gururla çıkıyorum. Yürürlüğe girecek olan bu kanunla birlikte, ülkemde yarış müessesesi olarak görev üstlenen Türkiye Jokey Kulübü'nün müessese hissesi % 33, atçılığa ve yarışçılığa büyük önem veren yarış severlere dağıtılacak olan ikramiye miktarı ise % 12 oranında arttırılmış olacaktır. At yarışlarından yapılan kesintilerde dünya standartlarının çok üzerinde bir noktada olan ülkemizde, sektörün üzerinde taşıdığı % 68’lik vergi yükü % 50 seviyesine çekilecektir. Türk atçılığının gelişimindeki tarihsel süreci bilmeden genel anlamda yapılacak olan bir değerlendirme ile bunun yeterli ölçüde bir iyileştirme olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Hatta dünya trendlerine bakıldığında yapılan bu iyileştirmenin yetersiz olduğundan bile bahsedilebilir. Ancak gerçekleştirilen bu değişikliğin ülkemde bu anlamda var olan vergilerden atılan ilk geri adım olduğunu söylediğimde, elde edilen başarının boyutları sanırım sizler tarafından da çok daha iyi anlaşılacaktır. Bundan sonraki dönemde zaman içerisinde yapılması gereken, bu konudaki mücadeleye ısrarla devam etmek, at sahiplerinin ve atçılık sektörünün beklentilerine cevap verecek projeleri yarış otoritesi ve yarış müessesesi ile birlikte hayata geçirebilmektir."

Yazarın Tüm Yazıları