Kadınlar pes etmedi

KADINLARIN son umudu Cumhurbaşkanı’ydı. Fakslarla seslerini devletin tepesine duyurmaya çalıştılar. Anayasa’nın toplumsal mutabakat metni olması gerektiğini anımsatarak, ‘10’uncu maddede yapılan değişikliğin toplumun yarısını oluşturan kadınların onayını almadığı açıktır’ dediler ve Cumhurbaşkanı’ndan değişiklik tasarısını veto etmesini istediler.

Ama olmadı. Cumhurbaşkanı Sezer de, 50’den fazla kadın örgütünün, hukukçularla birlikte yıllardan beri sürdürdükleri çalışmalar sonucu ortaya koydukları ‘fiili eşitlik’ talebine kulak tıkadı.

Oysa fiili eşitlik, kadınların sadece kendi beceriksizlikleri nedeniyle toplumda ikinci sınıf vatandaş haline gelmiş oldukları iddialarının doğru olmadığını kanıtlayacak, gerçek demokratik eşitliği sağlayacak etkili bir yoldu. Bu kapsamda kadınlar, yerel yönetimlerde, Meclis’te, siyasette daha görülür hale gelebileceklerdi.

Toplumun her seviyesinde, televizyon programlarından şirket yönetim kurullarına kadar erkek erkeğe yapılan toplantılar bugünkü kadar doğal karşılanmayacaktı.

İnsanlar en azından bu görüntülerde bir tuhaflık sezecek bilinç seviyesine gelebileceklerdi.

* * *

AYRIMCILIK ayrımcılıktır, pozitifi negatifi olmaz gerekçesine sığınarak, kadınların yasal eşitlik garantisinden mahrum edilmelerini ‘normal’ karşılayanlara soruyorum:

Günümüzde demokrasiyi sadece sayısal çoğunluğun iradesi olarak tanımlamak mümkün mü?

Azınlığın sesini duyurmasının ve eşitliğinin sağlanmasının, ona bazı ayrıcalıklar tanıyarak temsil hakkı verilmesinden başka yolu var mıdır? Eğer yok diyorsanız, o zaman ayrımcılığın olumlusunun olduğunu da teslim etmek zorundasınız.

* * *

KADINLARIN kendilerini eğitmesinin, geliştirmesinin tek yolu gerçek bir rekabet ortamına girebilmek. Ama bugün kadınlar bundan yoksun.

Devlet eğer, ‘fiili eşitliği’ sağlamakla sorumlu tutulabilseydi, kadınların siyasette ‘kota’ uygulamasına ilişkin taleplerinin yasal bir zemini olacaktı.

Oysa bugünkü koşullarda, siyasi partiler ve seçim yasalarında, kadınlardan gelecek kota talepleri, ‘ayrımcılık’ sayılarak reddedilebilecek.

Ama tek sorun da kota değil. Pozitif ayrımcılık ya da ‘fiili eşitlik sağlama sorumluluğu’, bazı özel önlemler alınmasını sağlamak için de isteniyordu.

Örneğin, kadınların ve kız çocuklarının eğitimi için devletin özel önlem alması istendiğinde, -örneğin kız çocuklarından daha az eğitim ücreti alınması gibi- aynı şey olacak şimdi. ‘Kusura bakmayın biz ayrımcılık yapamayız, katiyen olmaz. Siz kendi başınızın çaresine bakın’ diyerek vicdan rahatlığıyla tüm ‘pozitif ayrımcılık’ talepleri geri çevrilecek.

Devleti, kız çocukları için parasız meslek kursları açmaya zorlayacak ya da onların gelişimi için başka bir özel önlem almaya mecbur kılacak bir yasal dayanak yok artık. Her şey niyete kalıyor yine.

Oysa kadınlar, artık işi ‘niyete’, ‘kadere’, ‘kısmete’ bırakmak istemiyorlar. Son umut Cumhurbaşkanı’nın vetosuydu. O da olmadı. Bu yüzden, eşitlik mücadelesi veren kadınlar kırık ve kızgınlar. Ama pes etmiş değiller.
Yazarın Tüm Yazıları