Kadın şarkıcı değil Uday'ın kaplanı mübarek..

Öğlen yemeğini müteakip dakikalar... ‘‘Sığır butu dişlerken kahkahalar atan barbar’’ rolündeki Erol Taş kadar coşkun bir oburlukla mönüdeki döneri mideye indirmişim...

‘‘Bir elimde sade Türk kahvesi, bir elimde sigara, umrumda mı dünya’’ hálet-i ruhiyesiyle toplantı odasına girmişim...

Baktım, rejim yaptığı için bizimle birlikte yemeğe inmeyen arkadaş, önüne salata taklidi yapan bir tabak ot koymuş, geviş geviş yeşile yayılıyor.

‘‘Hiç mi acımıyorsun kendine be güzelim?’’ dedim. ‘‘Bu fani bedene bu zulüm, mübah mıdır yani?’’

Kazağını kaldırıp, iki parmağının arasına sıkıştırdığı bir dirhem deriyi gösterdi ve kız kolejinden aşina olduğum bir tavırla; ‘‘Ama göbeğim...’’ diye lafa girmeye niyetlendi.

‘‘Aman aman hiç başlama’’ diye lafını kestim. ‘‘İki satır biyoloji okumuş herkes bilir ki iç organlar da bedenin bir yerine sığmak zorundadır. Bu organlar ve kaslar, literatürde deri olarak anılan bir dokuyla kaplıdır... Deri... Hani şu karın niyetine sıkıştıra sıkıştıra morarttığın şey... Seni leblebi yutmuş sivrisinek seni!’’

Yüzünde acıklı bir ifadeyle ‘‘Ne yemek vardı?’’ diye sordu.

‘‘Döner, pilav, cacık ve sair...’’

Bir lahza durakladı, yutkundu... Neden sonra omuzlarını silkip, ‘‘irade abidesi’’ pozlarında; ‘‘Valla bilemiyorum’’ buyurdu: ‘‘Ben zaten galiba artık et yemeyeceğim... Ciddi ciddi vejetaryen olmayı düşünüyorum.’’

‘‘Hah!’’ dedim, ‘‘bir bu eksikti...’’

Tam o sırada, sanki mezbahadan ya da ne bileyim Kasaplar Birliği'nden yollanmış ilahi bir mesajmışçasına, etsiz bir hayatın nelere mal olabileceği kanıtlarcasına, TV ekranında Petek Dinçöz'ün son klibi belirdi: Arkadaşımın Aşkısın...

‘‘Al’’ dedim ‘‘Burdan otla... Ne istiyorsun bu hayatta? Petek Dinçöz olmak mı?’’

Bir an gafil avlanıp, dinine küfretmişim gibi yüzüme baktı. Sonra meraklanmış olacak, ifadesi yerini aval bir şaşkınlığa bıraktı: ‘‘Ne alákası var be?’’

DARPHANE DEKORLU KLİP

‘‘Bak’’ dedim ‘‘Daha şimdiden zihinsel melekelerinin bir kısmını yitirmişsin bile. Petek Dinçöz, biliyorsun, kibar tabiriyle 'enteresan' gaflarını, kendi tabiriyle 'denyoluklarını' et yememesine bağlıyor. Hanımefendinin vecizelerini toplasan, başlıbaşına kitap olur. Bu bağlamda Tansu Çiller bile onun performansına yaklaşamaz. Niye? Çünkü et yemiyor. Arkadaşımın Aşkısın gibi bir şarkının klibinde bile kameralara arkadaşının manitasını çiğ çiğ yiyebilirmiş gibi bir ifadeyle bakıyor. Gözünü seveyim bir bak: Kadın kendini zincirlerle yatağa bağlamış. Fakat, şarkıcı değil, Uday'ın kaplanı mübarek... Allah muhafaza, bir kurtulsa, önüne ilk çıkan playboyu dişleyecek... Neden? Hep açlıktan... Et lázım bünyeye eeet... Tamam yani, klibin Sultanahmet'teki Darphane'de çekilmesi gayet mánidar. Yani en zayıfından bir kutu bebeği olacaksın ki paralı adam tavlayasın... Üzerinde dekolte kıyafetlerle Laila'larda fink atasın... Ama kızılderililerin de dediği gibi kardeşim: İnsanlık bir gün, bütün kaynaklar tükendiğinde paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacak. O zaman ne yapacaksın?’’

Bitene dek klibi izledik birlikte... Gözü mü korktu ne; ‘‘Saat kaç?’’ diye sordu. Petek Dinçöz sağolsun, ‘‘Yemekhane kaçta kapanıyordu?’’ başlamadan biten vejetaryen hayatının son sorusu oldu.
Yazarın Tüm Yazıları